29 Temmuz 2018 00:05

Bir arada yaşadık, yaşamak istiyoruzun sembolü: Kuzguncuk

Kuzguncuk'un 'Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı' ilan edilmesini, 40 yılı aşkın süredir burada yaşayan Cengiz Bektaş ile konuştuk.

Kuzguncuk (Fotoğraf: Pixabay)

Paylaş

Eylem NAZLIER
İstanbul

Kuzguncuk, doğal güzelliklerini hâlâ koruyabilen, korkunç gökdelenlere ve AVM’lere karşı inatla direnen İstanbul’un şirin mi şirin bir mahallesi. Ezan sesinin, çan sesinin ve hazan sesinin birbirine karıştığı bir mahalle. Dört dinin buluştuğu Kuzguncuk’ta hoşgörünün simgesi olarak cami, havra, Ermeni ve Rum kiliseleri sırt sırta vermiştir. Bu güzelliklerle bilenen Kuzguncuk, kentsel dönüşüm alanı ilan edilmesiyle gündemde. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin (İBB) 2016 yılında Üsküdar’da bulunan 16 mahalle için aldığı kentsel dönüşüm kararı uygulama aşamasına geldi. 16 mahalleden biri olan Boğaz’ın incisi Kuzguncuk, İBB tarafından “Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı” ilan edildi. Karar 13 Temmuz 2018 tarihli İBB Meclis oturumunda oy çokluğu ile alındı. 40 yılı aşkın süredir Kuzguncuk’ta yaşayan Mimar, Yazar, Şair, Cengiz Bektaş ile kentsel dönüşüm kararını konuştuk. Tarihi ve kültürel yapının bozulacağını aktaran Bektaş, “Kentsel dönüşüm yapılacak tek yer Kuzguncuk mu kaldı? Para kazanmak için yapılıyor, ihtiyaç olduğu için değil” dedi.

‘BİZ HÂLÂ RAMAZANDA ORUCUMUZU SİNAGOGDA BOZARIZ’

Kuzguncuk’tan biraz bahseder misiniz?
Kuzguncuk bir şeyin sembolüdür, bir kimliktir. Kuzguncuk’ta dört ayrı inanış bir arada yaşamış, hâlâ yaşamaya devam ediyor. Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin ve Türklerin kendi inançlarını yaşayabildikleri, birbirleriyle hiç çatışmadıkları bir yerdir. İki tane Ermeni, iki tane Rum kilisesi iki tane de sinagog var. 1952 yılında Müslümanlar gelince Ermeni kilisesi, arsasının yarısını cami yapılması için vermiş. Ayrıca para yardımında bulunmuş. Buradaki her yapının tarihi farklıdır. Ermeni kilisesi, Rum kilisesi nasıl ayrılıyorsa evler de birbirinden ayrılır. Böyle bir yere dokunmak için birtakım değer yargılarını unutmuş olmak, insanlıktan vazgeçmek lazım. Burada komşu komşuya taşındığı zaman yardım eder, eski kültür hâlâ devam eder. Buralar değerlenince zenginler hemen yer kapmaya çalıştı. Benim savaşım buranın halkının burayı terk etmemesi içindir. Mesela İstanbul’da 25 değişik inanç var ve bu inançların tapınakları var. Sadece bir tek inancı yaşatarak nereye varacağız. Böyle yaparsak parçalanırız. Kim bizi parçalamak istiyor? Yüzyıldır bizi sömürge olarak kullanmak isteyenler. Bura hakkında karar veren insanlar, buradaki insanların düşüncesini sormuyor. En eski Yahudi mezarlığı burada, kentsel dönüşüm olursa bu tarihe ne olacak? Biz hâlâ Ramazan’da orucumuzu sinagogda bozarız. Biz bir arada varız dedik. Böyle bir arada yaşadık, yaşamak istiyoruzun sembolüdür Kuzguncuk.

‘KENTSEL DÖNÜŞÜM DEĞİL RANTSAL DÖNÜŞÜM’

Ülke çapında birçok mimarı esere imza atmış bir usta olarak bir kentin dönüşümünden, dönüştürülmesinden ne anlıyorsunuz?
Kent dönüşümü hikayesi kendi kendine ne olduğunu gösterdi. TOKİ, örneğin Bursa’da 32, 33, 35 katlı yapılar dikti. Çocuklar sadece pencereden dışarıya bakıyor. Eskiden balkon çocuğu derdik şimdi balkonları bile yok. 6 metre ötede başka bir blok. Çocuklar camlara yapışmışlar, gerçekten çocuk gibi büyümüyorlar. Belediye 4 kata izin veriyor, bunlar 8 katlı binalar dikiyorlar. Yani bugüne kadar yapılan işlerde şehircilik ile ilgili doğru bir karar verilmiş değil. Ayrıca konutlar bizim yaşama biçimlerimize göre değil. Dökülüyor konutlar. Yani bizim yaşama kültürümüze uygun şeyler yapılmıyor. Bir takım insanlar para kazanıyor. Kentsel dönüşüm insanları düşünmeyen, sadece parayı düşünen bir olay. Kentsel dönüşüm değil, rantsal dönüşüm. Rantsal dönüşüm ile savaşıyoruz ama sonuç alamıyoruz. Kentsel dönüşüm yapılacak tek yer Kuzguncuk mu kaldı? Para kazanmak için yapılıyor, ihtiyaç olduğu için değil. Tek amaç para kazanmak. Yolu yapıyoruz derken bir ağacı devirdiler. İnternetim, suyum, elektriğim kesiliyor. Bakın tencerenin içinde su saklıyoruz (Mutfağa götürerek tencere içindeki suyu gösteriyor). Çünkü ne zaman kesileceği belli olmuyor. İhaleye çıkıyorlar, en düşük adama veriyorlar. O adam bu işin uzmanı değil, bu işin uzmanı olan adam işsiz oturuyor. Bir yandaşlık söz konusu. O işin uzmanına verilmeli ya da işi bilene verilmeli. Kuzguncuk’la ilgili uzman kişi arıyorlarsa burada oturan bir kişi olarak bana sormaları gerekti. Bana sorarlarsa bu projeye karşı çıkacağımı biliyorlardı.

‘BİR KENT YAPILARIYLA KENT OLMAZ’

Projeyi inceleme şansınız oldu mu?
Bizim hiçbir şeyden haberimiz yok. Burayla ilgili karar verenlerin de burayla ilgili hiç bilgileri yok. Burada ne tür insan yaşar, ne gibi insanlar yaşamıştır, tarihi nedir? Ana caddeyi kazdıklarında çıkan tünelin Bizans dönemine mi, Roma dönemine mi ait olduğunu tartışmışlar. Oysa karşılaştıkları sadece 1930 yılında Fransızların yaptığı bir şey. Bu kadar cahiller. Yolları betonlaştırarak doğanın dengesini yok ediyorlar. Hangi açıdan bakarsanız bakın bilgiyle, oradaki yaşayan insanların sağlıklarını korumak için, onların yaşama kültürlerine destek olmak için yapılan çalışmalar değil. Yani bir kent, yapılarıyla kent olmaz. Bir kent ancak insanlarıyla kent olur. İnsanlar, saygı içinde yaşayacaklar ki kent olsun. Kentin antik dönemden beri bilenen donanımları olacak. Tiyatrosu olacak, çarşısı, tapınakları, okulları olacak. Son dönemde bunlar da yetmiyor. Düşünce özgürlüğü de olacak. Düşünce özgürlüğü yoksa hiçbir zaman orası kent sayılamaz.

‘40 YILDIR SAVAŞ VERİYORUM’

İnsanlar kentsel dönüşüm adı altında en çok yerlerinden, yurtlarından edileceklerinden endişe duyuyorlar. Bu da ciddi bir sorun olsa gerek yapılaşmada. Yani işin sosyal boyutu nedir?
Bir gecekondu mahallesi vardı yukarıda. Zamanın başbakanı dedi ki 'tapu vereceğim'. O zaman onlar iki kat, üç kat, dört kat çıktılar. Hükümet o zaman söz verdi, o söze dayanarak bunlar yapıldı. Ama o günden bugüne tapu verilmedi. Devlet, yurttaşını bu derece aldatır mı, kandırır mı? O sözden sonra inşaat malzemeleri zamlandı. Çünkü insanlar bir an önce yapıp rahat etmek istiyorlardı. Bir sınıfa bile insanlar birdenbire yığılmaz. Bunun bir toplamı var. O toplamı aştığınız zaman orada yaşama kültürü sürdürülemez. 40 yıldır burada bunun savaşını veriyorum. Buraya sonradan gelen insanlar arasında tabii ki farklılıklar var. Siz durmadan insanların yaşama kültürüyle oynarsanız birtakım inançlarını yitirirler. İnanç dediğim de sakın yalnızca din anlaşılmasın. Ben artık başbakanıma, belediye başkanıma hiç güven duymam. Güvensiz ortamda yaşamak kadar kötü bir şey yok.

ÖNCEKİ HABER

Türkiye ve dünyadan kanlı ay tutulması manzaraları

SONRAKİ HABER

AKP Genel Başkan Yardımcısı: AKP tek çevre dostu partidir

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa