Daha gün ağarmamıştı
'Yoluna devam ediyor, her gördüğü çöpü karıştırıyor, bulduğu en ufak bir kağıt parçası dahi onu mutlu ediyordu.'
Görsel: Pixabay
Sümeyye YEŞİL
Antep
Daha gün ağarmamıştı ama horoz çoktan ötmeye başladı. Uyandı, sağına soluna bakındı Kerim. Etraf karanlıktı, gökyüzünde Ay'ı görebiliyordu. Horoz neden ötmüştü ki? Sonra günlerden çarşamba olduğunu hatırladı. Paytak horozun günüydü çarşamba. Diğerlerinden farklı olarak yarım saat erken ötmeye başlardı. Kerim için de bir anlamı vardı çarşambanın. Normal günlerden farklı olarak o gün uyandığında hayata değil paytak horoza söverdi. Kalktı yataktan. Yastığın altına attığı çorapları buldu, geçirdi ayağına. Ayakkabılarını giydi. Yavaşça kapattı kapıyı.
Arabası kapının önünde duruyordu. Demir kollarından tuttu ve ilerlemeye başladı. O sırada yüzünü yıkamadığını hatırladı. Hatırlaması ile unutması bir oldu. Zaten pek de önemsemezdi. Evin yanındaki yokuştan yukarı çıktı. Koşarak okula yetişmeye çalışan çocukları gördü. Uzun uzun baktı onlara. Sahi kaçıncı sınıfta olacaktı devam etseydi okula? Herhalde lise bir veya iki... Ne fark ederdi? Yüzündeki buruk gülümsemeyle devam ettin yoluna.
Yokuşun başındaki çöp kutusu her sabah olduğu gibi boştu yine. Aslında her gün tahmin ederdi o çöpün sabahları boş olacağını. Ama bir türlü vazgeçmedi yokuşu çıkmaktan. O çöp kutusunu uğuru olarak görürdü çünkü. Bundan iki yıl önce annesi ve babasını kaybedip, açlıktan ölmemek için kağıt toplamaya karar verdiğinde ilk orayı karıştırmıştı. Ve her kış kendisini soğuktan koruyan, üzerinden hiç çıkarmadığı yeşil hırkayı orada bulmuştu. O günden sonra her sabah ilk oraya bakardı. İlerledi.
Selim Amca'nın çay ocağının önünden geçiyordu. Selim Amca emekli öğretmen. Emekli maaşı yeterli olmadığı için o çay ocağını açmış zamanında. Sabahları kapının önünde oturup çay içer kitap okur. Kerim'i görünce gülümser, çay içip simit yemesi için ısrar eder, O da bu ısrarlara karşı koyamayıp eninde sonunda otururdu. Selim Amca'nın okuduğu kitaplardan bahsederlerdi her oturduğunda. Değişik adamdı Selim Amca. Sürekli bu düzenin yanlış olduğunu söyler ve bunu değiştirmek için gençlere çok iş düştüğünü anlatır dururdu. Kerim bir türlü anlam veremezdi. Elinden sadece kağıt toplamak geliyor, başka ne yapabilirdi ki? Evet, bir şeyler yanlış gidiyordu, bunu hissediyordu. Ama ne olduğunu bir türlü bulamıyordu. Selim Amca'ya teşekkür edip ayrıldı ordan.
Yoluna devam ediyor, her gördüğü çöpü karıştırıyor, bulduğu en ufak bir kağıt parçası dahi onu mutlu ediyordu. O ufak kağıt parçasının mutluluğu O'na garip garip bakan insanların yüzlerini örtüyordu sanki. Onları düşünmesine fırsat vermiyordu. Uzun Amca'yı gördü yolun sonunda. Uzun Amca'ya kadar gelmesi saatin akşam dokuz olduğunu gösterirdi.
Uzun amca sevimli bir adamdı. Aslında boyu uzun da değildi. Zamanında çalışmaz, uzun süre kahvede oturur tavla atarmış. Karısı da bunun için kendisine sürekli kızarmış. Bir gün karısının canına tak etmiş ona bu ismi kullanmış. O günden sonra herkes ismini söylerken başına "Uzun" kelimesini koymaya başlamış. Onun da çok zoruna gitmiş olsa gerek o günden sonra sokağın başında marul, maydanoz falan satmaya başlamış.
Uzun Amca'nın yanında durduğu çöp kutusu Kerim'n son karıştırdığı kutuydu. Kutuyu karıştırır, Uzun Amca'nın yanına oturur, sonra ülkede ne olup bitiyor ondan bahsederlerdi. Küçük bir çocuk kaçırılmıştı, onu anlatıyordu Uzun Amca. Her küçük çocuk haberinden sonra olduğu gibi bu olaydan sonra da "İşte ben bu yüzden çocuk yapmadım zamanında. Ne bu ülkeye ne de bu topluma güvenmiyorum" demişti. Kerim de hak veriyordu kendisine. Bazı geceler çok geç saate kaldığında peşine takılan farklı farklı adamları hatırladı. İçi ürperdi. Uzum Amca'ya iyi dileklerde bulunup kalktı yanından.
Eve giderken acıktığını hissetti ve bir ekmek aldı bakkaldan. Vardığında farkında olmadan hızlıca açtı kapıyı. Kapı duvara çarptı ve büyük bir gürültüyle sarsıldı. Sonra hem kendisine hem de kapıya sövüp yavaşça kapıyı kapattı. Çok yorgundu. Elindeki ekmeği birkaç lokmada yiyip yatağa uzandı. Yarın yarım saat fazla uyuyacak olmanın mutluluğuyla gülümsedi. Ardından derin bir uykuya daldı.