18 Ağustos 2018 00:21

Türkiye’nin AB’ye yakınlaşması konjonktürel

Siyaset Bilimci Sezin Öney Türkiye-ABD krizini yorumladı: Avrupa ile Türkiye birbirine mahkum

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

ABD ile kriz sonrası Türkiye’nin AB ile yaşanan ilişkilerinde bir “yeşerme” yaşandığı belirten Sezin Öney, bunun konjonktürel olduğu vurgu yaparak, “Türkiye’nin ekonomik ve siyasi olarak elini güçlendirmeye ihtiyacı var” dedi. Ve ekledi: “Dolayısı ile, Türkiye ister istemez, kriz döneminde AB’ye dönmek durumunda kalıyor; her ne kadar konjoktürel, salt alışveriş/çıkara ve sathi ilişkiler söz konusu olsa da, Avrupa ile Türkiye birbirine mahkum.”

Türkiye ile ABD arasında ev hapsinde tutulan ABD’li Rahip Andrew Brunson üzerinden başlayan kriz karşılıklı açıklamalar sürüyor. Türkiye ile ABD arasında ‘Rahip Brunson’ üzerinden karşılıklı yapılan açıklamaları Siyaset Bilimci Sezin Öney ile konuştuk.

TRUMP’IN TWEETLERİ...

ABD Başkanı Donald Trump’ın attığı “Rahip Brunson’un serbest bırakılması için hiçbir şey ödemeyeceğiz, Türkiye ile ilişkilerimizi azaltıyoruz” tweetinden yola çıkan Öney şu değerlendirmelerde bulundu: “ABD Başkanı Donald Trump, diplomasinin ve klasik devlet başkanlığının üslubundan çok çok uzak biçimde “iletişim” kurması ile ünlü. Bu iletişimi de, genelde Twitter üzerinden gerçekleştiriyor. Türkiye ile attığı tweet mesajları, diğer ülkelere yönelik olarak veya “kafasını taktığı” herhangi bir konudaki mesajlarına göre, çok daha az sayıda ve çok daha az “mütecaviz”. Çin ve İran gibi gerçekten “saldırmak” istediği ülkelere yönelik tweet mesajlarında, hakaret içeren sözcükler dahi yer alıyordu. Örneğin, Temmuz sonunda attığı bir tweet mesajında, Trump’ın Çin’e yönelik olarak “ahlaksız” sözünü kullandığı gözlenmişti. Açarsak, Trump, Çin’i “ahlaksızlık” yaparak ABD’nin çiftçilerini hedef alan ekonomik politikalar uygulamakla suçlamıştı. Trump’ın gerçekten saldırgan ve tehditkar olmak istediğinde ise, “büyük harfler” kullanarak tweet attığını biliyoruz. 23 Temmuz’da İran’a yönelik attığı tweet’in tümünü büyük harflerle yazan Trump, İran yönetimini de “kaçıklıkla” itham etmişti.”

‘DİPLOMASİDE TEMEL BİR DÖNÜŞÜM DÖNEMİMDEYİZ’

Süren krizle ilgili ABD’den ve Türkiye’den yorumcuların genel kanaati, iki ülke arasında artık ortak bir hedef birliği olmadığı; bu durumun da Brunson meselesinin bahanesi olduğu ve restleşmeye neden olduğu yönündeki değerlendirmeleri hatırlatan Öney şunları söyledi: “Enteresan biçimde, yakın zamana kadar; yani bir-iki yıl öncesine kadar Erdoğan ve Ankara’ya “yapıcı” sayılabilecek çizgide olan ve Türkiye’nin demokrasi-insan hakları sorunlarını özellikle “kapalı olmayan kapılar ardında” çok da büyütmeyen ABD’deki birçok yorumcunun ve analistin şimdi çok pesimist bir tutum içinde olduğunu gözlüyoruz. Ve Rahip Brunson tamamen serbest bırakılıp ülkesine gönderilse de, ABD-Türkiye ilişkilerinin artık yolun sonuna geldiği ve ilişkilerin bir daha “düzelmeyeceğini” de öne sürülüyor. Oysa, uluslararası ilişkiler  ve diplomasinin temel bir dönüşümden geçtiği bir dönemdeyiz. “Yeni dünya düzensizliği” olarak adlandırdığım bu dönemde, Trump gibi liderler, uluslararası ilişkilerde geçerli, alışılmış norm ve kuralları yıkıp dökerek kendi siyasetleri için alan açıyorlar.”

Bu tarz “popülist liderlerin” egosu da yüksek olduğu için, bir tür “kişisel şov” yapmaları ve “başardım, yaptım, istediğimi aldım” görüntüsünü vermeleri, kendileri için önemli oludğunu anlatan Öney değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Örneğin, Kuzey Kore ile ABD arasında yaşanan “rehine diplomasisinde”; Kim Jong-Un, Trump tarafından “küçük roket adam” olarak nitelenirken, bir anda saygı ifade edilen bir lidere dönüştü. Zira Kim Jong-Un, Kuzey Kore’de tutuklu üç ABD vatandaşının serbest bırakıp geri gönderilmesine ön ayak olduğunda, Trump’a kameralar karşısında “kurtarıcı rolünü” oynaması fırsatını vermişti. Sabaha karşı, birçok Amerikalı işe gitmek üzere hazırlanırken, televizyon kanalları ve sosyal medya üzerinden canlı yayında, Kore kökenli üç vatandaşlarının “ülke toprağına ayak bastıkları” ve Trump tarafından karşılandığı görüntüleri izlemişlerdi. Devasa bir Amerikan bayrağının gerilmiş olduğu havaalanından ekranlara yansıyan, Başkanlık uçağı Air Force One’ın uçurup getirdiği, “esir Amerikalıların özgürlüğe kavuştuğu” anların ardından Singapur’da ABD-Kuzey Kore Zirvesi gerçekleşti. Dolayısıyla, “imaj her şeydir” düşüncesinde olan popülist liderleri ve onların iktidarlarında, ülkeler arası ilişkilerde uluslararası ilişkilerin klasik paradigmalarını kullanarak yorum yapmak sağlam öngörüler sağlamıyor. Liderlerin kişisel tavır ve görüşleri, anlık ruh hallerini analiz edip yorumlamamız gerekiyor.”

ERDOĞAN VE TRUMP ANLAŞAMADILAR

Trump ve Erdoğan’ın da “çok iyi anlaşılacağı” iddialarını da hatırlatan Öney şunları söyledi: “Hiç de anlaşamadılar. Bence, iki lider arasındaki ilişkilerde daha “dibi görmedik”; inatlaşma ve ego savaşı devam ederse, asıl sarsıntı o zaman yaşanır. Veya birden, bir taraf ödün vermeyi ve karşı taraftakinin “kazanmış gözükmesine” yardımcı olmayı seçebilir. Anlık ruh hallerine ve kimin, gerçekten neyi kazandığını düşünmesine bağlı iki ülke ilişkileri. Değişen şey, iki tarafta da, artık arada denge sağlayan; daha doğrusu sağlamaya çalışan kurumların işlevsizleşmesi ve liderlerin kendilerinin giderek daha belirleyici rol üstlenmeleri.”

AVRUPA VE TÜRKİYE BİRBİRİNE MAHKUM  

ABD ile kriz sonrası AB ile yaşanan ilişkilerin “yeşerme” durumuna ilişkin Sezin Öney şunları söyledi: “Sadece konjonktürel. Türkiye’nin ekonomik ve siyasi olarak elini güçlendirmeye ihtiyacı var. Rusya-Çin gibi ülkelerden Türkiye’ye yönelik büyük ve sağlam bir ortaklık pası atılmıyor. Çin, Trump yönetimine karşı oldukça ikircikli ve Trump’ı kaos yaratan bir tehlike kaynağı olarak görüyor. Dolayısıyla, Trump ile dalaşmamaya çalışıyor; Trump zaten şimdiden Çin’e yönelik (gümrük vergilerinde olduğu gibi) ekonomik yaptırımlar yoluna gittiği gibi, Çinli öğrencilerin vizelerinin kısıtlanması gibi başka adımlar da attı. Rusya’ya gelince; artık Türkiye’de anlaşılması gereken, Rusya’nın öncelikli amacının Türkiye’yi ve Türkiye ile ilişkileri, Batı’ya karşı bir “pazarlık kozu” kullanmak olduğu.

Dolayısı ile, Türkiye ister istemez, kriz döneminde AB’ye dönmek durumunda kalıyor; her ne kadar konjoktürel, salt alışveriş/çıkara ve sathi ilişkiler söz konusu olsa da, Avrupa ile Türkiye birbirine mahkum.”

AB İLE MÜLTECİ KRİZİNDEN SONRA ‘UYUŞTURUCU KRİZİ’ Mİ?

İÇİŞLERİ Bakanı Süleyman Soylu’nun İstanbul Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Temel Eğitim Sertifika Töreni’nde “Biz olmasak Avrupa’da ayık gezen genç olmayacak” sözlerini hatırlatan Sezin Öney şunları söyledi: “İlk bakışta, bu sözler Emniyet mensuplarına sarfedilmiş gözükse de, aslında Avrupa’ya yönelik de bir mesaj taşıyor gibi gözüküyor. Türkiye’nin Avrupa’ya karşı, mülteci trafiği kartı kozu olduğu gibi, uyuşturucu trafiği kozu olduğunu da ileri süren bir söyleme benziyor bu. 1990’larda da, Türkiye’nin uyuşturucu trafiğinde geçiş ülkesi olması söz konusu olmuştu hele de o dönemi akla getirirsek, “koz” meselesini daha iyi anlamış oluruz.” 

AB’NİN YUMUŞAK KARNI MÜLTECİLER

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile telefon görüşmelerine ilişkin Sezin Öney, “Bu görüşmelerden, Merkel ile gerçekleşenin “oldukça destekleyici ve yapıcı” olduğu anlaşılıyor. Ancak, her iki görüşmede de ortak mesaj, Türkiye’nin ekonomisinin “güçlü olmasının” ve Türkiye’de istikrarın Avrupa’nın lehine olduğu. Ki zaten, mülteciler konusu başta olmak üzere, AB ve başlıca AB ülkelerinin Türkiye’ye karşı birçok “zayıf karnı” olduğunu; Türkiye’yi İngilizce’deki deyim yerindeyse “at arm’s length” (bir kol boyu uzakta) tutmak istediğini biliyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

TÜRKİYE İLE AB ORTAK ÇIKARLARA DAYALI BİR İLİŞKİ KURUYOR

Avrupa Birliği ile Türkiye ilişkilerine ilişkin Sezin Öney şunları söyledi: “AB’nin de hem kurumsal olarak, hem de AB ülkelerinin başlıcalarının Trump Amerika’sı ile ciddi sorunları var. AB de, hem kurumsal olarak hem de ülkeler bazında Trump ile nasıl baş edeceğini bilemiyor. ABD’den uzaklaşırlarsa, askeri, ekonomik ve siyasi olarak belirsizliğe itileceklerini düşünüyorlar; öte yandan da, Trump’ın AB’ye kurum olarak büyük bir alerjisi var. Benzer şekilde, Almanya’ya karşı da oldukça hasmane tutum içinde. Fransa ve Britanya’ya karşı da, Emmanuel Macron ve Theresa May’i rahatsız eden, zor duruma sokan birçok tutumu oldu. Tüm bunlar, Türkiye ile AB’yi, AB ülkelerini yakınlaştırabilirdi. Şimdi, diyalogda bir “yeşerme” görüyoruz: Türkiye’de Mart 2018’den beri tutuklu iki Yunanistan askerinin tahliyesi ve Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi’nin Yönetim Kurulu Başkanı, değerli mülteci hakları uzmanı hukukçu Taner Kılıç’ın 400 gün tutukluluktan sonra serbest bırakılması AB’ye yönelik adımlar olarak yorumlanabilir.  AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, 2 Yunanistan askerin tahliye edilmesi sonrasında, “AB, Türkiye ile stratejik ortaklığını sürdürmeye devam edecek” açıklamasını yapmıştı; buradaki “stratejik ortaklık” vurgusu önemliydi. “Stratejik ortaklık” daha önce, ABD-Türkiye ilişkileri için kullanılan bir kavramdı; Juncker’in atfı, şimdi Türkiye ile AB’nin ortak çıkarlara dayalı bir ilişki kurmakta olduğuna işaret ediyor. Tabii ki, “stratejik ortaklık” vurgusu aynı zamanda, üyelik perspektifinin tamamen ortadan kalktığının da bir kez daha altını çiziyor.”

ÖNCEKİ HABER

Tüm Köy Sen: Şirketlere hizmet eden uygulamalara son verin

SONRAKİ HABER

Çocuk işçilik çıraklık adı altında yasallaştırıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa