19 Temmuz 2018 13:46

Kıbrıs üzerinden yeni ölüm rotası

Mültecileri daha riskli rotalara iten politikaları es geçerek kimsenin batan teknelere bakıp ah vah etmeye hakkı yok.


Fotoğraf: DHA

Paylaş

Ercüment AKDENİZ

Kuzey Kıbrıs (KKTC) açıklarında, mültecileri taşıyan ve önceki gün batan gemide 19 kişi boğularak can verdi. 25 kişi ise hâlâ kayıp. Bu vakitten sonra açık denizde sağ bulunmaları mucize olur ancak. Batan tekneden sağ kurtulan 103 mülteci ise Mersin Taşucu Limanına getirildi.

Yarı çıplak halde sahile ayak basan mültecilerin hali gerçekten çok dramatik. Yakınlarını kaybetmiş mültecilerin gözyaşlarına mı yanarsın; üşüdüğü için battaniye isteyen bitkin mültecinin dil bilmezliğine mi ağlarsın; yoksa küçük kız çocuğunu kucağında taşıyamayacak kadar yorgun babanın ayakta sallanışa mı... Tarifsiz acılar bunlar.

Basın yazdı, televizyonlar acılı sahneleri gösterdi yine. Elbette ‘kurtarma’ sahneleri de verildi ekranlardan canlı canlı! Akşamki yayın kuşağı başladığında, bu defa tartışma programlarının konusuydu “Kıbrıs’taki facia.”

MİLYARDERLER VE AÇIK DENİZDE ÖLENLER

Peki, “facia” sözü, açık denizlerde vuku bulan toplu ölümleri ne kadar karşılar?

Dünya zenginlikleri yerkürenin çok ama çok küçük noktalarında toplanmışken; servetler çok ama çok küçük bir yüzdelik dilimin mülkü haline gelmişken ve milyarlarca insan açlık, kuraklık, hastalık ve savaşlar yüzünden göçe zorlanmışken mülteci ölümlerinden (tıpkı “fıtrat”, “kaza”, “kader” der gibi) bir “facia” diye söz etmek, elbette gerçeğin ters yüz edilmesi.

Önceki günkü köşesinde Arif Nacaroğlu Hocamız da bu gerçeğe dikkat çekmişti zaten. Hemen üstüne Kıbrıs’taki kara haber geldi. Ne diyordu yazısında Arif Hoca? “Geçen yıl sayıları 1810 olan ve 1 yıl içinde aralarına 233 kişi daha ekleyerek 2 bin 43’e ulaşan dünya dolar milyarderleri”ne dikkat çekiyordu. “Dünyanın açlık, eğitim, sağlık, kıtlık, çevre gibi tüm sorunlarını çözmeye yetecek devasa bir (7 buçuk trilyon dolardan fazla) paranın sahibi olan dolar milyarderleri”ne verip veriştiriyordu. Sonuna kadar haklı! Dolar milyarderi rakamları, mülteci ölüm rakamlarını da yukarıya çekiyor zira.

Bu en temel çelişki ortadan kalkmadıkça; ne göçü durdurmak mümkün dünya üzerinde, ne de yavaşlatmak. Öyle TV ekranlarında boy gösteren kimi iktisatçı ya da sosyal bilimcilerimizin iddia ettiği gibi kapitalizmi frenleyerek ya da ılımlı hale getirerek de bunu başarmak mümkün değil. Tersine ona karşı bilfiil mücadele etmekte mesele; hem dünya yoksulları hem mülteciler için.

ÖLÜM ROTASINI KİMLER ÇİZDİ?  

Haber bültenlerinde sıklıkla kullanılan bir ifade var: “Kaçak göçmenler kurtarıldı”. O ifade önceki gün batan mülteci teknesi için de kullanıldı.

Bir kere onlar “kaçak” değil, savaştan kaçıp çocuklarıyla birlikte güvenli bölgelerde yaşamaya çalışan insanlar! Kaldı ki “kaçak” tanımı suçlular için kullanılır. Sözünü ettiğimiz insanlar ise en büyük suç makinesinden yani savaştan kaçan masum/mağdur insanlar. Suçu, suçluyu da savaşlarda ve savaşa neden olan unsurlarda aramalı, mültecilerde değil.

“Kurtarma” meselesine gelince...

Doğru, son kertede batmakta olan bir bota ya da tekneye el uzatan her girişim “kurtarma operasyonu” olarak adlandırılır. Ama bunun önü arkası, açık denizlerde yaşanan vahşi ölümlerin nedeni de sorgulanmaya muhtaçtır.

Şöyle ki;

Siz bütün kara yollarını geçişlere kapatır, sınırları duvarlar ve dikenli tellerle çevrelerseniz, üstüne savaş gemilerini de kullanarak Akdeniz ve Ege’yi kapatırsanız; savaş yangınından kaçan mültecileri en ölümcül, en riskli rotalara itersiniz. Kıbrıs’ta yaşanan hadise de bunun sonucu zaten.

Uluslararası Göç Örgütü (IOM) verilerine göre 2017’de Akdeniz’de 2 bin 776 mülteci boğularak öldü. 2016 yılında ise bu rakam 3 bin 709’du. AB ve dünya devletleri mülteci ölümlerini azalttıkları ile övünseler de yüksek ölüm oranlarının önüne geçilemediği çok açık. Ayrıca sadece 2018 yılının ilk 6 ayında bu rakam 1400’e ulaştı ve yıl sonuna kadar daha ne büyük felaketler yaşanacağı belli değil. Bir önemli dipnot: Bütün bu telaffuz edilen rakamlar mülteci ölümlerinde tam gerçek rakamı vermiyor. Çünkü açık denizlerde kaybolan gemileri, botları, mültecileri tam olarak tespit etmek mümkün değil.

2017 verilerine göre Avrupa’ya geçmeye çalışan mültecilerin yüzde 75’i İtalya üzerinden kıtaya ulaştı; yüzde 25’i ise Yunanistan, Kıbrıs ve İspanya üzerinden. Akdeniz’i geçerek İtalya’ya ulaşan mülteci sayısı ise 109 bin 685 mülteciydi.

Akdeniz ve Ege’de 2015’ten itibaren çok önemli iki gelişme yaşadı: İlki Türkiye ile AB arasında imzalanan “Geri Kabul Anlaşması” idi. Diğeri ise Libya ve İtalya (AB adına) arasında imzalanan benzer bir anlaşma. Bu çerçevede son AB zirvesi Türkiye’ye 3 milyar avroluk ek dilim ödemeye karar verdi. Libya’da “sahil güvenliğin” sağlanması için de (bu güvenlik mültecilere karşı) 500 milyon avroluk ödenek gönderildi. Sonuçta bu anlaşmalar mülteci geçişlerine büyük darbe indirirken, onları daha riskli ölüm koridorlarına zorladı. Şebekeler, insan kaçakçıları da bu gelişmeye bağlı olarak riskli yeni geçiş rotaları icat etti ve “kelle başı yol fiyatını” 500 dolarlardan 15 bin avrolara çıkardı.

Gelinen yerde...

Ölüm dahil her türlü riski göze alan mülteciler, bu kez insan tacirlerinin elinde, kah Kıbrıs-Akdeniz-Avrupa hattını zorlayarak, kah Çanakkale-Marmara-Karadeniz hattına başvurarak “güvenli topraklara” geçmenin mücadelesini veriyor. Bu nedenle mülteci geçişlerini engelleyen, onları daha riskli rotalara sürükleyen, dünyayı mültecilere zindan eden politikaların altındaki imzaları es geçerek; kimsenin batan teknelere bakıp ah vah etmeye hakkı yok.

ÖNCEKİ HABER

Harbiye’de Inna rüzgarı esti

SONRAKİ HABER

HDP, Kamil Acar'ın akıbetini sordu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa