06 Ağustos 2018 00:16

Dünya savaşını soğuk savaşa bağlayan vahşet: Hiroşima!

Ercüment Akdeniz, dünyanın yaşadığı en büyük katliamlarından biri olan Hiroşima'yı yazdı.

Fotoğraf: Wikimedia Commons (Public Domain)

Paylaş

Ercüment AKDENİZ

İkinci Dünya Savaşı, Sovyet askerlerinin Berlin’e girmesiyle sona ermişti. Reichstag binasında dalgalanan kızıl bayrak bunu söylüyordu en azından. 9 Mayıs 1945 faşizme karşı zaferin ilan edildiği gündü.

Ama uzun süre savaşın kıyısında duran ve dinlenmiş güçleriyle son anda savaşa dahil olan ABD için savaş henüz bitmemişti! Karılıp dağılan kartlar ve yeni dünya dengeleri arasından Amerika’nın süper güç olarak çıkması için bir büyük hamleye daha ihtiyaç vardı: Atom bombası!

Aslında Hitler’in fizikçileri atom bombası çalışmalarına çok önceden başlamışlardı. Ne var ki führerin bu büyük hayali gerçekleşmedi. Amerikan istihbaratı tarafından sıkı takip altına alınan Almanya’daki atom araştırmalarına karşı “Manhattan Projesi” geliştirildi. Bu süreçte Hitler zulmünden kaçan Albert Einstein ve bir bölüm bilim insanı da Amerika’daki atom çalışmalarına dahil edildi. Manhattan Projesi yaklaşık 200 bin insanı bünyesine katmıştı.  

Amerikan çöllerinde ve açık denizlerde gerçekleşen nükleer provalar nihayete erdiğinde, ABD bir büyük silah gücünü elde etmişti. “Şişman adam” (Fat Man) ve “Küçük Çocuk” (Little Boy) dünyaya gününü göstermek için hazırdı artık. Faşist Japon yönetiminin şımarıklığı ve Pearl Harbor baskını ise bombardıman komutunu vermek için bulunmaz bir fırsattı.

Yassı silindir biçimindeki atom bombasına “Küçük Çocuk” adı verildi. Amerikalılar, bu ilk atom bombasını Hiroşima’nın tepesine bıraktıklarında tarih 6 Ağustos 1945’ti. 

Ölenlerden geriye gölgelerin, yaşayanlardan geriye ise envai çeşit hastalık ve atom kataraktının kaldığı bu en vahşi katliamın tarihte eşi benzeri yoktu. Kırmızıya çalan ateş topu beyaza bürünerek göğe yükseliyor; ondan yayılan yüksek basınç ve yüksek ısı önüne gelen her nesneyi kavuruyordu. Hiroşima yerle bir olurken 140 bin insan hayatını kaybetti. Sonraki yıllarda ölenlerin sayısı daha da arttı.

İlk patlamayla şoke olan Japonlar, ABD için sadece bir hasım ve sıçrama tahtasıydı. Siviller Beyaz Saray’ın umurunda bile değildi ve ana karargahtaki haritada 17 kentin vurulacağı yazıyordu.

Sadece üç gün sonra (9 ağustos 1945’te) yani Japonlar daha acılarını saramadan, ikinci bomba yola çıkarıldı. Yaşanan bir dizi aksilik nedeniyle atom bombasını taşıyan uçak Nagasaki’ye kaydırıldı. 5 ton ağırlığındaki “Şişman Adam” Nagasaki’de 70 bin kişinin canını aldı. Bombardımandan yaralı olarak kurtulan insanların görüntüsü korkunçtu. “Hibakusha” adı verilen bu insanların önemli bir bölümü zaman içinde ölecek, onların çocukları ve torunları ise kötürüm olacaktı. 

Amerikan militarizmi, askerlerini birer ruh hastası olarak yetiştirmişti. Öyle ki görevli mürettebat Hiroşima’ya atılacak bombanın üzerine “Size bir hediye” diye yazabilmişti! Nagasaki’ye atılan bombanın üzerinde de “Hirohoto’ya (Japon İmparatoru) ikinci öpücük” diye yazıyordu.

ATOM BOMBASI İLE ELDE EDİLEN ‘ZAFER’

Japonya üçüncü bombaya gerek kalmadan teslim bayrağını çekti. İmparator Hirohoto radyodan halka teslim olduklarını açıklarken, ABD Başkanı Harry S. Truman da “Atom bombasının Almanlardan önce keşfedilmiş olması insanlığı kurtarmaya yönelik çok önemli bir zaferdir’’ demişti. Yani Truman ABD’nin zaferini insanlığın bir zaferi olarak makyajlayıp ilan etmiş, böylece Sovyetlerin Hitler faşizmine karşı ilan ettiği 9 Mayıs zaferini de çalmak istemişti. 

Hitler ordularının yenilmesinden çok, kafayı Sovyetlerin zaferine takan İngiltere Başkanı Churchill de doğrusu Japonları kasıp kavuran atom bombalarından pek memnundu. Nitekim bir beyanında Churchill şunları söyleyecekti: “Rus barbarlığı Avrupa’nın köklü devletlerinin kültür ve bağımsızlığını ciddi şekilde tehdit edecek düzeye geldi ve bu tehdit savaştan hemen sonra İran, Irak, Türkiye ve Yunanistan’ın Kızıl Ordu tarafından işgal edilmesiyle bambaşka bir boyut kazanabilirdi.” Berlin’e çekilen kızıl bayrağın aslında Londra’nın, Paris’in kalbine saplanmış bir bayrak olduğunu söylemekten çekinmeyen Churchill, atom bombalarıyla elde edilen zaferi kendi zaferi olarak kutlamıştı.

Hiroşima ve Nagasaki 2. Dünya Savaşı’ndan ayrılamazdı. Savaşın bittiği yerde havalanan atom bombaları, halkların faşizme karşı elde ettiği zaferin üzerine de bir kene gibi yapışmıştı. Tıpkı savaşın finaline sonradan yapışması gibi, ABD tarafından atılan atom bombaları bir büyük savaşın daha önünü açmıştı: “Soğuk Savaş”!

‘SOĞUK SAVAŞ’IN İLK EYLEMİ’

Bunu anlatan en gerçekçi sözler belki de İngiliz Fizikçi P. M. S. Blackett’e aitti. Hiroşima’dan üç yıl sonra yani 1948’de konuşan Blackett şöyle demişti: “Çözümlemelerimiz sonunda, bombanın 6 Ağustos’ta çok acele bir kararla atılmasının hiçbir askeri nedeni olmadığını görüyoruz. Ama politik bir nedenin varlığı açıkça görülebiliyor. Bu daha çok savaş sonrasındaki dünyada kuvvetler dengesini belirlemeye yönelik yapılmış bir saldırıdır. Atom bombasının atılması İkinci Dünya Savaşı’nın son askeri eylemi değil; Sovyetler ile şimdi gelişmekte olan Soğuk Savaş’ın ilk eylemi olmuştur.”

Kısacası “Soğuk Savaş”ı başlatanın SSCB olduğunu düşünenler yanılmıştı. Aksine bunun ne denli stratejik bir hamle olduğu Hiroşima ve Nagasaki’de kanıtlanmıştı! Hemen arkasından gelen “Marschall ve Truman yardımları” ise soğuk savaşın ekonomik temellerini atacaktı.

Bütün bu süreç muhaliflerin hedefe konduğu “cadı avı”na evrilecek ve savaşa karşı çıkan insanlar hainlikle, KGB ajanı olmakla suçlanacaktı. Amerikalı Komünist Julius Rosenberg ve eşi Ethel örneğin; 1950 yılında atom sırlarını Ruslara vermek iddiasıyla tutuklanacak ve suçsuz yere elektrikli sandalyede idama gönderileceklerdi.

ATOM GÜZELLERİ

Lee Martin, Linda Lawson, Paula Harris... Bu isimler Amerika’nın atom güzelleriydi! Hiroşima’da test edilen nükleer gücü Amerikan çöllerinde yaptığı denemelerle pekiştiren ABD emperyalizmi yeni kültür ikonlarına ihtiyaç duyuyordu çünkü.

1950’li yıllar boyunca Nevada merkezli düzenlenen atom festivalleri ve geçit törenlerinde hep bu güzeller boy gösterdi. Ne de olsa atom bombası erildi ve onun gücü en güzel kadın bedeni üzerinde temsil edilebilirdi! Toplum böylesi bir çılgınlığın eşiğine getirilmeden de iç kamuoyundan atom bombası vizesi alınamazdı.

HİBAKUSHA ÇOCUKLARI

1950’li yıllar boyunca, başında/göbeğinde nükleer bulut maketleriyle boy veren atom güzelleri Hiroşima’ya edilen belki de en büyük küfürdü. Çünkü o vakitler Hiroşima’nın da güzelleri vardı ve bu güzeller iç-dış organları yanarak birbirine karışmış, göz mercekleri nükleer patlamanın ışığında kavrulmuş “hibakusha çocukları”ydı.

Amerikan televizyonları atom çılgınlığını bikinili kadınlarla pazarlarken, dünya şairimiz Nâzım Hikmet büyüklüğünü bir kez daha gösteriyor ve Hiroşimalı/Nagasakili kızların feryadını şu dizelerle anlatıyordu:

Bir kız vardı Japonya’da
ufacık, tefecik bir kız,
Bir bulut vardı dünyada
işi: öldürmekti yalnız.

Bu bulut bu kızcağızın
öldürdü nineciğini,
külünü göğe savurdu,
sonra, yine apansızın
gelip babasını vurdu,
sonra da kızın kendisini.
Ve doymadı ve doymadı
yeni kurbanlar arıyor.
Atom ölümüdür adı,
karanlıkta bağırıyor.

Büyük bir birlik kuralım,
canavarı susturalım.
Savaş cengine gidelim,
canavarı yok edelim

Nükleer santrallerin her yanımızda mantar gibi çoğaldığı; füze pazarlıklarının akıl almaz boyutlara ulaştığı şu günlerde Nâzım’a kulak vermekte büyük fayda var: Elbette gözümüzü bir an olsun Hiroşima güzellerinin üzerinden kaçırmadan.  

ÖNCEKİ HABER

Konya'daki 'asfalt kaplı' piknik bahçesi sosyal medyanın dilinde

SONRAKİ HABER

Kürtçe şarkı söylediği için gözaltına alınan Özlü serbest bırakıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa