14 Ağustos 2018 09:22
/
Güncelleme: 08:28

Ekin Yoldaş KALI
Ankara

Türkiye’nin diğer ülkeler ile olan ilişkileri uzun süredir sorunlu. Mevcut iktidar saldırgan ve yayılmacı emelleri olan bir dış politikayı kendine kılavuz edinmiş durumda. En son Rahip Brunson’un tutukluluğu bir siyasi krize dönüştü. ABD Hazine Bakanlığı, Türkiye’nin İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı’na yaptırım kararı aldı. Yaptırım uygulanan bakanların ve hükümet erkânının yaptığı açıklamaların saldırgan niteliği ile iç politikayı düzenlemek adına antiemperyalizm görüntüsü sergileniyor. Ancak meselenin özü farklı. Hükümetin temsilcisi ve bir parçası olduğu sermaye, iki ülkenin ortak çıkarlarına zarar gelmemesini defalarca kez vurgulamıştır. Emperyalist ABD ile Türkiye işçi-emekçilerinin, gençlerinin ve kadınlarının hiçbir ortak çıkarı yoktur.  Tek çıkar ABD ve yerli işbirlikçilerinin çıkarıdır. Bu çıkar dengelerinin yarattığı krizler, halkın krizleri değildir. Yozlaşmış bir demagojiyle milliyetçi-şoven duyguları kışkırtarak verilmek istenen antiemperyalist görüntü kof bir aldatmacadan öte değildir. 

Yalnızca Türkiye ve diğer ülkeler arasındaki sorunlarda değil kur fiyatlarındaki artışa ve temel yaşam araçlarındaki pahalılığa karşı, “dış güçler” ve “yerli ve milli” propagandası her fırsatta iktidarın bayrağı haline gelmekte. “Dış güçler” kimdir, ne yapar? “Yerli ve milli” olandan farkı nedir? Bu sorulara cevap vermek, meseleyi anlamak bakımından faydalı olacaktır. 

BÜYÜYEN SERMAYE, YOKSULLAŞAN HALK

Erdoğan ve AKP iktidarı, politikalarının başarısızlıklarının sosyal, siyasal ve ekonomik sonuçlarından asla kendilerini sorumlu tutmuyor. Bu sorunların “dış güçler”in doğrudan müdahalesi olduğu söyleniyor. Neden? Memleketin başarılı bir şekilde yönetilmesini, refah seviyesinin yükselmesini ve sosyal olarak gelişmesini, askeri ve siyasal açıdan güçlenip büyümesini istemiyorlar! İşte bu yüzden domates, biber, kuru soğan alamıyoruz, kur fiyatları tarihin en büyük artışlarını gösteriyor! Öncelikle şunu söylemek gerekiyor: Türkiye’de geriletilmek istenecek bir toplumsal refah artışı, ülkenin işçileri ve emekçileri açısından ekonomik bir büyüme, sosyal olarak artan olanak ve toplumsal kesimlere tanınan haklar söz konusu değildir. Yaşadığımız tersi bir durumdur. En temel yaşam araçları zam üstüne zam alırken, sosyal ve siyasal haklar iktidar tarafından budanmaktadır. Ancak büyüyen bir kesim elbette mevcuttur. “Yerli ve milli” olarak allanıp pullanan; Erdoğan ve AKP’nin etrafında kümelenmiş sermaye grupları ve tekelci burjuvazi gelişmekte, sermaye birikimleri ilerlemektedir. İşçi ve emekçilerle birlikte ezilen tüm sınıf ve katmanların yoksulluk koşullarına sürüklenmesinin nedeni burada yatmaktadır. Bu koşullarla “dış güçler”in bir alakası var mıdır?

ULUSLARARASI BURJUVAZİYE HİZMET VERME MÜCADELESİ

Memleketin en büyük şirketleri ve holdingleri, üç devlet bankası ve birkaç özel bankası haricinde diğer tüm bankalar uluslararası emperyalist tekellerin ortaklığında ya da doğrudan onlara aittir. Bir örnek olarak Türkiye’nin en bilinen tekellerinden Koç Holding: Ford Motor Company-ABD, Fiat Auto SPA-İtalya, LG Electronics-Güney Kore, B&Q- İngiltere ortaklığına sahiptir ve bunlar bu ortaklıkların yalnızca bir kısmıdır. Yine Koç Holding’e ait olan Yapı Kredi Bankası’nın %41’i Koç Holding’e, %41’i İtalyan bankası Unicredit’e ait, %18 halka açıktır. AKP ve Erdoğan’ın her fırsatta koltuklarını şişirerek övündüğü yollar, hastaneler ve diğer büyük projeler… Bunların çok büyük bir kısmı uluslararası sermaye grupları tarafından inşa edilmiştir. Örnek olarak adı Avrasya olan tünel Samhwan Corporation (Kore), Hanshin Engineering-Corporation(Güney Kore), SK Engineering-Corporation(Kore) ve Yapı Merkezi ortaklığında yapılmıştır. Hükümet bu durumu antiemperyalizm propagandası ile pazarlamaktadır: “dış güçler” ile mücadele. 

İKTİDARIN GERÇEK 'ANTİEMPERYALİZMİ'

Yeni göreviyle birlikte damat Albayrak Hazine Bakanı oldu. Albayrak Grubu inşaat sektöründen araç kiralamaya birçok alanda sermaye sahibi, Yeni Şafak ve TVNET’e de sahipler. Trabzon Limanı’nın işletmesi yaklaşık 15 yıldır Albayrak Grubu’nda ve Somali’nin Mogadişu Limanı’nın 20 yıllık işletme hakkı, tüm gelirinin %45’i ile Albayraklar tarafından devralındı. Resmi sitelerinde doğrudan “Çok önemli kaynakları bulunan Somali’nin ekonomisinin gelişiminde göz ardı edilemeyecek gelişmeleri hedefleyen grubumuz, MSC, SIMA TECH, CMA-CGM gibi çok önemli uluslararası müşterilere hizmet veren limana yeni hatların da çekilmesi konusunda gayret gösterecek…” ifadeleri yer alıyor. İşte iktidarın gerçek antiemperyalizmi: başka bir ülkenin “dış güçleri” olma ve uluslararası burjuvaziye “hizmet verme” mücadelesi. 

İÇ GÜÇLER HALİNE GELEN DIŞ GÜÇLER

Türkiye’nin “yerli ve milli” sınırları işte bu kadardır! “Dış güçler” iç güçler haline dönüşmüş durumdadır. Kendisi bir kapitalist olan Erdoğan dahil tekelci burjuvazi ve sermaye grupları uluslararası emperyalist tekellerle iş birliği içerisindedir. Türkiye bu ilişkileri ve ülkeye artarak giren yabancı sermaye ile bağımlı kapitalist bir ülkedir. Ancak mevcut iktidar elindeki propaganda aygıtlarıyla kendisini “dış güçler” ile mücadele halinde göstererek “yerli ve milli” saymaktadır. Bunu yapmaktaki gayesi bu ilişkileri ve ülkenin içerisine sürüklendiği durumdaki doğrudan sorumluluğunu gizlemektir. “Dış güçler” elbette ülkeyi etkilemektedir fakat bunu doğrudan memleketin içindeki işbirlikçileri ile “yerli ve milli” bir biçimde yapmaktadır. Ekonomik olarak Türkiye’nin yabancı sermayeye bağımlılığı askeri ve siyasal olarak bağımlılık da getirmektedir. Türkiye’nin bu bağımlılık ilişkilerinden kurtulmasının yegâne yolu ise; emperyalist tekellere karşı mücadele ve yerli işbirlikçilerinin tasfiyesi, emperyalistlerle kurulan siyasal-askeri ve ekonomik ilişkilerin-anlaşmaların lağvedilmesidir.

Evrensel'i Takip Et