04 Ağustos 2018 23:10
Son Güncellenme Tarihi: 28 Kasım 2019 04:29

Proletaryanın sönmeyen meşalesi: Engels

"İşçi sınıfına kendi hareketini tanımayı, kendi bilincine ulaşmayı öğreten ve hayallerin yerine bilimi koyan Engels’in adı ve yaşamı herkes tarafından bilinmelidir."

Friedrich Engels'in Berlin'de bulunan heykeli (Fotoğraf: Flickr)

Paylaş

Ruken TURGUT

“Nasıl bir zeka meşalesi söndü, nasıl bir yürek durdu…”

Lenin, “Marx’tan sonra uygar dünyanın modern proleteryasının en yetkin bilim adamı ve öğretmeni “ olarak tanımladığı Engels’i, Nikolay Nekrasov’un şiirinden ilham aldığı bu dizelerle yüce bir duygululuk ve bağlılıkla anmıştı.

1844’te devrimci işçi hareketinin oluşumunun en hararetli yıllarında yoldaşı Marx ile tarihsel bir buluşmaya adım atan Engels, uluslararası proleteryanın lideri ve bilimsel sosyalizmin kurucularından biri olarak işçi sınıfının “zeka meşalesi” oldu. Engels, sınıf savaşımına işçi sınıfı saflarında katılmaya genç yaşlarda karar verdi. Yoldaşı Marx’la birlikte ürettiği bilimsel çalışmalar ve sınıf mücadelesine sınır tanımaz bağlılığıyla örnek bir devrimci kişilik olarak onurla yaşadı. Lenin’in “Marx, Engels ve Marksizm” kitabında Engels için şu ifadeler yer alıyordu: “İşçi sınıfına kendi hareketini tanımayı, kendi bilincine ulaşmayı öğreten ve hayallerin yerine bilimi koyan Engels’in adı ve yaşamı herkes tarafından bilinmelidir.”

GENÇ ENGELS

Friedrich Engels 28 Kasım 1820’de (Marx’ın doğumundan 2 yıl sonra) Ren bölgesinin Barmen şehrinde dünyaya geldi. Ren Nehri’nin suladığı verimli yöre, pamuklu endüstri sanayinin beşiği olarak Ren tüccarlarının iştahını kabartıyordu. Ren tacirlerinden biri olan Baba Engels dönemin zengin kapitalistlerindendi. Arkadaşı Ermen ile birlikte Barmen ve Manchester’da “Engels ve Ermen Dokuma Fabrikası”nı kurarak yörenin en ünlü teks-til fabrikatörlerinden biri olmuştu. Engels’in babası tutucu ve koyu bir Protestandı. Ticari işlerden arta kalan zamanlarını dindarlık faaliyetlerine ayırıyor, çocuklarını dinsel kurallara göre yetiştiriyordu. Dinsel terbiyeden geçerek babasının mirasını yüklenmesi, Engels’e biçilen aile misyonuydu.

Tahsiline Barmen’de başlayan Engels, çocuk yaşta babasının huzurunu kaçırarak “İmansız Budala” unvanını kazandı! Babası çocuk Engels’in “inanılmaz hareketli ve kendine özgü” olduğunu düşünüyor, Engels ise babasını “bağnaz ve despot” buluyordu. Engels ile babasının ilk ciddi çatışması lisedeyken, okuldan alınıp Bremen’deki ticaret odasına yollanması ile başladı. Kısa sürede Engels iyi bir muhasebe uzmanı olarak Avrupa’daki en ünlü dokuma ve tekstil fabrikalarına adım attı. Uluslararası pazarları tanıma fırsatı buldu. Mesleki yetkinliğine karşın bilime karşı sonsuz açlık duyuyordu. İşten arta kalan zamanlarda felsefe ile ilgilenmeye başladı. Berlinli Filozof Hegel’in felsefe öğretileri ve diyalektiğe ilişkin temel tezleri genç Engels’in ilgisini çekti. Engels bu yıllarda ütopik sosyalist Owen, sol çartistler Harney ve Jones ile ilişkiler kurdu. Bir süre Alman entellektüel hareketini izledi.

1841’de 21 yaşına adım attığında gönüllü olarak askerliğe başvurdu. “Muhafız topçusu” unvanı ile Berlin’de bir yıl askerlik yaptı. Babasından uzaklaştığı bu süreçte Berlin’de gerçekleşen üniversite sınavlarına katıldı. Sınavdaki başarısı, yazdığı makaleler ve Genç Hegelciler içinde artan ünü Almanya’daki redaktörlerin ilgisini çekti.

İNGİLTERE’DE, EMEKÇİ SINIFI İÇİNDE

Engels, askerliğin hemen ardından kapitalizmin ana merkezi İngiltere’ye gitti. Babasının Manchester’da bulunan dokuma fabrikasında çalışarak İngiliz proleteryasının çalışma koşullarını gözlemledi. Engels ve Ermen fabrikasının ticari işlerini üstlenen veliaht Engels, proleteryayı babasının fabrikasında tanıdı. Muhasebe bürosunda bilanço defterleri, ticari belgeler ve banknotlarla başbaşa kalan Engels, Londra’nın Doğu yakasının izbe mahallelerini arşınlayarak yoksulların çektiği sefaleti gözlemleme fırsatını yakaladı.

Toprak tabanda uyuyan çocuklar, lağım kanalları üzerine kurulu evler, giysilerini rehincilere teslim eden işçi kadınlar ve erkekler… Engels, İngiliz işçi sınıfının çalışma koşullarını “İngiltere’de Emekçi Sınıfının Durumu “ kitabında topladı. Britanya işçilerine şöyle seslenecekti: “Emekçiler! Alman ülkedaşlarımın önüne koymaya gayret edindiğim bu çalışmayı sizlere adıyorum. Şirketten, ziyafetten, orta sınıfın porto şarabından vazgeçtim, tüm zamanımı siz emekçilere adadım…”  Lenin bu eşşiz yapıtı “kapitalizmin ve burjuvazinin müthiş bir suçlaması” olarak betimlemiş ve eseri “Modern proleteryanın durumunu en iyi sergileyen belge” olarak tanımlamıştı.

BÜRO İLE BARİKAT ARASINDA    

1844’ün eylül ayında Almanya’ya dönen Engels Londra’dayken mektuplaştığı Marx’la tarihsel bir buluşma gerçekleştirdi. İlk buluşmadan itibaren yaratıcı bir birliktelik kuran ikili, karşılıklı teorik çalışmalar yaptı.  

Engels’in ticarethane ile sınıf savaşı arasındaki yaşamını tüm canlılığıyla ortaya koyan kitap (mektuplardan seçmelerin yer aldığı) “Büro ile Barikat Arasında” adıyla yayımlandı. Engels’in Marx’a, yoldaşlarına ve aile üyelerine yazdığı mektuplar onun özverili, mütevazı, neşeli ve disiplinli kişiliğini yansıtan birer belge niteliği taşır. Paris’te sürgün olan yoldaşı Marx’a muhasebe bürosunda yazdığı mektuplarıyla seslenir: “Bu bezirganlık çok korkunç şey, Barmen çok korkunç, proleteryaya karşı çalışan bir burjuva olarak daha da korkunç…”

Engels babası tarafından düzenli olarak tertiplenen dinsel törenlere karşı duyduğu öfkesini Marx’a şu cümlelerle anlatıyordu: “Evimizde din mevsimi açılmış bulunuyor. Benim ruhumu avlamak için yapılan bu şölenlerden haberin yok. Dikkatimi bu lanet olası ticarethaneye bağlamalıyım, yoksa benim ihtiyar tüm ödeneği keser.” Mektubun sonuna dipnot ekleyerek, Marx ailesinden borç tutarlarını postalamalarını ve olası borçlanmalara karşı fazladan sterlin ekleyeceğini iletiyordu.

Engels, Ren yöresine özgü neşesi ve sohbetiyle konuklarına geleneksel bahar günleri yaşatıyor, misafirlerine keyifle ıstakoz salatası hazırlıyordu. Evinden eksik etmediği bordeaux şarabını ziyaretçilerine ikram ediyordu. Konserlere ve tiyatro oyunlarına ayrı bir ilgi duyuyordu. Schubert ve Mozart’ın operalarından aryaları ezbere biliyor, Beethoven’in senfonileriyle büyüleniyordu. Kız kardeşi Marie’ye 5. Senfoni hakkında şunları yazacaktı: “Dün gece izlediğim gerçek bir senfoniydi. İlk bölümdeki o perişan parçalanmışlık, adagio bölümündeki o keder dolu melankoli ve yumuşacık aşk ağıtları ve hele üçüncü ve dördüncü bölümdeki trombon coşkusu!” Regents Park Caddesi’ndeki evinde ağırladığı yoldaşları, bilim insanları, edebiyatçılar ve işçiler Engels’in konuğu olmaktan onur duyarlardı.

TOPÇULUK DOKTORLUĞU

Engels askeri bilime ve savaş stratejilerine özel önem veriyordu. Marx onunla “Manchester’daki savaş bakanım” diye övünürdü. Marx’a yazdığı mektuplarda, Avrupa tarihinden hareketle olası askeri stratejiler sunuyordu. Askeri alandaki yetkinliği ona “general” unvanını kazandırmıştı. 1848 ayaklanmasını alanda gözlemlemiş, Prusya Krallığına karşı düzenlenen Baden Ayaklanması’nda stratejik çalışmalar yapmıştı. 1871 Paris Komünü öncesinde kaleme aldığı “Prusya Planı” makalesinde de Bonaparte yenilgisini öngörmüştü. Bu makale Times’da yayımlandı.

Paris Komünü’nün bağışlanamaz hatalarından en önemlisi “Düzenli askeri birliklerden yoksunluk”tu! Proleterya iktidarı yolunda ilk adım olan Paris Komünü’nün zafer sarhoşluğu ve iktidarı elde ettikten sonra düşülen hatalar eleştiriye muhtaçtı. Marx’ın “Fransa’da İç Savaş” yapıtına sunduğu katkıda şöyle diyordu Engels: “Emekçiler kendilerini büyük bir gayretle yeni bir toplum inşasına uyarladıklarından karşılarında duvar gibi duran yamyamları unutmuşlardı...”

Henüz 21 yaşında askerdeyken kız kardeşi Marie’ye yazdığı mektuplarda neşe dolu cümleler yansıyor, görevini “topçuluk doktorluğu” olarak tanımlıyordu. Üniforma içindeki halini Engels şakacılığı ile şöyle anlatıyordu: “Yaptığım topçuluk doktorluğu işte. Beni yeni ceketim ve ellerimdeki kalın palasturpalarla topun başında tekerleğin çevresinde sıçrarken görsen gülmekten çatlarsın. Üniformam da çok şık, şatafatlı bir etki yaratıyor, sergilensem yeridir hani.”

DİL BİLİMCİ ENGELS

Engels askerlik ve savaş bilimlerinin yanısıra dil bilimi ile de yakından ilgileniyordu. Çağına özgü orijinal kaynakları ana dilinde okuyabiliyordu. Evine konuk ettiği her misafirle ana dilinde sohbet ediyordu. Kızkardeşi Marie’ye yazdığı bir mektupta dil bilimi konusundaki başarısını yine kendine özgü şakacılığı ile antarıyordu: “Çok dilde mektup yazdığımdan dolayı şimdi İngilizce’ye geçeceğim veya hayır, sözcükleri en muhteşem bahçelerin çiçekleri gibi zarif ve narin İtalyancama, dallar arasında esen rüzgara benzeyen İspanyolcama, sevimli bir çaydanlığın hızla kaynamasına benzeyen Fransızcama ve pipo dumanını andıran Hollandacama…”

KOL DÜĞMELERİ

Uzun yıllar süren köklü bilimsel çalışmalarının ürünü olan “Doğanın Diyalektiği” kitabında maddenin değişim sürecinin en saf ve basit halini somutlayacak türev formülasyonunu düşünüyor ve Marx’a şöyle yazıyordu: “Bu iş beni o kadar sardı ki, tüm gün boyunca kafamı meşgul etmesi yetmiyormuş gibi bir de geçen düşümde bir adama kol düğmelerimi türev alması için vermişim, o da onları alıp kaçmış!”

Marx ailesine duyduğu sevgi ve minnet ona ikinci baba rolü vermişti. Marx’ın bilincine duyduğu saygıyı ve dostunun sağlığının kötüleşmesinden duyduğu kaygıyı mektubunda şöyle dile getiriyordu: “Sana bir şey olursa tüm hareketin hali nice olur? Seni kurtarana kadar gece gündüz rahatım yok, sana sevinç verebileceğim ne varsa sağlayacağım. Seninle geçirdiğimiz günlerde olduğum kadar neşeli ve insanca bir ruh hali içinde hiçbir zaman olmadım.”

SEVGİLİ EVLATLARIM

Engels, “Sevgili evlatlarım” dediği Marx’ın kızlarına yaşamının son anına dek bağlılıkla değer verdi. Yaşamının son günlerinde Marx’ın kızı Laura Lafargue’ye, boğazındaki bir krizden bahsediyor ve bir maşrapa dolusu yumurta sarısını içtiğini söylüyordu: “Hissetmeye başladığım yaş 74, iş iki tane 40 yaşındaki insana yetecek kadar. Evet kendimi toplamı 74 eden biri 40, biri 34 yaşında iki Engels’e bölmek olanaklı olsaydı o zaman bütün sorunlar çabucak çözülürdü… Ama ne kadar fazla ve ne kadar iyi yapabilirsem o kadarını yapacağım! Uzun mektuplar yazmaya gücüm yetmiyor, hoşça kalın…”

5 Ağustos gecesi Londra’da Regents Park Caddesi’nin 41 numaralı evinde proleteryanın zeka meşalesi söndü. Engels, “İçimizde en büyük Marx, sadece onun mezarı olmalı, bizim naaşlarımız yakılıp denize dökülmeli…” diyerek 1893 temmuzunda kaleme aldığı vasiyetnamesinde Marx’a duyduğu sonsuz bağlılık ve saygıyı dile getiriyor, mütevazı bir ölüm töreni diliyordu.

Vasiyetinde arzu ettiği gibi; külleri, sevgili evlatlarının ve yoldaşlarının arasında Puşkin’in deha dolu dizeleri, Lermantov’un lirik şiirleri ve komün marşıyla sonsuzluğa uğurlandı. Onun devrimci öğretisiyle harlanan meşale ise proletaryanın yolunu aydınlatmaya devam ediyor. 1895 sonbaharında, Engels’in anısına hitaben Lenin Rus devrimcilere şöyle seslenecekti:  “Friedrich Engels’in, proleteryanın büyük savaşçısının ve öğretmeninin anısı hep yaşayacak!”

ÖNCEKİ HABER

Erdoğan: ABD'nin bakanlarının mal varlıklarını donduracağız, varsa

SONRAKİ HABER

Papazla papaz olmak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa