Nereye gidiyoruz?
Adana'dan gençlerle hem ülkenin durumunu hem Liseye Geçiş Sınavını konuştuk.
ADANA ŞAKİRPAŞA MAHALLESİ’NDEN GENÇLERLE SOHBET: 'NEREYE GİDİYORUZ?'
Adnan Karataş
Adana
Mahallenin girişinde kilometrelerce uzunlukta kalın duvarlar karşılıyor sizi. Metal Sanayi’nin arka tarafına kadar uzanan bu duvar Adana Havaalanı sınırlarını çiziyor. Mahallenin öbür ucunda ise şehirlerarası otogar ve diğer yol ise Mersin otobanı. 3 tarafında şehrin önemli durak noktaları olan bu mahalle Şakirpaşa’dan başka bir yer değil. Adana’nın eski yerleşim yerlerinden olan bu bölgede Türk ve Kürt, Alevi ve Sünni işçi, emekçiler ağırlıklı olarak ikamet ediyor. Metal Sanayi ve Mersin yolu üzerindeki fabrikalara yakın olması hasebiyle de çokça atölye ve fabrika işçisinin yaşadığı bir yer. Adana içerisinde yaygın bir kanı olarak “o mahalle”dir Şakirpaşa aynı zamanda. Politik figürlerin çokluğu, toplumsal meselelere az çok duyarlılığı ile birlikte uyuşturucu kullanımının da yaygın olması Şakirpaşa’yı “o mahalle” yapan özelliklerinden başlıcaları. Az önce saydığımız nedenlere HDP’nin en çok oyu alan parti olmasını eklediğimizde polis baskısının da yoğun olduğu bir mahalle olarak karşımıza çıkıyor Şakirpaşa. AKP ve CHP’nin de aldığı oylar ile mahallede önemli bir yer tuttuğunu not ederek sözümüze devam etmek de fayda var.
'OKUMAK İSTİYORUZ, OKUYAMIYORUZ'
Emekçiler’de bir süre yürüdükten sonra mahalleyle aynı adı taşıyan ve mahallenin girişinden sonuna kadar uzanan Şakirpaşa Caddesi’nde yürümeye koyuluyoruz. Sıcaklığın azalmasına mesai bitimi de eklenince caddede insan kalabalığı dikkat çekiyor, oyun parkı da bu kalabalıktan nasibini almış. Bir bankı paylaşan Emir(18) ve Jiyan(19)’ın sohbetine konuk oluyoruz. İkisi de ortaokuldan sonra okula devam edememiş. Yıllardır işçilik yaptıklarını belirtiyorlar.
Emir, politikayı çok fazla takip etmediğini ancak ülkenin iyiye gitmediğini bildiğini söylüyor. Jiyan ise gelişmelere daha fazla kulak kabartan bir genç. İşsizlik ve uyuşturucu Emir’in ilk dikkat çektiği noktalar oluyor. Uyuşturucu kullanımının çocuk yaşlara kadar indiğini ve devletin uyuşturucuya müdahale etmek istemediğini söylüyor. İşsizliğin giderek arttığını, Suriyelilerin ucuza çalıştırıldığını, kendisi gibi birçok gencin ise okumak isteyip yoksulluk yüzünden okuyamadığını ekliyor sözlerine. Emir, yaşı tutmadığı için 24 Haziran seçimlerinde oy kullanmamış. Ülkenin geleceğini nasıl gördüğünü, dolardaki artışı ve OHAL’i nasıl değerlendirdiğini soruyoruz. OHAL’in kaldırıldığını televizyondan öğrenmiş, ancak OHAL yerine gelecek olan AKP’nin meclise sunduğu yasadan haberi yokmuş. Dolar konusunda pek fikri olmadığını söylüyor ama hükümet değişikliğinin fiyatları düşürebileceğini belirtiyor. Kendisi üzerinden bir cevap daha veriyor: “Mesela ben okula giderken daha iyi gibiydi her şey. Türkiye özgür bir ülke değil şu an. Gece dışarı çıkamıyoruz. Uyuşturucu işleri oluyor her yerde.” Son zamanlarda gündemde olan çocuk istismarlarına değiniyor Emir. Jiyan, “Geçenlerde böyle bir olay olmuş. Adama doğru düzgün ceza vermemişler bile” diyerek istismarı tetikleyen şeylerden birinin cezasızlık olduğunu dile getirse de idamın caydırıcı olacağı görüşünde.
'FATURAYI HALK ÖDÜYOR'
Parkın yakınındaki bir kahvede Ramazan Ay (21) ile sohbet etmeye başlıyoruz. MYO mezunu Ramazan bu hafta sonu DGS’ye gireceğini söylüyor. Şu sıralar ise inşaatta işçi olarak çalışıyor. Çaylarımızın gelmesi ile sorularımızı soruyoruz ve Ramazan’ı dinlemeye başlıyoruz. Seçimler ilk gündemimiz oluyor. “Seçimler adil değildi ki bir kere. Taraflıydı. Mesela medya bunların başında geliyor” diyor Ramazan. Seçimlerde HDP ve Muharrem İnce’ye oy vermiş. Şimdi ise bir seçmen olarak soruyor. “CHP’nin adayı İnce’ye oy verdik bir umutla. Nerede şimdi?” diyor ve seçim sonrası koltuk kavgası yerine memleket sorunlarına çözüm aranması gerektiğine inandığını dile getiriyor. İnce’nin susturulmuş olabileceğini de düşündüğünü belirtiyor ancak gidişata karşı “Ne yapmak lazım?” sorusunu sorarak ilerlenmesinin daha iyi olacağını düşünüyor. Ramazan, bugün neler olduğuna ilişkin ise mahallesinden örnek vererek açıklıyor. “Evimizin önünde arkadaşlarla 5 dakika oturamıyoruz. Polis geliyor rahatsız ediyor, sağı solu arıyor. Burada herkes gariban, yoksul. Yani arkası yok. Baraj Yolu’nda (Adana’da bir cadde) böyle yapamaz ama. Oradakilerin ya arkası vardır ya da kendilerini daha iyi ifade ederler. Burada öyle değil.” Dolardaki artışı, ülkenin ekonomisindeki gidişatı soruyoruz Ramazan’a. Sorarken ise popüler bir söylem olan dış güçler etkisini de dile getiriyoruz. Bu artışın OHAL’le ilgisi olduğunu düşünüyor Ramazan. Ramazan’ın yanındaki arkadaşı Erhan ise hükümetin dış güçlere karşı savaşıp savaşmadığını sorduğumuzda “Hepsinin birbirine ihtiyacı var ama faturayı halk ödüyor, olan bize oluyor.” diyerek cevaplıyor sorumuzu.
Sohbet, devamında masaya mahalleden tanıdık başka gençlerin gelmesi ile daha da koyulaşıyor. Sorunlardan bahsetmek konusunda ortaklaşılan masa “Nasıl değişecek?” sorusunda ikiye bölünüyor. “Mücadele etmek ve birleşmekten başka çare yok” ve “Bu halktan bir şey olmaz” başlıkları masaya ikiye bölüyor.
'DİRENMELİ, MÜCADELE ETMELİYİZ'
Röportajımızın son konuğu Mazlum Öztürk (24) işsiz bir genç. Hükümetin gençlerin yararına bir şey yapmadığını söylüyor. “Yeni sistemle birlikte padişahlık gelecek. Bu gidişat Türkiye’yi krize ve savaşa götürür.” diyerek kaygılarını dile getiriyor Mazlum. 15 Temmuz yıldönümüne de değiniyor. “Sokağa çıkan halktı. Kendileri yiyip içiyor ama sokağa çıkan halk aç.” Kendi hayatından örnek vererek bazı sorunlara dikkat çekiyor Mazlum: “Mahallede okul okuyup iş bulan ya da bir işi olan kendini kurtarıyor ama geri kalan kısmı çeşitli suçlara karışıyor. İstemsiz olarak sabıkası oluyor. En sonda işsizlikten ‘torbacı’ oluyor. Ben başka suçlardan daha önce hapse girdim çıktım. Sabıkam olduğu için kimse bana iş vermiyor. Kötü işlere sürüklenmemizi mi istiyorlar geçinmek için? İçeri girerek yaptığımın hata olduğunu biliyorum ama dosyalarımın temizlenmesini istiyorum. Bir işim olsun istiyorum.”
“Dış güçler” tartışmasını Mazlum’a da soruyoruz. En tepede dış güçlerin olduğunu ve bunların ekonomiyi etkilediğini söylüyor.
Gençliğin bu sorunlara nasıl çözüm bulması gerektiğini Mazlum’a da soruyoruz. “Tüm bu sorunlara direnerek, mücadele etmeli gençler. Bir mahalle derneği açabiliriz mesela gençlerin bir araya geldiği. Eğer devlet 2 günde o derneği de kapatmazsa tabii.”
GENÇLER NE DİYOR?
Mahallede sokak araları, köşe başları, parklarda mahalleli gençler ile yaptığımız sohbetlerde üç eğilim ön plana çıktı desek yanlış olmayacaktır: Ülkenin gidişatına karşı duyulan büyük bir huzursuzluk ve memnuniyetsizlik, seçimlerin ardından oluşan umutsuzluk, son olarak ise iyi bir geleceğin ancak mücadele edilerek kazanılacağı fikri.
'Hiç bir şey söylendiği gibi değildi'
Melisa Akkapulu
Adana
Milyonlarca öğrenci ve ailesi için sınav sistemlerinin yeteri kadar zorlayıcı ve stresli geçtiği bilinirken bu sene birçok kez değiştirilen yeni sistem son olarak LGS olarak karşımıza çıktı. Biz de Adana’da bu yıl sınava giren Doğa Özalp ile sınav süreci hakkında konuştuk.
LGS hakkında ne düşünüyorsun, nasıl bir sınav bekliyordun ve karşına nasıl bir sınav çıktı?
Sınav sistemini değiştirdikleri zaman herkeste şöyle bir algı oluştu: “Bu sefer sınav kolay olur.” Bu düşünceler de MEB’in yaptığı bir açıklama sonucunda oluştu. İlk sınav için klasik olur demişlerdi. Sonra çoktan seçmeli olacağını öğrendik. Herkes çok kolay bekliyordu bu sınavı ama yine de biz zora çalıştık ve daha sonrasında daha zor olana çalışmaya başladık çünkü ne olacağı belli değildi. Sınavın son gününe kadar çalıştık.
Bu sınavda çok fazla emek verdiniz. Karşılığını alabildiğini düşünüyor musun?
Şöyle söyleyeyim, okulda yapılan sınavda birinci olanlar, bursluluk sınavını kazananlar vardı. Onlar bayağı kötü puan aldılar. Çünkü öyle bir sistem getirdiler ki biz ne yapacağımızı şaşırdık. Ayrıca sordukları sorular öyle uzundu ki 2 soru 1 sayfayı kaplıyordu ya da 1 soru 1 sayfayı kaplayabiliyordu. Sınav 75 dakikaydı ve bu süre bize hiçbir şekilde yetmedi. Öğrenciler artık sorunun kısa yolunu bulmaya çalışıyorlardı ve kolay yolunu bulmaya çalışırken de süremiz gitgide azalıyordu. Bize 40 dakika ara veriyorlardı oturumlar arası. Bu arada ailemizle hiçbir şekilde iletişim kuramıyorduk. Bize dedikleri şey: “Eğer ailenizin yanına dışarıya çıkarsanız içeriye geri giremezsiniz.” Aileler ve öğrenciler bu duruma çok tepkiliydi. Ailemiz bizi ikinci oturuma geçerken motive edebilirdi fakat hiçbir şekilde iletişim kuramadığımız için motivasyonumuz dağılmıştı, kötü etkilenmiştik.
Öğrenciler bu konu hakkında ne düşünüyorlar?
Arkadaşlarımın dersleri çok iyiydi ama konuştuğumuzda sınavlarının kötü geçtiğini, emeklerinin karşılığını alamadıklarından bahsettiler. Hiçbirimiz emeğimizin karşılığını alamadık. Çünkü daha iyi olabilirdi.
YENİ DEĞİŞEN SİSTEM TEKRAR DEĞİŞTİRİLDİ
Çalıştığın süreç seni nasıl etkiledi?
Ben sınava zaten 7. sınıftan çalışmaya başladım. Sonra sınavın değişeceği açıklandığı zaman kendimi daha çok zorladım, daha çok soru çözmeye başladım. Mesela bize Türkçenin çok zor olacağını söylediler. Bu derse ağırlık verdik ama en kolay sorular da Türkçedeydi. “Matematik kolay olur” dediler, “onu sıkıntı etmeyin” dediler ama sınava girdik, bir de baktık ki sorular paragraf şeklindeydi.
Annem, babam ve abim geç saatlere kadar çalıştıkları için benim çalıştığımı görmüyorlardı. Geldiklerinde hiç ders çalışmadığımı söylüyorlardı. Neyse ki sınıf öğretmenimle sürekli irtibat halinde olduğum için o, benim ne yaptığımı biliyordu. Oradan baskı uyguluyorlardı. Ben çalıştığımı biliyorum ama ailem bunu görmediği için sürekli bir baskı halindelerdi ve bu, beni olumsuz etkiliyordu. Çok çalıştım ama çalıştığıma değdi mi derseniz, hayır değmedi. İlk açıklandığına göre çalışıyorum ve sonra yine sistem değişti, daha sonra tekrardan değişti ve ben “yine değişir mi” diye düşünmekten artık ne yapacağımı şaşırmıştım.
İLGİ VE YETENEĞİMİZE GÖRE EĞİTİM ALMALIYIZ
Hep hedefimi düşünerek çalıştım aslında. Ben sporcuyum ve hep sporcu olmak istemiştim. Ailem buna karşı çıktı mı? Evet, buna karşı çıktı. Ülkedeki sistemde şu var; doktor olsun, öğretmen olsun vs. diyerek insanlar yeteneği olan alanlara yönelemiyorlar, ailem de bunu destekledi. Ben kendi alanımı nereye yönelteceğimi biliyordum ve o alanda ilerledim. Bisiklet sürmede 1. oldum, futsal oynuyordum. Bunun yanında voleybola başladım ve ben bunları severek yapıyordum. Tek bir spor dalıyla değil birçok dalla uğraşmak istedim, buna karşı çıkılmasına rağmen üstlerine gittim. Antrenmanlara gitmek için çoğu kez ailemle tartıştım ve aileme dediğim tek şey “bu hayatı ben yaşayacağım; bunlar benim kararım, bu hedef benim”. Ailemin tek isteği evde kalayım çünkü üzerimde bir sürü sorumluluk vardı. Evdekiler çalıştığı için sınav zamanında bile evi temizlerdim, yemeği yapardım ve daha sonra ders çalışmaya vakit ayırabilirdim. Sorumluluklarımdan dolayı da voleybolu bırakmak zorunda kaldım. Kısacası, aile baskısı beni her açıdan olumsuz etkiledi.