Müftüoğlu: Bağımlılık arttığı için krizin sonuçları daha ağır olacak
Dolar kurundaki yükselişi değerlendiren Akademisyen Özgür Müftüoğlu, dışa bağımlılığının arttığını hatırlattı ve 'Krizin sonuçları ağır olacak' dedi.
Akademisyen Özgür Müftüoğlu | Fotoğraf: Evrensel
Türk Lirası’nın dolar karşısındaki değer kaybını değerlendiren Akademisyen Özgür Müftüoğlu, AKP döneminde dışa bağımlılığının arttığına vurgu yaparak, krizin sonuçlarını daha ağır olacağını uyarısında bulundu.
Dolar karşısında TL’nin değer kaybetmesini Akademisyen Özgür Müftüoğlu ile konuştuk. Müftüoğlu ilk Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidar bloku (AKP-MHP) “milli mücadele” çağrısı yapmasına ilişkin sorumuza şu yanıtı verdi:
“AKP’yi 2002 Kasım seçimlerinde iktidara taşıyan seçim programını anımsarsanız, 2001 krizi sonrasında uluslararası kapitalist kurumların (Dünya Bankası, IMF, OECD vs) krizden çıkış için Kemal Derviş aracılığıyla uygulamaya konulan 'Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı'nın koşulsuz yerine getirileceği taahhüdünü içeriyordu. Bu program çerçevesinde Türkiye’nin ulusal ve uluslararası sermaye için bir cazibe merkezi haline getirilmesi hedefleniyordu. Bu hedef doğrultusunda da kamu işletmelerinin ve kamu arazilerinin özelleştirilmesi; emekçilerin haklarını koruyan yasaların esnekleştirilerek çalışma rejiminin kuralsızlaştırılarak Türkiye’nin ucuz emek pazarı haline getirilmesi; sosyal devletin tamamen tasfiye edilerek eğitim, sağlık, sosyal güvenlik başta olmak üzere kamu hizmetlerinin piyasaya açılması; sermayenin vergi yükünün, dolaylı vergiler arttırılarak toplumun üzerine yıkılması ve ekonomi yönetiminin 'bağımsız üst kurullar' adı altında piyasaya devredilmesini içeriyordu. AKP iktidarının ilk döneminde ülkenin tüm kaynaklarını uluslararası sermayeye açan ve ekonomiyi tamamen küresel güçlerin etkisi altına sokan politikalar yaşama geçirildi. Büyük ölçüde AB müktesebatına uyum gerekçesiyle yapılan bu düzenlemeler liberal sağ ve liberal kesimler ile sendikaların önemli bir bölümünün de desteğini aldı. Bu destek sayesinde AKP, 2007 seçimlerinde yine tek başına iktidara gelirken, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte sınırlı ölçüde de olsa denge-denetim işlevi gören bu makamı da ele geçirmiş oldu.”
AKP TÜRKİYE’Yİ KÜRESEL SERMAYEYE SUNDU
Uluslararası kapitalist kurumların, 2008 krizini aşmak için yeni sermaye birikim stratejileri geliştirdiğini belirten Müftüoğlu, şöyle devam etti:
“Yatırımların Kamu-Özel iş bilirliğine dayanan yeni strateji ile devlet, kamusal alanın ve kamusal varlıkların tümünü (ormanları, nehirleri, denizleri, kentsel alanları) sermayenin hizmetine sunacak ve olası zarar durumunu da üstlenecek bir rol üstlendi. AKP, küresel sermayenin verdiği bu görevi de büyük bir iştahla yerine getirdi ve böylece yeraltı, yerüstü kaynakları ve emek gücüyle birlikte Türkiye’yi (bugün “dış güçler”, “dolar lobisi” vs dediği) küresel sermaye odaklarına altın tepside sunmuş oldu. Özetle, Türkiye ekonomisi AKP’den çok daha önceleri uluslararası kapitalizmin boyunduruğu altına girmişti. Ancak AKP döneminde önce AB’ye üyelik üzerinden aldığı destekle, daha sonraları ise baskı mekanizmalarını da kullanarak toplumu küresel kapitalizmin nesneleri haline dönüştürüldü.”
PATRONLAR KRİZİ FIRSATA ÇEVİRMEYE ÇALIŞACAK
Olası faturanın halka yanmasına ilişkin Özgür Müftüoğlu’nun değerlendirmesi ise şöyle:
“Bugün Türkiye 1979, 1994, 2001 kriz dönemlerinden çok fazla küresel ekonomiye bağımlı haldedir. Etten nohuta, bulgurdan pirince kadar en temel tüketim malları bile dövizle ithal edilmektedir. Dolayısıyla TL’nin değer kaybı, toplumun çok önemli bir bölümünün bu temel tüketim mallarına dahi erişimini engelleyecektir. Öte yandan Türkiye küresel üretim sisteminin bir parçasıdır. Krizle birlikte işyerleri kapanacak, krizi fırsata çevirmeye çalışan patronlar güvenceli, örgütlü emekçileri işten çıkartarak güvencesiz, örgütsüz işçileri çok daha düşük ücretle işe alacak ve onları çok daha güvencesiz ve yoğun bir tempoda çalıştıracaktır. Bu durum aynı zamanda meslek hastalıklarının ve iş cinayetlerinin daha da artması anlamına gelecektir.”
‘KRİZİN ETKİSİYLE YOKSULLUK YAYGINLAŞACAK’
AKP, iktidarı boyunca ekonomi politikalarıyla, özellikle de büyüme rakamlarıyla övündüğüne hatırlan Müftüoğlu şunları söyledi: “Bu büyümenin kaynağı önemli ölçüde emek ve doğa sömürüsüdür. İlk sorunuzu yanıtlarken de belirttiğim gibi emek ve doğa sömürüsü üzerinden elde edilen kaynakların hemen tümü sermayeye aktarılmıştır. AKP’nin 16 yıllık döneminde gerek küresel ekonomiye eklemlenmiş olan büyük sermaye gerekse AKP’nin yarattığı lokal sermaye tarihin hiçbir döneminde elde edemeyecekleri kadar büyük kârlar elde etmiştir. Buna karşılık toplumun çok geniş kesimi ise yoksullaşmıştır. Bu yoksulluk borçlandırma sayesinde talebe fazlaca yansımamıştır. Ancak krizin etkisiyle çok yakın zamanda işsizlik ve açlık düzeyinde yoksulluk yaygınlaşacaktır. Bu koşullarda borçlar da ödenemez hale gelecek, haciz vd yollarla borçla alınan gayrı-menkul ve menkuller hızla kaybedilecektir. Öte yandan kamuda tasarruf bağlamında personel giderlerinin yüksek olduğuna yönelik söylem giderek yaygınlaşmaktadır. Bu kamu emekçilerinin ve emeklilerin maaşlarının baskılanacağı anlamına gelir. Son yıllarda finans sektörünü canlandırma için yaygınlaştırılan Bireysel Emeklilik Sigortası sisteminin tamamen çökmesi de sürpriz olmayacaktır.”
‘BİRLİKTE BİR MÜCADELE HATTI GELİŞTİRİLMELİ’
Özgür Müftüoğlu, yaklaşan kriz emeği ve doğayı sömürerek sermayeye aktaran sistemin çöküşü olduğunu belirterek, “Bu çöküşten çıkış için sermaye ve onun siyasi temsilcisi her zaman olduğu gibi sömürüyü daha da derinleştirerek krizden çıkmaya çalışacaktır. Şimdiye kadar hükümet cephesinden yapılan açıklamalar da bu yöndedir” diye konuştu. Krizin faturasını yine emekçilere kesilmek istendiğini anlatan Müftüoğlu, şöyle devam etti: “Ne hazindir ki sömürü böylesine derinleşmişken ve krizin faturası yine emekçi, yoksul halkın sırtına yıkılmaya çalışırken parlamento içindeki ve dışındaki siyasi partilerin, sendikaların hemen hiçbirinin bu sürece ilişkin olarak ortaya koyduğu bir mücadele perspektifi yoktur. Bu yapıların üzerlerindeki ataleti biran önce üzerlerinden atıp, ekonomik ve demokratik talepleri ortaya koymaları ve birlikte bir mücadele hattı geliştirmeleri gerekir. Aksi halde fatura yine topluma ödettirilecektir. Ama şunu da belirtmek gerekir ki diğer krizlerden farklı olarak içine girilen krizi çözecek bir siyasi alternatifin olmaması, Türkiye’yi bir Ortadoğu ülkesi olmaya daha da yakınlaştıracak siyasi gelişmeleri de beraberinde getirecektir!” (İstanbul/EVRENSEL)