Hangi 'kurtarıcı'? Kimin 'kurtarıcı'sı?
'İşçi sınıfının saflarında mücadele eden emekçiler, gençler de bu politkaları yok etmede, sermaye saldırılarını boş çıkarmakta ön saflarda olacaktır.'
Görsel: Pixabay
Çağıl ADIGÜZEL
Kocaeli
Seçimler öncesi tartışmalarda bu seçimlerde Erdoğan’ın seçilmeyeceği ve bu şekilde “kurtulacağımız” şeklinde bir umut yükseltildi. İnce, Akşener vb. bir “kurtarıcı” bütün sorunlarımızı çözeceğini miting alanlarından günlerce haykırdı. “İşsizlik bitecek, maaşlar artacak, döviz düşecek, eğitim düzelecek” ti. “Nasıl?” diye soranlar olmadı değil İnce’ye veya diğerlerine ancak alınan cevaplar ya esprili geri dönüşlerdi ya da çeşitli gazetecileri “yerin dibine sokan” sivri zekâlı laf sokmalardı. Eğlenceli miydi? Evet. Komik miydi? Evet. Kurtarmaya yeter miydi? Maalesef hayır.
“Memlekete demokrasi gelecek” ti, ancak bu demokrasi çelişkili bir biçimde tek bir kişiye bütün yetkileri teslim ederek gelecekti. “Alternatif tek adam”, “tek bir yiğit”, “tülbent atan” demokrasiyi bizler için kuracaktı!
Nasıl sorusuna hiçbir zaman “bütün temsilciler, hâkimler, savcılar, idari görevliler halk tarafından doğrudan seçilecek ve halk istediği zaman bu temsilcileri görevden alabilecek, demokrasi böyle olur“ demedi bu adaylar. “Orantılı artan vergiler ile zenginlerden daha yüksek oranlarda vergi alacağız, bu kaynakla kamu işletmeleri ile istihdam yaratacağız”, “işçinin örgütlenme, grev vb. haklarını güvenceye alarak patron karşısında mücadelesini kolaylaştıracağız”, “özelleştirmeler tamamen bitecek” cümlelerini duymadık bu kurtarıcılardan. “AKP kötü yapıyor, biz daha iyi yapacağız” diyen ancak bunu yapmak için gereken koşulları sağlamak gibi bir programı olmayan partilerin adaylarından başka bir şey beklenemez.
İKTİDAR PASTASI
Gerçekten refah içinde ve kendini yöneterek yaşayan bir toplum da “kurtarıcı” ile kurulmaz!
Zaten böyle bir niyetleri de yok. Pastadan Erdoğan’ın ve yandaşlarının yediği aslan payını almak asıl hedef. Bu payı almak için sermayenin büyük kısmının desteğini veya kabulünü almak gerekiyor. Hem İnce’nin Hem Kılıçdaroğlu’nun bu ülkenin en büyük sermaye birliği olan TÜSİAD ile toplantılar gerçekleştirmesi bu arayışın bir göstergesi.
Koltuk dışında bir niyetin olmadığını bize seçimden bu yana yaşanan gelişmeler gösteriyor. Parti içinde bile seçimin ertesi günü genel başkanlık tartışmaya başlamak niyeti net olarak ortaya koyuyor.
Hiçbir değişiklik olmaz mıydı? Varsayımlarla hareket etmek güç olsa da tabii ki değişen şeyler olabilirdi. Devletin büyük bölümünü partisinden oluşturmuş olan AKP ve destekçileriyle, kazanan partinin arasında yeni çelişkiler ortaya çıkacak, egemenler cephesi belli noktalarından bölünecek belki saldırıları güçsüzleşecekti. Emekçiler bu durumu değerlendirebildikleri ölçüde daha rahat kazanımlar elde edebilirdi. Ancak kısa bir süre içinde sermaye iktidarı işçi ve emekçileri daha rahat sömürebilmek için daha fazla baskıya ihtiyaç duyacak, bu da yeniden tek merkezli, baskıcı bir yönetim gerektirecekti. İşçi ve emekçilerin mücadelesi de yeterince gelişemezse ya seçilen kişi bu ihtiyaca hizmet edecek ya da herhangi bir yol ile değişecekti. 20. yüzyılda dünyada yüzünü sosyalizme dönen emekçilerin ağzına bir parmak bal çalmak için uygulanan sosyal devlet anlayışının yerini neoliberal, saldırgan sermaye politikalarına bırakması, daha yakın dönemde Yunanistan’da SYRIZA’nın iktidarı bunun örnekleri oldu.
AKP’nin ve Erdoğan’ın varlığı ve gelişmesi sermaye çıkarlarına doğrudan bağlıdır. Tek adam rejimi de sermaye ihtiyaçları için kurulmuştur. Gücünü ve kârını artırmak isteyen sermaye için bütün yetkinin tek elde merkezileşmesi ve yürütmenin meclise (halkla tek bağlantısı 5 yılda bir oy atmak olan bir meclis) dâhil hesap vermeyen, halktan tamamen kopuk bir avuç ‘atanmış’ ile yapılması daha avantajlı ve hızlı bir işleyiş sağlar.
ASIL SORU: BUNDAN SONRA?
Seçim sonuçları bize demokrasi mücadelesi verenlerin örgütlülüğü ve hareketliliği yeterli düzeye gelmedikçe bir “kurtuluş” un mümkün olmadığını bir kez daha gösterdi. 5 yılda bir oy atarak veya seçim zamanları mitinglerde boy göstererek kurtuluşun gelmeyeceği de ortada. Kendini destekleyen kitlelerden sadece bunu isteyen, hatta daha ileri bir mücadeleye girişmelerinden korkan ve bunu referandumda da olduğu gibi her fırsatta engellemek isteyen partilerden “kurtarıcı” beklersek daha çok bekleriz.
Hemen seçimlerin ertesinde gelen zamlar sermaye saldırılarının şimdiden yükselmeye başladığını gösteriyor. İktidarın bu yöndeki hamlelerinin sınırlarını belirleyen en büyük etmen karşısında mücadele eden güçlerin sayısı ve niteliğidir. İktidar ve sermaye güçlerinin hedeflerine ulaşıp ulaşmayacağını veya ne kadar sürede ulaşacağını bu güçlerin durumu belirleyecek. Bu mücadelenin gereken kitlesellik ve örgütlülüğe ulaşması Türkiye’nin geleceğini inşa eden adım olacak. Yapılması gereken ilk şey gelecek saldırıların karşısında durabilecek ve bu saldırıları bertaraf edebilecek bir birlikteliğe ve hareketliliğe sahip olmak.
NASIL BİR ÖRGÜTLÜLÜK?
Seçim günü en kritik anda ortadan kaybolan, bütün röportaj ve demeçleriyle AKP’nin ve Erdoğan’ın en kararlı savunucularının bile savunamadığı kadar adaletsizlikle dolu bir seçimi “adil bir seçim” olarak gösteren ve Erdoğan’ın “hakkıyla” kazandığını propaganda edecek kadar sistemi savunma derdine düşen İnce etrafında mı toplanacağız?
Diğerleri hakkında da benzer şeyler söylenebilir.
GERÇEK BİR KURTULUŞ İÇİN YANIT HAYIR!
İşçi sınıfının saflarında mücadele eden emekçiler, gençler de aynı şekilde bu politkaları yok etmede, sermaye saldırılarını boş çıkarmakta ön saflarda olacaktır. İşçi sınıfı ve onun siyasi partisi etrafında kenetlenen, sadece seçimlerde 4-5 senede bir oy vererek değil yaşamın her alanında mücadeleyi örgütleyen bir tutumdur bizleri kurtaracak olan. İşçi sınıfı partisiyle bir “halk demokrasisi” programında ortaklaşan demokrasi, barış vb. ihtiyaçlar için mücadele eden kitleler, topluluklar ve gruplar yine bu mücadelede rol oynayacaktır. Bize düşen bu örgütlülüğü kurmak ve başarıya ulaşmasını sağlamaktır. Sermayenin bütün ihtiyaçlarına ve gücüne rağmen örgütlü bir işçi sınıfı ve birleşmiş bir halk her zaman egemenlerden güçlüdür.