Atölyelere çıkar Kartal yokuşları
'Sabah 8 oldu mu gencinden yaşlısına mahallenin kadınları ellerinde kahvaltılıkları iş giysileriyle ritmik bir şekilde yokuş yukarı yürümeye başlar.'
Görsel: Pixabay
Sabah 8 oldu mu gencinden yaşlısına mahallenin kadınları ellerinde kahvaltılıkları iş giysileriyle ritmik bir şekilde yokuş yukarı yürümeye başlar. Yol boyunca önceki gün iş yerindeki olayların kritikleri ve yaşanan gelişmeler üzerinden bir sonraki gün konusunda ihtimaller tartışılır. Mahallenin yabancısı görse, bu kadınların nereye gittiğine anlam veremeyebilir. Ama bir Kartallı bilir ki kadınlar, daha hesaplı olduğu için akşam pazara giderler, bu saatte gittikleri tek yer ancak Yakacık ve Kurfalı’daki konfeksiyon atölyeleri olabilir. 8’de başlayan bu postacı yürüyüşü, 8:30’tan akşam 7’ye kadar yerini atölyelerde el ve vücut arasındaki ahenge bırakır.
Biz de mesai bitiminde yaz harçlığını çıkarmak için konfeksiyonda çalışan 2 liseli genç ile bir araya geldik. Eda, 17 yaşında lise son sınıfa geçecek, sağlık meslek lisesi öğrencisi. Ezgi ise meslek lisesinde çocuk gelişimi okuyor. İlk olarak okudukları okullar üzerine sohbet ediyoruz.
'MARATONA GERİDEN BAŞLIYORUZ'
Eda’nın sağlık meslek lisesine başlamasında meslek liselerinin üniversiteye geçiş hakkının bulunması etkili olmuş. ''Her zaman ki gibi bir sistem değişikliği'' diye altını çizerek 2 yıllık geçiş hakları ve ek puanların ortadan kaldırıldığını ve bununla birlikte görmedikleri derslerden sınava tabi tutulmalarının meslek liseleri açısından büyük bir dezavantaj olduğunu söylüyor. Girecekleri sınavın adaletsizliğini hatırladıkça da “Keşke geçiş hakkımız kaldırılmasaydı ve ek puanımız olsaydı.” diye iç çekmeye başlıyor.
Sağlık meslek lisesinin önü açık diye tercih ettiğini ama şu an pişman olduğunu söylüyor Eda. Çünkü artık üniversiteye girebilmek için muhakkak bir ek destek almak zorunda olduğunu hissediyor. ''Bu sınava hazırlık süreci, öncesi ve sonrası ile bir maraton koşusu, ben ve bütün diğer meslek lisesi öğrencileri bu maratona başlangıç çizgisinden geri de başlamak zorunda bırakılıyoruz. Halbuki biz okulda ve stajda hem teorik hem de pratik olarak sağlık alanında temel bir bilgiye sahip olup bunu uygulamalı olarak da geliştirebiliyoruz. Ama sırf parası olduğu için benim istediğim alanları bölüme dair ne uygulamalı ne de bilgiye dayalı bir öğrenim gören başka arkadaşlar kazanmış olacak. Adalet bunun neresinde diye sorarlar insana.'' diyerek içinde bulunduğu durumu iyi bir şekilde özetliyor bizlere.
EĞİTİM ÖZELLEŞİRKEN ARADA KALANLAR
Ezgi ise okulundan, okulda gördüğü bölüm derslerinden memnun. Anne-çocuk sağlığı derslerinde vücudun işlevlerinin daha iyi tanıdığını ve bir hastalık esnasında çocuğa nasıl bir yaklaşım sunulması gerektiği konusunda uzman bir eğitimin verildiğini düşünüyor. Üniversitede 4 yıllık bir bölüm okumak istiyor. Ama kendi bölümü olan anaokulu öğretmenliğini değil, branş öğretmenliği okumak istiyor. Ama üniversiteye hazırlık sürecini konuştuğumuzda o da Eda gibi okulunu, branşına bağlı derslerinin içeriklerini ne kadar iyi bulsa da üniversiteye geçiş sınavının içeriği ile kendi isteği, yeteneği arasındaki çelişkiyi sorguladığını ifade ediyor. Eğitimin özelleştirildiğini ve var olan emeğin görünmez kılındığını düşünüyor.
Geçiş hakkının kaldırılması sürecinde ise hiçbir öğrencinin bunu istemediğini ama gerek sosyal medyadan gerekse başka araçlarla tepkilerini koymak istediklerinde ise arkadaşlarının gelecek endişesinden dolayı geri durduklarını ve seslerini duyuramadıkları için de kendilerini suçlu hissettiklerini ifade ettiler.
MÜCADELE VE KAZANIMLAR
Okullarının staj olanaklarını ise iyi buluyorlar. Geçen sene bir araştırma hastanesinde stajyer maaşları 180 liraya kadar düşürülmüş ve işte tam da orada geçiş hakkının kaldırılmasında gösteremedikleri tepkiyi maaşların arttırılmasında gösterdiklerini ve kazandıklarını, bununsa herhangi bir sorun karşısında her zaman bir umut olduğunu görmesinde önemli bir yaşanmışlık olduğunu düşünüyor.
Staj puanlarının önemli olduğunu ve staj, bölüm dersleri, üniversite sınavına hazırlık süreci üçgeninde ortacı misali koşturdukları için tam olarak tek bir alanda uzlaşma olanaklı olmuyormuş.
YAZ DEMEK, ÇALIŞMAK DEMEK
9 aylık okul sürecinin ardından, 3 aylık yaz tatili planları üzerine sohbetimize devam ediyoruz.
İki arkadaş da aynı konfeksiyon atölyesinde çalışıyor. Yazın yapabilecekleri tek şey evde oturmak olduğu için, dershane paralarını çıkarmak için çalışmaya karar vermişler. Günde 10 buçuk saat çalışıyorlar. Bazı günler mesaiye kaldıkları da oluyor. Atölyede ortacı olarak çalışıyorlarmış. Şu an t-shirt dikiyorlar. Ortacı oldukları için eşleme, paketleme, katlama, ütüleme, temizleme bütün işlere koşturuyorlar. Ve bu işleri yaparken tek iş güvenlikleri dolaptaki demirbaşları ağrı kesici ve yara bandı oluyormuş. Dikimde elini makineye kaptırma, ütü ile elini yakma gibi kazalarsa çok sık başlarına geliyormuş.
Ve bu yoğun çalışma koşulları içerisinde Eda ile Ezgi'nin sabah saatlerindeki o postacı yürüyüşü, ayaklarını süre süre evlerinin yolunu bulma ile sona eriyor.
Bu ritmik uyum yerini bozuk bir plak sesine bırakmış gibi görünse de her gün güneş yeniden doğar ve bu yarış ne Eda ne Ezgi ne de emeği ile geleceklerini ellerinde tutanlar bitti demeden bitmez. (GENÇ HAYAT)