07 Temmuz 2018 22:44

Göçmenleri çocuklarından koparan dünya

Manifestomuzu şöyle güncelleyebiliriz: Dünyanın bütün işçileri, ezilen halklar ve mültecileri birleşin!

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Ercüment AKDENİZ

Ah nerede o eski, nerede o güzel günler...

“Dünün Dünyası” kitabında Zweig 20. yüzyıla öfke kusarken 19. yüzyılın son çeyreğinden özlemle bahsediyordu. 

Çünkü 1. Dünya Savaşı Avrupa’yı kasıp kavurmuş; faşizm ve 2. Dünya Savaşı’nın ayak sesleri yeniden kapıya dayanmıştı. O tatlı “huzur” ve “medeniyet” dünyası kana boyanmıştı.

Ortada ne yurttaşlık bildirgeleri, ne de medeniyet sözleşmeleri kalmıştı!  

Kıta Avrupasını terk etmeye başlayan milyonlarca insan ise, 20. yüzyılın en trajik  mülteci göçüne imza atacaktı. 

Peki ya bugün, bugünün dünyası? 

Çok değil, birkaç ay öncesinde, Libya’da kurulan köle pazarlarını konuşur olduk. Libya’da kamplara tıkılmış kara derili mültecilerin, tarlalara işçi olarak satıldığı pazarlardı bunlar.

Yani... 

21. yüzyılda da kötülük bütün hızıyla ilerliyor...

Şu son bir ay içerisinde yaşananlara bakar mısınız?

- Mülteci geçişlerini önlemek için sınır bölgelerinde OHAL ilan eden Macaristan, bu kez de Karadağ’a, Arnavutluk ile ortak sınırını kapatması için 25 kilometrelik tel örgü siparişi verdi!

- Çin Seddi’nden sonra dünyanın en uzun duvarını örmeye başlayan Amerika, sınırı geçen Meksikalı göçmenlerle çocuklarını ayıran yeni bir uygulama başlattı. Trump konuya ilişkin başkanlık kararnamesini imzalarken, Dışişleri Bakanı Pence göçmenleri açık açık tehdit etti: “Kendinizin ve çocuklarınızın hayatını tehlikeye atmayın!” Ve annelerinden, babalarından koparılan küçük çocuklar, dünyanın gözü önünde, büyük kafeslere kapatıldı!

- 28-29 Haziran tarihlerinde toplanan AB Zirvesinde ise ortalık birbirine girdi. Mültecilerle ilgili önceki karar ve uygulamalara sağdan itirazlar gelince; AB, liberal önerilerle ırkçı tedbirler arasında şöyle bir formül geliştirdi: Geçişleri engellemek üzere Türkiye’ye 3 milyar, Kuzey Afrika’ya 500 milyon avro! Ek olarak her AB ülkesine mülteci kabul kotası. Ve Avrupa çapında büyük denetim merkezlerinin (siz buna toplama kampları da diyebilirsiniz) kurulması.

- Ha bu arada Dünya Kupasını da unutmayalım! Orada, şampiyonluğu kovalayan ulusal takımların birçoğunu yine göçmen ya da göçmen çocukları sırtladı. Ekrandaki göçmen futbolcuları gururla izleyen milyonlarca mülteci emekçi ise, yerküre üzerinde kuralsızca sömürülmeye devam etti.

Sahi...

Bizim dünyamızın “huzur” ve “medeniyet” anlaşmaları nerede kaldı?

1951 Cenevre Sözleşmesi her yandan delik deşik! Oysa -yetersiz de olsa- bu anlaşma bugüne kadar mülteci haklarını korumaktaydı.

Çok uzağa gitmeye de gerek yok...

1990 Dublin Anlaşması da mefta oldu! O da vere vere mültecilere, anca ayak bastıkları ülkelerde sığınma hakkı vermişti. Ona bile tahammül edilmedi.

1990 konvansiyonu ile birlikte, son birkaç yılda Zirvelerden çıkan kararlar da üye devletler tarafından tartışmaya açıldı.   

İşin özü şu:

Kapitalizm eski dünyanın kurallarına savaş açtı! Elbette çoğunlukla kendi koyduğu kurallardı bunlar. 

Ve kapılar...

Göçmenlerle çocuklarının birbirinden ayrıldığı; duvar ve jiletli tellerin sınırları sardığı; ‘Alman Nazi kamplarını hatırlatır’ kaygısına bile düşmeden toplama merkezlerinin mantar gibi çoğaldığı bir dünyaya açıldı.

Bu arada...

İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan ve SSCB yıkılınca şaha kalkan “liberal demokratik dünya” da hızla parçalanmaktaydı. 

Bütün bu alt üst oluş içinde...

Liberal çözüm önerileri bir işe yaramıyor. 

Göçmenlerin çocuklarından ayrılmasına karşı çıkan 17 eyalet savcısına Trump yönetimi gülüp geçiyor.

Başka bir örnek...

Uluslararası Göç Merkezi (IOM) köle pazarlarının kurulduğu Libya Başbakanı Sarraj’ı makamında ziyaret ediyor. Libya’da özellikle kadın ve çocukların denetim merkezlerinde tutulmaması ricasında bulunan heyet, onların güvenli sahalara taşınmasını istiyor. Peki ya erkek mülteciler? Belli ki onlara her şey müstehak! 

Liberal açılımlar için son (ve berbat) bir örnek...

Geçtimiz günlerde aralarında Ekonomist Thomas Piketty, İklim Bilimci Jean Jouzel, Göç Politikaları Merkezi’nden Andrew Geddes’in de olduğu, İngiltere, Fransa, Belçika, İtalya, Macaristan, ABD gibi pek çok ülkeden 500’den fazla imzacı, Göç ve İltica Uluslararası Heyeti oluşturulmasına dair bir çağrı yayınladı. Çağrıda göç ve iltica konularında politik ve insani krizlere sebep olan kısa dönemli ve yetersiz politik çözümlere son verilmesi istendi. (28 Haziran Guardian) 

Gel gör ki bütün bu iyi niyet, kapitalist devletleri birer “paydaş” gören; her türlü “erişimi” emperyalist merkezlerin icazetine tahvil eden; göç ve ilticada çözümü ise rekabetle malül bir “yönetişim” anlayışında gören o zavallı felsefeye kurban edildi. Yetmezmiş gibi bütün bu “girişimciliğin” adına “ideolojilerden bağımsız çözüm” denildi!

Ama hayır!

Bütün bu debdebe içinde kaotik bir son görenlere katılmıyorum.

Hegemonik güçlere yaranarak ya da onların öfkesini yumuşatarak da mültecileri korumanın mümkünatı yok.

Bence...

Bütün bu alt üst oluş içinde, yeni ve koruyucu yasaları yazacak ya da getirecek olan şey yine işçi sınıfı ve yoksulların mücadelesi olacak. 

Dünün dünyasından (20. yüzyıl) alacağımız ya da almamız gereken en önemli ders de bu zaten.

Öyleyse manifestomuzu şöyle güncelleyebiliriz:

Dünyanın bütün işçileri, ezilen halklar ve mülteciler birleşin!

ÖNCEKİ HABER

HDP, Meclis görevlendirmelerini yaptı

SONRAKİ HABER

Başkanın adamları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa