08 Temmuz 2018 22:56

Opera festivali ‘Zorba’ balesiyle perdelerini kapattı

İstanbul Opera Festivali Zorba balesiyle son buldu. Özlem Ertan yazdı: Zorba balesinin en etkileyici kısmı finaliydi.

Fotoğraf: Basın bülteni

Paylaş

Özlem ERTAN

Besteci Mikis Theodorakis, kelimenin tam anlamıyla Yunanistan’ın sesidir. Kadim ülkesinin hüzünle umudun iç içe geçtiği geleneksel müziklerinden yola çıkarak yüzlerce şarkı, enstrümantal ve koral yapıtlar besteleyen 1925 doğumlu Theodorakis’in en bilinen eseri ise Zorba film müziği. Yunan yazar Nikos Kazancakis’in Zorba romanından uyarlanan, Michael Cacoyannis’in yönettiği 1964 yapımı Zorba’da başrolleri Antony Quinn, Alan Bates ve Irene Papas paylaşıyordu. 

Zorba, geleneklerin ve önyargıların biçimlendirdiği küçük bir Yunan kasabasında geçiyordu. Kasabalılar, Amerikalı John ile Yunan Marina’nın aşkına şiddetle karşı çıkıyordu. Özgür ve güçlü bir adam olan Alexis Zorba ise iki sevgiliyi kasabalıların yıkıcı tepkisinden korumak için elinden geleni yapıyordu. Sonunda kötü son geldiğinde ise dansla, sirtakiyle, umutla yeniden yaşama tutunuyor ve John’un da böyle yapmasını sağlıyordu. Anthony Quinn’in muhteşem yorumuyla sinemanın unutulmaz karakterleri arasına giren Alexis Zorba, kimin zihninde iz bırakmamıştır ki? Anthony Quinn ile Alan Bates’i deniz kıyısında Theodorakis’in müziği eşliğinde sirtaki yaparken izleyip de etkilenmeyen biri olabileceğini sanmıyorum. 

KORO VE ŞARKILARLA BESLENEN BİR BALE 

Nikos Kazancakis’in romanı ve ondan uyarlanan Zorba filminin yeni eserlere ilham vermesi de bunu kanıtlıyor. 7 Temmuz akşamı, İstanbul’daki Zorlu PSM’de izlediğimiz Zorba balesi bu eserlerden biri. Koreografisi, “Gençlik yıllarımdan bu yana Antik Yunanistan, Çağdaş Yunanistan ve her şeyiyle Helenistik Kültür ile beslendim” diyen Lorca Massine’e ait olan Zorba balesi, 9. İstanbul Uluslararası Opera Festivali kapsamında sahnelenen son eserdi. Şimdi aklınıza “Opera festivalinde balenin ne işi var” sorusu gelebilir. Çünkü, Mikis Theodorakis’in unutulmaz müzikleri üzerinde yükselen bu çağdaş balenin korolu ve şarkılı bölümleri azımsanmayacak kadar çok. 

Ankara Devlet Opera ve Balesi sanatçıları tarafından sahnelenen, orkestrayı şef Bujor Hoinic’in yönettiği Zorba balesi, Theodorakis’in meşhur şarkısı Feggari Maya Mou Kanes’i seslendiren koro ile başlıyor. Koro şarkıya devam ederken Yunan kasabası dekorunun önünde uzanan sahnede önce kasabanın bıçkın delikanlıları, sonra John, Marina ve Alexis Zorba beliriyor. Lorca Massine’in Yunan danslarından izler taşıyan koreografisini izlerken korodan da Mikis Theodorakis’in ezgilerini dinliyoruz. 

ZORBA, FİNALİYLE AKILDA KALDI  

Lorca Massine’in koreografisi 30 ülkede sahnelenmiş ve yakın zamanda beş bininci temsilini kutlamış. Bundan eserin büyük ilgi gördüğünü anlıyoruz. Ancak insan, “Böyle güzel ve etkileyici bir konu çok daha zengin bir koreografi ile işlenebilirdi” diye düşünmeden edemiyor. Özellikle de Zeybekiko, Hasaposerviko gibi geleneksel Yunan danslarının çeşitliliği göz önüne alındığında... Zorba balesinin en etkileyici kısmı finaliydi. Alexis Zorba ile John, sonradan onlara katılan dansçılarla birlikte sirtaki yaparken seyirciler ritim tutarak müziğe eşlik etti. Final kısmı seyircilerin yoğun alkışı sonucu birkaç defa ve her seferinde farklı hareketlerle tekrar edildi. Ancak balenin geneli finali kadar çarpıcı değildi. 

BALE ARTİSTİK YETENEĞİN ÖNEM TAŞIDIĞI BİR ALAN

Tüm sahne sanatları gibi bale de tekniğin yanında oyunculuk ile artistik yeteneğin de önem taşıdığı bir alan. Eserde Alexis Zorba rolünü oynayan dansçı Burak Kayıhan’ı hem teknik hem de artistik anlamda tatmin edici bir performans gösterdiği için kutlamak gerek. Zira Burak Kayıhan jestlerinden, mimiklerine, dansından, sahnedeki hareketlerine kadar tam anlamıyla Zorba’ydı. Seyirciyi Alexis Zorba olduğuna inandırdı. John ile Marina’nın aşkı karşısında duran Yunan delikanlı Manoliones’i oynayan David Khozashvili de hem iyi bir dansçı hem de tavırları ve artistik yetenekleriyle rolünün hakkını veriyor. Oyunculuk anlamında başarılı bulduğum diğer dansçı ise Sanem Subaygil oldu. Subaygil kasabanın itilip kakılan kadını Madame Hortance rolünde inandırıcıydı. Amerikalı John olarak izlediğimiz Eren Keleş, iyi bir dansçı. Ancak artistik açıdan çok tatmin edici değil. Marina olarak izlediğimiz Özge Onat için de aynı durum söz konusu. 

Eserde soprano Selva Erdener’den Mikis Theodorakis’in iki şarkısını dinledik. Özellikle mi böyle tercih edildi bilmiyorum ama şarkılara göğüs sesiyle başladığı için tizlerde kafa sesine geçerken zorlandı. Hem geçişler çok belli oldu hem de ses önde tınlamadı, geride kaldı. Halbuki daha tiz bir tondan başlasaydı ya da şarkılara direkt göğüs sesiyle girmeseydi daha lezzetli bir yorum dinlerdik. 

ÖNCEKİ HABER

Tayland'da mağarada mahsur kalan çocuklardan 5'i kurtarıldı

SONRAKİ HABER

Müzisyen Deniz Türkan: Halk müziği, yaşadığım hayatın ta kendisi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa