12 Ağustos 2018 00:05

Mustafa YALÇINER

Atasözüdür. Çok eski tarihli değildir, Dede Korkut’a kadar gitmez. Türklerle Kürtlerin İslam’ı kabulünden sonrasına tarihlidir ve “Ayıdan post gavurdan dost olmaz” şeklindedir. “Zamanın ruhu” ya da gereklerine uydurularak çeşnilendirilmiş, örneğin “ayı”nın yerini İslami vurgu kuvveti bakımından “domuz” alabilmiştir. “Gavur”sa “Moskof”, “Yunan”, “Arap” türünden günün “milli” düşmanı kim görülüyorsa, ona yerini bırakabilmiştir. Ayıdan neden post olmayacağı ise ayrı konudur.

Velhasıl atasözü pek uygun bir söz değildir. Değiştirilip durmuştur. “Milli” ya da “değerli yalnızlık” ve temelinde yatan milli güvensizliğin aşırılığına ya da tersinden öz-güvensizlik ve ezikliğe gönderme yapar. Uyarısı da buradandır. Şimdiki gibi Ruslarla ortak çıkarlar mı vardır, yakınlıklar mı kurulur –uyarır atalar: “Dikkat! Kendini kandırıp fazla ileri gitme, Moskoftan (ya da Rus’tan) dost olmaz!

Eee, n’olacak şimdi? Tam da Amerika çalım atar, yaptırım üstüne yaptırım koyar ve anlaşılan en çok da “reis”in karizmasını çizmeye çalışır ve “devlet büyükleri” de Rusya’nın füzeleriyle Çin’in milyar dolarlarına gözünü dikmişken, olacak iş midir? Atalar mı bir yana konacaktır, devletin ali menfaatleri mi? Nasıl “Moskof’tan dost olmaz”mış?! Peki, Çin’den de mi olmaz?

Hem de Atalar Amerika’ya karşı tek bir laf etmemiş, örneğin “Amerika’dan dost olmaz” dememişken!

Konu milletler olsa kolaydır. Milletlerin tümünün kahir çoğunluğu halklardan oluşmuştur. Halkların ise birbirinden alıp veremediği hiç olmamıştır. Nerede zorlu paylaşım sorunları ortaya çıkmışsa, altı kazınmaya bile gerek olmadan kolaylıkla görülebilir ki, milletlerin sömürücü zalimleri nedeniyle olmuştur. Eskiden feodal beyler... 200-300 yıldır ise kapitalistler. “Sen mi-ben mi?”, “bu topraklar kimin mülkü?”, “senin yoğurdun mu tatlı-benimki mi?”, “ticarette kimin dediği olacak?” deyip birbirlerinin boğazına sarılan daima onlar olmuştur. Birbirlerinin boğazına sarılmakla kalsalar, bırakın birbirlerini boğazlasınlar denebilir. Ama öyle olmamış, birbirlerine karşı hep emirleri altındaki bendelerini (aristokratlar) ya da daha kötüsü egemeni oldukları milletlerini (kapitalistler) sürmüş, kavimler ve sonra milletlerin birbirini kırmasına yol açmışlardır. Bu sömürücü efendileri bir halkı diğerine karşı kışkırtıp “milli” dolduruşa getirmese halkların birbirine düştüğü hiç görülmemiştir.

Halkların başkasının toprağına, madenine, petrolüne ya da pazarına göz koyacak hali yoktur. Çünkü toprakta köle, maden ya da rafineride ise işçi olarak çalışır. Ancak ekmeğinin derdindedir. Hem topraklar hem madenler ve hem de pazarlarla ilgisi bu kadardır; ne kömürün, demirin, petrolün parasını cebine atar ve banka hesaplarını şişirir ne de pazara kendi mallarını sürer. Tümü yakın tarihlerde hep kapitalistlerin olagelmiştir, sorun da onlar arasında rekabet kavgası olarak yaşanmıştır.

Hele yaklaşık bir yüzyıldır, kapitalizmin emperyalizme dönüştüğü 20. yy’ın başından bu yana işler çığırından çıkmıştır. Adı kolay, iki büyük emperyalist dünya savaşı patlamıştır, dünya kimin olacak diye. I. Dünya Savaşı’nın asker ve sivil ölü sayısı 17 milyon olarak verilmektedir. İkincisi birincisini gölgede bırakmış ve ölü sayısı 65 milyona varmıştır.

Tablonun vahameti, Atasözünde, “Moskof”tu, “Yunan”dı, “Arap”tı türünden milletlere göre ve asıl olarak Türk milletine göre tanımlanmış “düşman” kategorilendirmesi ve algısında değil, ama hemen bütün milletlerden on milyonlarca insanın kırımına neden olmuş emperyalizm gerçeğindedir.

Kürt Türkten haz etmeyebilir ve asıl tersi gerçektir. Egemenler, birbirine düşmanlaştırır. Ulus egemen değilse de sorun çıkabilir. Egemen burjuvazinin kendi ulusunu peşine takarak yaptıkları ezilen uluslarda da milliyetçi önyargıları bileyebilir. Ama sorun, ne Kürtlükte ne Türklükte, ne de Fransızlıkla Almanlıktadır!

Alın II. Dünya Savaşını. Savaşın bedelini canlarıyla ödeyenlerin 27 milyonu Sovyet’tir, 10 milyondan fazlası Çinli, 6 milyonu Yahudi, 6 milyondan fazlası Alman, 3 milyondan fazlası Polonyalı, 2.5 milyonu Japon ve 1.5 milyonu Yugoslav. İngiliz, Fransız, Amerikalı ölüler de az değildir.

Şüphesiz ölenlerden kimi Gestapo’dur kimi bir başka ülkenin kafası egemenlerince karmakarışık edilip faşistleştirilmiş bir işçi ya da köylüsüdür. Ama hangisini Alman ya da Rus veya Yahudi yahut bir başka milletten diye suçlayabilirsiniz?! Suçlu olan, başta dünyanın yeni bir paylaşımını isteyen ve bu nedenle savaş çıkaran faşist Almanya ve İtalya’yla Japonya gibi müttefikleri olmak üzere, halkları birbirine karşı savaşa süren emperyalistlerdir.

Ne II. Dünya Savaşı yıllarında Alman Alman olduğu için suçluydu ne de bugün Amerikalı Amerikalı olduğu için suçludur. Halklar dostturlar, kardeştirler. Velev ki egemenleri tarafından birbirlerine karşı kışkırtılmış olsunlar; bu, kendi çıkarlarının gereği değildir, kapitalistlerin oyununa kurban gittikleri içindir. Paylaşamayacakları şey yoktur. Belki en çok, emperyalist efendilerin kendilerine sundukları yedekleyici “kırıntılar”dır!

Öyleyse milletleri değil, emperyalistleri ve gericileri hedef almak şarttır. Can alıcı soru şudur: Türkün düşmanı kimdir, “Türkiye’yi bölmek isteyen Kürt” mü? Şimdi artık yalnızca Aydınlıkçılar ve milliyetçi solculara özgü olmaktan çıkan “Amerikan emperyalizminin işbirlikçisi” eklemesiyle etkisi artırılmaya çalışılan durum tespiti, Türkiye’nin ve Türklerin düşmanının Kürtler olduğudur: “Kürt ya da “Kürt kardeşim” kandırmacasıyla daraltılarak, PKK!”

Peki, Kürdün düşmanı kimdir, tersinden can alıcı soru da budur. “Kürdü ezen, vuran kıran Türk” mü? Millete karşı millet mi yani? Bir ezen-ezilen ilişkisi ve hak eşitsizliği sorunu olduğu tartışmasızdır ve her milletin kendi kaderini tayin hakkına saygı göstermeden demokrat bile olunamayacağı ortadadır. Ancak özgürlük ve demokrasi peşindeki Kürt kimi hedef alacaktır, Türkleri mi? Eğer öyleyse milyonlarca Türk işçisi ve ona yakın nüfusu olan yoksul köylü ne olacaktır? Öğretmenler, sağlıkçılar, teknik elemanlar... Türktür ve sömürgeciliğe hizmet ediyorlar diye öğretmenlerle sağlıkçılar mı hedefe konacaktır, yol yapımına kum çakıl taşıyor diye kamyon şoförleri mi?

Bize bunları yazdıran, Amerikan emperyalizmi ve yaptırımlarına karşı bir bildiri yayınlayan EMEP’e, üye ve taraftarlarının barış, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde dökülen kanlarına aldırmadan, şüphesiz Kürt halkını temsil etmeyen ama Kürt oldukları anlaşılan bazı kişilerce sanal alanda yapılan haksızlık ve küfre varan densizliklerdir.

Emek Partisi, davayı milletler ve aralarındaki çatışmalardan ibaret görerek “ben Türk düşmanı bir partiyim” dememiştir ki, oldum olası düşman olduğu Amerikan emperyalizmine karşı bir açıklama yaptığında, Kürde karşı Türkü destekledi diye hayıflanılsın! EMEP, millet esaslı bir parti değil, ama enternasyonalist bir işçi partisidir ve her türlü sömürü, baskı ve bağımlılık ilişkisine karşıdır. En başta kapitalizme, özellikle tekelci kapitalizme ve Amerikan ya da Rus ya da Çin milletlerine değil, tekellerin egemenliği ve halk düşmanı birer saldırganlık oldukları için Amerikan, Rus ve Çin emperyalizmine düşmandır. EMEP, Amerikan emperyalizmi –kuşkusuz “kara gözleri için” değil ama kendi emperyalist çıkarları için– Suriye’de Kürde yardım ediyor görünüyor diye Amerikan politikalarıyla yaptırımlarını desteklemeyecektir! Amerikan emperyalizmine karşı çıkmanın AKP’yi desteklemek ya da Türkçülük ve Kürde düşmanlık olduğunu kim söylemiştir?! EMEP, emperyalizme karşı olduğu kadar Erdoğan-AKP tek adam yönetimine de karşıdır. Özgürlük, demokrasi ve barışın en önde gelen düşmanları oldukları için emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadele etmektedir.

Emperyalistlerden hiçbir zaman halklara hayır ve dostluk gelmemiştir. Emperyalistten dost olmaz! Türkü düşman ama Amerikan emperyalizmini dost saymak son derece tehlikelidir ve Kürdün de bağımsız iradesini yok eder.

Tarih emperyalizmin demokrasi ve halk düşmanlığının sayısız örnekleriyle doludur. Molla Mustafa Barzani’den başlayarak Kürt halkının Amerikan emperyalistleriyle ilişkilerinde yaşadıkları da bir o kadar öğreticidir.

Evrensel'i Takip Et