Bir halk demokrasisi örneği: Arnavutluk
Arnavutluk, emperyalizme ve onun giderek tersten bir türevi haline gelen modern revizyonizme karşı mücadelenin adıydı.
Fotoğraf: Rob Hogeslag/Flickr (CC BY-ND 2.0)
Ercüment AKDENİZ
İkinci Dünya Savaşı (Emperyalist Paylaşım Savaşı) Avrupa’da büyük yıkımla sonuçlandı. Alman Nazizmi ve İtalyan faşizmi Avrupa halklarını işgal ve esaret zinciri altında inim inim inletti. Savaşın sona ermesi, ancak faşizmin Avrupa’dan sökülüp atılmasıyla mümkün olabildi. Avrupa halkları özgürlüğe kavuşmakla kalmadı; aralarında Bulgaristan, Arnavutluk, Yugoslavya gibi pek çok ülkenin bulunduğu “halk demokrasili” yönetimlerle de tanıştı.
Her biri kendi özgünlüğüne sahip bu ülkeler içinde Arnavutluk, hem gerçek halk egemenliğinin en uzun soluklu yaşandığı ülke olması, hem de kıt imkanlara rağmen emperyalist ablukaya direnmesiyle uzun yıllar adından söz ettirdi.
ZOGO’NUN ÇALDIĞI DEVRİM
500 yıl Osmanlı esareti altında kalan Arnavutluk, Balkan Savaşı sırasında (1912) bağımsızlığını ilan etti. Fakat çok geçmeden kendini 1. Dünya Savaşı’nın (1914-18) içinde buldu; emperyalist işgal ve dalaşmalar içinde kıvrandı.
Arnavutluk 1917 Ekim Devrimi ile yeniden özgürlüğe uyandı. Lenin önderliğindeki Bolşevikler, Çar’ın emperyalistlerle imzaladığı tüm anlaşmaları ifşa ettiler. Arnavutluk’un emperyalistler eliyle Yunanistan, Karabağ ve İtalya arasında nasıl paylaşıldığı belgelerle ortaya çıktı. Böylece Arnavutluk ulusal devrimi yeni bir sıçrama yakaladı. Ama Fan Noli’yi iktidara taşıyan 1924 Haziran Devrimi fazla uzun sürmedi. Emperyalistlerle iş birliği yapan; zengin toprak ağaları ve gerici burjuvalara yaslanan Ahmet Zogo rejimi, devrimi halkın elinden çaldı! 1925’de ilan edilen “Arnavutluk Cumhuriyeti” vakit geçirmeden İtalya şemsiyesine sığındı. 1928’de krallık ilan edildi. Her bakımdan geri kalmış, yüzde 80’i okuma-yazma bilmeyen Arnavutluk, adım adım İtalyan sömürgeciliğine bağlandı.
SINIF MÜCADELESİ, İLK MARKSİST OLUŞUMLAR
Arnavutluk’ta, bağımsızlık mücadelesi kadar sınıf mücadelesi de kök salmaya başlamıştı. Baldırı çıplaklar ülkesi, ulusal esaret kadar açlık, yoksulluk ve amansız sömürüye karşı da mücadele etmek zorundaydı. Korça, İşkodra, Tiran gibi kentlerde ortaya çıkan komünist oluşumlar, 1917 Rus İşçi Devrimi’nin etkisi ve Komünternin katkılarıyla partileşme hareketine dönüştü. Grupların toplanması ve tutarlı Marksist çizgide birleştirilmesinde Enver Hoca’nın mutlak liderliği vardı. Cirokastra doğumlu, Korça Lisesi çıkışlı, üniversiteyi Fransa’da tamamlamış bu genç, ulusal kurtuluş savaşına da önderlik edecekti.
FAŞİZME ÖLÜM HALKA HÜRRİYET!
İkinci Dünya Savaşı başladığında Arnavutluk, faşist general Mussoli’nin çizmeleri altındaydı. 22 haziran 1941’de savaş kapasitesini büyüten Hitler SSCB’ye saldırdı. İtalyanlar da 100 bin askeri Arnavutluk kıyılarına çıkardı. Zogo rejimi işgal karşısında teslimiyetçi tutum takındı. Milliyetçi çeteler ise (Balli Kombetar vb.) işgale karşı güçlü bir merkez oluşturamamıştı. Arnavutluk’ta sosyal demokrat bir parti de yoktu.
Koşulları değerlendiren komünist partisi, “cephe” taktiğini geliştirdi; bütün yurtseverleri “ulusal konseyler”de birleşmeye çağırdı. Taktik başarılıydı. “Faşizme ölüm halka hürriyet” sloganı kurtuluş savaşının ana sloganı haline gelmişti. Öyle ki insanlar, sabah uyandıklarında ya da kahvehanede tokalaştıklarında birbirlerini bu sloganla selamlamaya başlamıştı.
KURTULUŞUN AYAK SESLERİ...
1942 yılında Tiran, Korça, Vlora, İşkodra ve Cirokastra’da ilk partizan saldırıları gerçekleşti. Bunu cephe arkasına sızan sabotaj eylemleri izledi. Faşizme karşı mücadelede yeni bir örgüt tipi doğmuştu: “Ulusal Kurtuluş Konseyleri.”
Milliyetçi “Balli Kombetar” ulusal kurtuluş konseylerinden çekilip Mussolini’ye el uzatınca; komünist parti hemen Peza Konferansı’nı topladı. Yeni taktik “Ulusal Kurtuluş Cephesi”nin ilanıydı. Bu arada “Zer İ Popüllit” gazetesi ulusal kurtuluş savaşı içinde sosyalist düşünceleri yaymaktaydı. Direnişin ulaştığı güç öyle bir boyut kazandı ki İtalyan Lider Mussolini ipleri gevşetmek zorunda kaldı: Faşist simgeler bayraklardan kaldırıldı, Arnavutluk’a özerklik verileceği açıklandı. Fakat Mussoli’nin aldığı yanıt “halk ordusu”nun kurulması ve tam bağımsızlık için genel ayaklanma çağrısıydı.
2 Şubat 1943’te Dünya Savaşı’nın gidişatı değişti. Kızıl Ordu Stalingrad zaferini ilan etmişti! Hitler orduları hezimete uğramış, İtalyanlar Arnavutluk’ta paniklemişti. Özgür Arnavutluk için atılım vaktiydi. Bu sırada kırılma anlarından biri yaşandı ve Mukye Anlaşması imzalandı. Milliyetçileri ulusal cephenin başına geçirecek ve ilerici öğeleri pasifize edecek anlaşma Enver Hoca tarafından feshedildi. Ulusal direniş, bir direnişten de öte Arnavutluk’ta bir iktidar sorunuydu artık.
DİRENİŞTEN ZAFERE, ZAFERDEN HALK DEMOKRASİSİNE
Eylül 1943’te İtalyanlar teslim oldu. Ulusal Kurtuluş Konseyleri iktidar organlarına dönüştü. Ama çok geçmeden Alman işgali başladı. Bu aşamada çok ilginç bir gelişme yaşandı: 1500 İtalyan askeri “Antonio Gramsci Taburu”nu kurarak, faşizme direnen Arnavutluk kurtuluş ordusuna katıldı.
Nazilerin yaktıkları Borova köyü, öfke bilenmiş kitleleri cepheye katmıştı. Zogo’nun partisi Legaliteti ise hem Naziler hem de İngilizlerle temas halindeydi. Zogo’ya karşı dağıtılan bildirilerde ise şu yazıyordu: “Arnavutluk halkı Gestapo meclisine nasıl yanıt verir? Cevap: silahla!”
Faşistlerin 1944 kış saldırısı bozguna uğradı. İlkbahar’da ise kurtuluş savaşı hız kazandı. “Toprak reformu” ve diğer sahte Zogo vaatleri halkın direnişini kıramamıştı. 24-28 Mayıs’ta kurtarılmış bir bölge olan Permet’te antifaşist kong-re toplandı. Permet Kongresi direnişi zaferle taçlandırma çağrısı yaptı ve halk demokrasisine geçiş kararı aldı. SSCB’yle temaslara başlandı. İngiliz ve İtalyanlara; hatta Tito önderliğindeki Yugoslavya’ya “İç işlerimize karışmayın” uyarısı yapıldı.
24 Ekim’de güney Arnavutluk kurtarıldı. Hemen ardından toplanan Berat Kongresi “Demokratik Arnavutluk Hükümeti”ni ilan etti. Ulusal Kurtuluş Konseyleri seçimlere giderek halk demokrasisinin öncül organları haline geldi; “Konseyler için seçim yasası” çıkarıldı, akabinde “yurttaşlar bildirisi” onaylandı.
HALK DEMOKRASİSİ NASIL BİR YÖNETİMDİ?
Arnavutluk’un kurtuluşu, Reichstag’a (Alman meclis binası) kızıl bayrak çekilmesinden önce gerçekleşmişti. Devrimin ve halkın kendine güveni bu nedenle tamdı. Zafere yürüyen halk, bütün zorluklara rağmen kendi iktidarını da kurabilirdi.
Enver Hoca Arnavutluk halk demokrasisinin özgünlüğünü anlatmak için “Biraz Paris Komünü’ne biraz da Sovyetlere benziyor” demişti. Arnavutluk’ta yapılan ilk seçimler “ulusal konseyler” seçimiydi. Halk, klasik anlamda bir burjuva parlamentosu yerine doğrudan demokrasiyi seçmişti. Halk meclislerine dayanan, her kademe ve düzeyde kendi iktidar organlarını oluşturan bir yönetim şekliydi bu.
Halkın demokrasisi, Zogocuların, halkın kanını emen sömürücü sınıfların bir kez daha devrimi çalmasına izin veremezdi. Bu nedenle devrimci demokratik halk iktidarında zor da gerekti. Emperyalizm ve faşizm iş birlikçileri her alanda tasfiye edilmeliydi.
İşçi köylü iktidarında zor ile demokrasi iç içeçeydi. İlan edilen “Yurttaş Hakları Bildirgesi”nde toplantı, söz, basın, dernek kurma hakkı; din ve vicdan özgürlüğü gibi haklar tanındı. Kısacası, “Eski tipte yönetme cihazı gitmiş, yerine yeni tipte halk demokrasisi gelmişti.” 1945’te sendikalar kuruldu, işçiler 15 günlük yıllık izin hakkına kavuştu. Toprak reformu gerçekleşti. Motor traktör istasyonları kolektifin emrindeydi. Aynı yıl “savaş kazançlarını olağanüstü vergilendirme kanunu” çıkarıldı. Temel üretim araçlarını millileştirme (kamulaştırma) kanunu ilan edildi. 2 Aralık 1945’te ilk genel seçimler, mart 46’da da “kurucu meclis” seçildi. Bu dönemin temel şiarı “İktidar halktan doğar ve halka aittir” şeklindeydi.
HALK CUMHURİYETİNİN TEMELLERİ
1- HALK DEMOKRASİSİ: Arnavutluk’ta yönetim işçi-köylü ittifakına dayanıyordu. Halkın doğrudan yönetime katılması esastı. Hedef sosyalizmin inşasıydı. Sanayi zayıf olduğu için işçi sınıfının gelişimine özel önem verildi. Halka önderlik eden Arnavutluk Komünist Partisi, adını değiştirerek Arnavutluk Emek Partisi yaptı. Amaç işçi sınıfını geliştirmek üzere bütün halkı kucaklamaktı.
2- HALK EKONOMİSİ: Ekonominin yönetimi yine işçi-köylü ittifakına dayanıyordu. Halk ekonomisi tekellere ve emperyalizme karşıydı. Planlama komisyonları kuruldu, 2 ve 5’er yıllık kalkınma planları yapıldı. Tarımda, sanayide dışa bağımlılığa son verilmesi için çalışıldı. Ama ülke çok yoksuldu. Kruşçev dönemine kadar ülke Sovyet yardımı aldı. Sonrasında uygulanan ambargo, halk ekonomisine özgün bir karakter kazandırdı. Zira alınan tedbirler daha çok halkı açlık, hastalık ve kıtlıktan korumaya yönelik olacaktı. Ağır sanayinin geliştirilmesi hedeflenmekle birlikte; acil gıda ve temel tüketim maddeleri için hafif sanayiye önem verildi. Şehirle kırın, işçilerle köylülerin arasındaki üretim ve bölüşüme dair dengesizlikler giderilmeye çalışıldı. İşçi önderleri ve parti görevlileri köylülerle kaynaşmak için kırsal bölgelere de gitti.
3- BAĞIMSIZLIK/ENTERNASYONALİZM: Stalin’in ölümüne kadar SSCB ile iyi ilişkiler geliştirildi. Kruşçev’in sosyalist çizgiyi terk etmesiyle durum değişti. AEP, SSCB yönetimine tutum aldı. İlişkiler kopma noktasına geldi, katı ambargo başladı. Halk cumhuriyeti, emperyalizme (ve revizyonizme) açık tutum aldı, bağımsızlığı savundu. Arnavutluk’ta çalışan İtalyan işçiler de örgütlendi, enternasyonalizm esas alındı. Tito’nun parlattığı “Balkan ittifakı” üzerinden Arnavutluk’un revizyonist kampa yedeklenmesi engellendi.
4- HALKIN/ÜLKENİN GÜVENLİĞİ: Emperyalist işgal ve müdahale tehdidi altında yaşayan ülkede düzenli ordu kuruldu. Fakat halk her alanda silahlandırıldı, halk milisleri kuruldu. Çünkü halka rağmen güvenlik sağlanamaz, böylesi bir güvenlik anlayışı halkçı olamazdı. Yugoslav Komünist Partisinin içişleri bakanlığını ve milli istihbaratı kullanarak halkı ezme modeline karşı çıkan AEP, kendi ülkesinde polis gücünü zayıflattı.
5- İDEOLOJİK MÜCADELE / KÜLTÜR DEVRİMİ: Okuma-yazma seviyesi çok düşük olan Arnavutluk’ta eğitime ve aydınlanmaya büyük önem verildi. Temel Marksist eserler çevrilerek halka ulaştırıldı. Kırda ve kentte kültür devrimine gidildi. Üretim ile eğitim okul müfredatında birleşti. Yetişmiş kadrolar, özellikle köylü gençliğin eğitimi için kırsal bölgelere gönderildi. Kadınlar halk meclisi seçimlerine katıldı, yönetimlerde yer aldı.
Özetle; Arnavutluk, peş peşe İtalyan ve Alman faşizmini dize getirmiş ‘küçük’ bir devrim ülkesinin adıydı. Emperyalizme ve onun giderek tersten bir türevi haline gelen modern revizyonizme karşı mücadelenin adıydı. Ambargo, açlık ve kıtlığa rağmen teslimiyetin reddi; “onurlu yaşamın” vatanıydı. Uzun yıllar halk demokrasisi ile yönetilen ülkenin lideri Enver Hoca 11 Nisan 1985’te öldü. Ramiz Alia yönetimindeki parti, kapitalist blokaja fazla dayanamadı. ‘Teslim bayrağı’ çekildiğinde gemilerle Bari (İtalya) limanına akın eden Arnavut gençler acınacak haldeydi. “Yeni Dünya Düzeni”nde vadedilen bolluk ve refah ise Arnavutluk’un kapısını hiç çalmadı.