Prof. Dr. Güvenç: ABD ile ilişkilerde çatışmacı bir sürece giriliyor
ABD'nin yaptırım kararını değerlendiren Prof. Dr. Serhat Güvenç 'Yaptırımlar sembolik ama ikili ilişkilerde çatışmacı bir sürece giriliyor' diyor.
Fotoğraf: Evrensel
Meltem AKYOL
Kürşat YILMAZ
İstanbul
ABD’nin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e yaptırım uygulamasını değerlendiren Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serhat Güvenç, yaptırımın sembolik olduğunu söyledi. Yaptırımların ilerde kolayca çekilebilecek bir pazarlık hamlesi olduğunu ifade eden Güvenç “Ama bu krizin ilişkilere verdiği hasar bence birikimli hasarın kalıcı olmasının da önünü açacakmış gibi görünüyor. Bundan sonra Ankara ve Washington arasında güvene dayalı bir ilişkiyi kurgulamak çok zor olacak. Bundan sonra Türkiye ABD ilişkilerinde işbirliğinden daha çok çatışmacı ve ayrıştırıcı bir döneme girilmiş gibi görünüyor” dedi.
İŞİN MİLADI 1 MART 2003 TEZKERESİ
ABD ile Türkiye arasında yaşanan krizin sembolik olmadığını, simülatif bir gerilimin sonucu olarak gördüğünü belirten Güvenç, “Bu anlık ve sembolik bir şey değil. Ben bu işin miladını 1 Mart 2003 tezkeresine kadar götürebiliriz diye düşünüyorum. Yani iki ülke arasında o günden sonra giderek kötüleşen ilişkilerin bugün vardığı noktanın bir göstergesi. 1 Mart tezkeresi olayı geleneksel ittifak ilişkisine ciddi bir darbe olmuştu; en azından ABD’nin bakışı öyleydi. İki tarafta da ‘ilişkiler daha kötü olmasın’ diye bir irade olduğundan bir şüphe yok ama hem yapısal faktörler hem farklılaşan çıkarlar nedeniyle bu noktaya gelindi” diye konuştu.
‘YAPTIRIMLAR SEMBOLİK’
Brunson etrafında dönen ya da Brunson’ı merkeze alan krizin çözülme ihtimalinin yüksek olduğunu vurgulayan Güvenç, devamında şunları söyledi:
“Bunun için gerekli marj bırakılmış gibi duruyor. Şu an için yaptırımların muhatabı olan iki bakanın Türkiye-ABD ilişkilerinde çok önemli sayılabilecek isimler değil, yani iktidar için daha önemli sayılabilecek isimler bu yaptırımların kapsamında değil. Dolayısıyla ben bu yaptırımın bu anlamıyla sembolik olduğunu düşünüyorum. Zaten bu iki bakan da bu yaptırımların kendilerini çok etkilemeyeceğini söylüyorlar ki haklıdırlar. ABD kamuoyu bakımından bu bakanların hangi bakanlar olduğu önemli, biri Adalet Bakanı, biri İçişleri Bakanı; ama öte yandan pratikte baktığımızda bu iki bakana yaptırım uygulamanın çok da büyük getirisi olmayacağı da aşikar. Ben bunu bir pazarlık payı olarak düşünüyorum. Sanıyorum ilerde Cumhurbaşkanın kendisini ya da daha yakın ve etkili bir kişiyi hedef alan bir yaptırım listesi yok ortada, dolayısıyla bu görece kolayca geri çekilebilir bir hamle gibi görünüyor.”
İRAN GİBİ BİR MESELE VAR BİR DE...
Yaşanan krizin ilişkilere verdiği hasarın biriken hasarın kalıcı olmasının önünü açacağını belirten Güvenç, “Bundan sonra Ankara ve Washington arasında güvene dayalı bir ilişkiyi kurgulamak çok zor olacak. Bundan sonra Türkiye ABD ilişkilerinde işbirliğinden daha çok çatışmacı ve uzlaşmadan çok ayrıştırıcı bir döneme girilmiş gibi görünüyor. Bütün konuları çözseler bile 1 Mart 2003’ten bu yana karşılıklı bir güvensizlik tortusu birikti bu belki de bir dağ oluşturdu, şimdi bu dağı eritmek zaman alacaktır. İran gibi bir mesele var önümüzde. Bu İran meselesinde bu tortu daha da mı kabaracak ya da bir miktar hafifleyecek mi onu göreceğiz” diye konuştu.
‘ANKARA, ABD’YE BONKÖR DAVRANMAK ZORUNDA KALABİLİR’
Trump’ın kendisinin etrafında dönen yeni bir Amerika tasarlamaya çalıştığını ve dış politika hamlelerini bir başarı öyküsü arayışına bağlanabileceğini ifade eden Güvenç, şöyle devam etti:
“Rahip Brunson meselesi Trump açısından nispeten düşük maliyetli, yüksek getirili ve mütevazi bir başarı öyküsü olabilir. Yani bu krizi çözdüğünde ABD kamuoyunda iş bitirici bir başkan profilini sunması daha kolay olacak. Bu anlamda Trump da kaybedilmiş gibi görünüyor Ankara açısından. Türkiye ABD ilişkilerinde evangelistlerin rolünü tamponlayabilecek, soğurabilecek bir aktör kalmadı ve bu Türkiye’nin pek alışık olduğu bir durum değil. Türkiye ABD’li evangelistlerle hiç böyle yalnız ve karşı karşıya kalmamıştı. Türkiye 1 sene öncesine kadar sorunların kaynağında merkez komutanlığını görüyordu, Dışişleri ve Beyaz Saray nispeten Ankara’yı kollar tavırlar sergiliyorlardı. F-35 meselesinde bile Kongrenin kararına rağmen yönetim daha ılımlı bir çizgi izleme taraftarıydı. Sanıyorum Türkiye’ye karşı ılımlı politika izleme taraftarı olanların eli bir hayli zayıflamış olacak. Bundan sonraki pazarlıklarda Ankara kendi iç kamuoyunu ikna etmek zorunda olan bir ABD yönetimine karşı daha bonkör davranmak zorunda kalabilir.”
‘KRİZ İÇ POLİTİKA MALZEMESİ SAĞLADI’
“ABD ile yaşanan kriz iç kamuoyunda bir birleştirici unsur olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle Michael Pence’nin söylediği sözler ortalama bir Türk vatandaşı için öyle yenilir yutulur sözler değil” diyen Güvenç şunları söyledi:
“Bu anlamda içeride sonuna kadar kullanılabilecek bir iç politika malzemesi sağlanmış oldu, ama iç politika ile dış politika bu kadar grift bir şekilde birbirine girdiği zaman da dünyanın hâlâ en önemli ülkelerinden biri ülke ile olan ilişkilerde de çok sıkıntıya düşüyorsunuz. İç kamuoyunun da biraz da esiri haline geliyorsunuz. Ama ben mevcut iktidarın bu Brunson meselesini aşacak denli kamuoyunu yönlendirme ve yönetme becerisini olduğunu düşünüyorum. Bu krizden iç politika açısından elleri güçlenebilir ama Brunson’ın da serbest kaldığı bir süreci izlersek ben kendi payıma şaşırmayacağım. Şu anda iktidarın üzerinde durduğu dinamikleri besleyen konular başka, bunlardan bir tanesi de ABD karşıtlığıdır, belki de içerde daha sertleşmiş bir kamuoyu bulacağız ama dışarıda ilişkileri yönetmede daha dar bir alana sıkışmış bir Ankara var karşımızda.”
ABD İLE TÜRKİYE ARASINDAKİ KRİZ RUSYA’NIN İŞİNE GELİR
Ankara Rusya ile ilişkilerin Türkiye’nin dünyadaki etkisini artırdığını, manevra alanını genişlettiğini, tek bir ülkeye bağımlı olmaktan çıkardığını düşündüğünün altını çizen Güvenç “Şu anda Rusya’nın hiçbir açıklama yapmaması bile kendi başına bir gösterge. Büyük bir memnuniyetle izliyorlardır. ABD ve Ortadoğu’daki en önemli müttefiki arasındaki bu kriz son tahlilde Rusya’nın işine gelir. Washington ile arası açılmış bir Ankara son tahlilde Ankara’yı Moskova’ya daha yaslanır, daha bağımlı hale getirecektir. Bunun da somut sonuçlarını, Karadeniz’de, Doğu Akdeniz’de ve Suriye özelinde yaşayabiliriz. Bunlar Moskova’nın Ankara’ya karşı müzakerelerde Moskova’nın daha güçlü pozisyonda oturmasını sağlayacak; özellikle İdlib ve etrafının geleceği tartışılırken” şeklinde ifade etti.
‘CUMHURBAŞKANININ ŞAHSİYETİNDE VÜCUT BULAN DIŞ POLİTİKA İZLENİYOR’
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsiyetinde vücut bulan bir dış politika ve onun yakın çevresindekilerinin etkili olduğu bir dış politika izlediğini söyleyen Güvenç “Bunun nereye gideceğini bilmiyoruz. Bütüncül bir dış politikadan çok ekonomik ve ticari çıkarları öncelliyen bir dış politika anlayışı var. Konuları birbirinden ayırarak yönetme eğilimi var. Dolayısıyla Rusya ile hem işbirliği hem rekabet edebiliyorsunuz; belli konularda rekabet belli konularda işbirliği. ABD ve Avrupa Birliği ile de aynı şeyi yapmak istiyorlar. Buna konu bazında işbirliği yapma deniyor. Bu Ankara açısından da cazip gibi görünüyor ama bütüncül bir dış politika eksikliğiyle bir araya koyduğunuzda böyle günlük değişimlere açık, bazen uçlara savrulan dış politikayla karşılaşıyoruz. Bunun yakın vadede de değişebileceğine dair bir işaret görmüyorum” diye konuştu.