Tekstil atölyesinden 11 saat
'Saat 19.00 oldu. Şimdi işten çıkıp daha iyi bir toplumun, geleceğin ve yaşamın nasıl olacağını düşünerek yürüyeceğim.'
Görsel: Pxhere
Tekstil atölyesinde çalışan bir lise öğrencisi
Çalıştığım tekstil atölyesinde bir gün boyunca olan olayları, konuşulan konuları, aslında çoğu kişinin içinde olan örgütlenme duygusunu sizlere aktaracağım.
Saat sabah 8.30'a kadar tüm işçiler atölyeye gelir, bir önceki günden yarım bıraktıkları işleri varsa 8.30’dan önce gelip onları hallederler. Saat 10.00 molası gelene kadar herkes sessizdir ve sadece işini yapar. Daha yeni yeni açılıyorlardır. 10.00 molasından sonra yeniden işlerinin başına dönerler. Bu sefer kendi aralarında muhabbet etmeye başlarlar: “Nereye gidiyor bu ülkenin durumu?”, “Hangi siyasi partiyi destekliyorsun?” ve benzeri şekilde. Hemen hemen herkesin hangi siyasi partiyi veya siyasi lideri desteklediği bellidir ve bunu açıkça dile getirirler. Gözlemlediğim kadarıyla atölyenin çoğunluğu AKP’li. Geriye kalanlar ise pek konuşmuyorlar. Patates ve soğanın yükselen fiyatının sorumlularını AKP’de değil de diğer partilerde arıyorlar veya AKP sayesinde kadın haklarının olduğunu söylüyorlar. Bu konuşmalarla gün geçiyor, öğle molası oluyor. Herkes yemekhaneye hücum ediyor. Orada da yemekhaneciyle olan “Patron şu şu yemeğe bu kadar para verir mi?” konuşmaları duyuluyor.
EV ÖZLEMİNDEN HEMEN ÖNCE EMEKLİLİK HASRETİ
1 saat yemek molasından sonra herkes yeniden işinin başına dönüyor. Saatin 14.00 olduğu ve iş çıkışına 5 saat kaldığını saate her baktığımda istisnasız olarak her gün söylüyorum. Bu saatlerde insanların “Maaşı daha yüksek bir iş bulabilir miyim?'', “Örgütlenelim de patron zam yapsın” cümleleri veya şirket patronunun burada kaç yıl çalışırlarsa çalışsınlar hiç bir işçiye yıllık izin vermemesiyle ilgili yakarışlar duyuluyor.
Birbirleriyle dedikodu yaparak, hayat hikayelerini anlatarak, geçim sıkıntılarından bahsederek bazen hayatın kötü yüzünü umursamayıp gülerek vakit geçiriyorlar ve bir bakıyorlar ki saat 17:00 olmuş, yani son çay molası. 15 dakikalık moladan sonra herkes yine işinin başına geçiyor. Son iki saat kalıyor. Herkesin evine, rahat koltuklarına, televizyonuna ve sıcak aile ortamına kavuşmasına son iki saat. Bu saatlerde daha çok işten ayrılmayı düşünenler, bir gün emekli olacağını hayal edenler konuşmaya başlıyor: “60 yaşında emekli mi olunur?”, “Yıllardır çalışıyorum hala bir yerlere gelemedim”, “Hayatımız çalışmaktan ibaret”, “Fakir geldik fakir gideceğiz”, “Eskiden ne güzel insanlar erken yaşta emekli oluyormuş .” gibi. Herkes heyecanla bir gün emekli olmayı bekliyor. Bu insanların geleceğe dair tek umudu emekli maaşları, belki onu asla alamayacaklar belki de alacaklar ama sadece 2 yıl sefasını sürecekler.
TOHUMLANMAYI BEKLEYEN BİR UMUT VAR
Aslında hepsinin ortak bir noktası var. Bu insanlar; eşitliğe, birliğe, beraberliğe kendilerini soyutlamışlar çünkü tüm umutlarını yitirmişler. Kim bilir bazısı okuma yazma bilmediği için, bazısı işe başladığı ilk gün, bazısı siyasi sonuçları görerek, kimisi ise böyle geldi böyle de gider diye düşünerek. Emin olduğum bir şey varsa o da hepsinin içinde küçücük bile olsa bir umut var ve o umut tohumlanmayı bekliyor. Bana gelecek olursak, 3 ay yaz tatilimin 1 ayını bu atölyede geçireceğim. Bütün arkadaşlarım dinlenirken ben 1 ay gün geçtikçe daha pahalı olan hayatta kenarda belirli bir miktar harçlığım bulunsun diye çalışıyorum. Saat 19.00 oldu. Şimdi işten çıkıp daha iyi bir toplumun, geleceğin ve yaşamın nasıl olacağını düşünerek yürüyeceğim.