Depreme de sonrasına da hazırlık yok
17 Ağustos Gölcük Depremi'nin üzerinden 19 yıl geçti; yeni bir Marmara depremi için hazırlıkların olmayışı korkutucu boyutta.
Fotoğraf: AA
Cansu PİŞKİN
İstanbul
Merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi olan 17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden 19 yıl geçti. Peki aradan geçen 19 yılda depreme ilişkin ne gibi önlemler alındı, nasıl hazırlıklar yapıldı, 18 milyon nüfuslu İstanbul olası bir depreme hazır mı?
Merkez üssü Gölcük olan 7,4 büyüklüğündeki 17 Ağustos depremi İstanbul’u da önemli ölçüde etkilemişti. Yalnızca İstanbul’da 900’ü aşkın insan hayatını kaybetmiş, 50’den fazla yapı yerle bir olmuş, 30 bin civarı yapı da hasar görmüştü. Depremin ardından İstanbul Valiliği, İstanbul’u bir deprem daha beklediğini, yapı stokunun problemli olduğunu fark edip ve İl Afet Merkez Kurulu oluşturdu. İstanbul’u depreme hazırlamak için İstanbul Valisinin başkanlığında oluşturulan 14 kişilik kurulun depremin ardından başlayan ve 2003 yılının başına kadar süren çalışmaları neticesinde, evlerine giremeyen insanların toplanacakları yerlere ihtiyaç duyduğu anlaşıldı. Sonuçta deprem sonrası toplanma alanları ve çadır kurulabilmesi için 493 boş alan belirlendi. Belirlenen alanların yeterli olmadığı, her mahallede en az 2 tane toplanma alanı olması gerektiği konusunda da görüş birliğine varıldı. Ancak bu çalışma hiçbir zaman hayata geçirilmedi. Hatta depremin üzerinden geçen 19 yılda belirlenen toplanma alanlarının dörtte üçü yapılaşmaya açıldı.
‘BOŞ ALANLAR AVM VE GÖKDELEN OLDU’
17 Ağustos depreminin ardından İstanbul Valiliği tarafından oluşturulan 14 kişilik heyetin içinde yer alan isimlerden biri olan TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Genel Başkanı Cemal Gökçe ile toplanma alanlarının akıbetini konuştuk. 2003 sonrası dönemde toplanma alanlarının ve çadır kurulacak yerlerin sayısının arttırılmadığını belirten Gökçe, “Bugün gelmiş olduğumuz nokta itibariyle İstanbul’da insanların toplanacakları boş alan kalmamıştır. Boş alanlar AVM ve gökdelenlere dönüştü. Evlerimizin içi güvenli olmamakla birlikte sokaktan daha az tehlikeli duruma gelmiştir. Çünkü sokaklarda boş yer kalmamıştır” dedi. Gökçe, Kadıköy’deki meteoroloji binalarının, Ali Sami Yen Stadyumu yanındaki likör fabrikasının, Acıbadem’deki Akasya AVM’nin, Bakırköy ve Bayrampaşa’daki AVM’lerin yapılmış olduğu yerlerin toplanma alanı olarak belirlendiğini kaydetti.
‘ALANLARIN DÖRTTE ÜÇÜ YAPILAŞTI’
Boş alanların, okul bahçelerinin, park ve benzeri alanların toplanma alanı statüsünde değerlendirilmesinin mümkün olmadığını kaydeden Gökçe, toplanma alanlarının, altyapısı hazırlanmış, insanların beslenme, barınma, yıkanma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenlenmiş alan anlamına geldiğini belirtti. Gökçe, henüz yapılaşmaya açılmamış toplanma alanlarının ise altyapısının olmadığını söyledi. Merkezi ve yerel yöneticilerin deprem toplanma alanları ile ilgili açıklamalarının doğruları yansıtmadığının altını çizen Gökçe, “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı geçmişte açıklama yapmış ve İstanbul’da bin 200 civarında toplanma alanı olduğunu söylemişti. Bir yerin toplanma alanı olabilmesi için, yapı yüksekliğinin, çevresinde varolan binalardan bir buçuk katı kadar uzakta olması lazım. Bu çerçevede tanımlanan ve belirlenen yerler toplanma alanı kapsamında değildir. Bizim 1999-2003 yılları arasında belirlemiş olduğumuz toplanma alanlarının dörtte üçü de yapılaşmaya açılmış durumda” diye konuştu.
‘İSTANBUL 5 AFETLE KARŞI KARŞIYA’
Depremde toplanma alanı olarak gösterilen Yenikapı ve Maltepe’deki dolgu alanlarının da güvenli olmadığına işaret eden Gökçe şöyle konuştu: “Dolgu alanlarının denizle buluşmayacağının hiçbir garantisi yok. Bugün İstanbul, toplanma alanları açısından 1999 yılından daha güvenli durumda değildir. Biz İstanbul’u bir afete hazırlayalım derken İstanbul’u bugün 5 afetle karşı karşıya bıraktık. Biz İstanbul’u bir deprem afetine hazırlamaya çalışıyorken İstanbul’un her tarafını inşaata, gökdelenlere, AVM’lere ve konutlara dönüştürdük. Dolayısıyla yağan yağmur sularını alacak toprak kalmadı. Her yer beton olduğu için sular hızla betonun üzerinden akıyor, en çukur yerlerde toplanıyor, seller ve su baskınları oluşturuyor. Artan nüfus, sürekli çoğalan yapılar, otomobiller nedeniyle hava kirlendi ve kirli hava bir afet haline geldi. Her yerde kirli bir yapıyla kaplandığı için İstanbul’da bugün artık ısı adaları oluştu. İstanbul depreme hazır değil, o da bir afet. Son olarak da kentsel dönüşüm uygulamalarıyla birlikte sosyal ve toplumsal sorunlar bir afet haline geldi.”
‘FELAKETLERE ZEMİN HAZIRLANIYOR’
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman ise 1999 depreminden sonra dönemin hükümeti tarafından belirlenmiş olan toplanma alanlarının pek çoğunun kamu mülkiyetinde olduğunu hatırlattı. Kahraman, 2003-2004 yılından bu yana bütün kamu arazilerinin elden çıkartıldığını ve imar durumlarının yapı yapılabilir hale getirilerek satıldığını kaydetti. Kahraman, “Bugün toplanma alanlarının neredeyse yüzde 90’ının üzerinde geri döndürülemez biçimde yapılaşma gerçekleştirildi. Sadece deprem toplanma alanları değil biz bu afetlere karşı tamamen korunaksız ve kırılgan olan konut dokusunu yenilemek başta olmak üzere pek çok önlemi de yerine getiremedik ve savsakladık. Böyle bir tablo karşısında 17 Ağustos’u yeniden anarken bu sürede hiçbir şey yapmadığımız için yaşanabilecek felaketlere zemin hazırlamış olduk.” dedi. Toplanma alanlarıyla ilişkili tehlikelerin yanı sıra imar affıyla birlikte doğabilecek tehlikelere de işaret eden Kahraman şöyle devam etti: “Siyasi bir müdahale ile çıkartılan imar affı sonucunda kaçak yapılar meşrulaştırıldı ve bunlara kullanma izni verildi. Bunların hepsi aslında kentteki birer saatli bomba. Ve biz vatandaşlarımızı bu saatli bombaların içerisinde yaşamaya mahkum kılıyoruz.”
20 MİLYON YAPININ YARISI GÜVENSİZ
Topraklarının yüzde 92’si deprem kuşağında olan Türkiye’de nüfusun yüzde 95’i bu bölgelerde yaşıyor. 1900’lü yılların başından bu yana, otuzu büyük ölçekli olmak üzere 100’den fazla yıkıcı depremin meydana geldiği Türkiye’de bulunan 20 milyon yapının yarısı güvensiz, ruhsatsız ve kaçak. Deprem açısından en riskli 10 kent arasında olan İstanbul’da ise yaklaşık 2 milyon binanın yarısı aynı şekilde tehlike arz ediyor.
‘İMAR BARIŞI İLE DEPREM RİSKİ GÖZARDI EDİLDİ’
Marmara depreminde 17 bine yakın kişinin hayatını kaybettiği, yaklaşık 285 bin ev ile 42 bin iş yeri kullanılamaz hale geldiğini belirten Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası ise, 17 Ağustos’un kaçak yapılaşmanın, çarpık kentleşmenin, bir gerçeklik olan depremin görmezden gelinmesinin, alınmayan tedbirlerin, önüne geçilmeyen rantların sonucu olduğuna dikkat çekti. Oda tarafından yapılan açıklamada, Haziran 2018’de Resmî Gazete’de yayımlanarak uygulamaya geçen imar barışı ile deprem riskinin göz ardı edildiği savunuldu. Açıklamada, “Düzenleme ile birlikte kaçak yapıların depreme dayanıklılığının sorumluluğu yapı malikine bırakılmış ve kamusal bir denetleme-kontrol mekanizması ön görülmemiştir” denildi.