19 Ağustos 2018 00:26

Bu Trump Türkiye’den ne istiyor?

'Türkiye nasıl ABD’nin kendi istediği gibi 'iyi bir müttefik' olmasını arzu ediyorsa, ABD de Türkiye’nin sözünü dinleyecek iyi bir müttefik istiyor..'

Fotoğraf: Gage Skidmore/Flickr(CC BY-SA 2.0)

Paylaş

Mustafa YALÇINER

Öncelikle soru doğru sorulmalı. Özellikle “yandaş” yerli basında sorun böyle konuyor: “Trump Türkiye’ye ekonomik savaş açtı”, “saldırıyor”!

Ama bu “elma” ile “armutu” toplamaya benziyor ve olmuyor. Terazinin kefelerinde aynı kategoriden “mallar” olmalı. Bir tarafta “Türkiye” varsa diğer tarafta “Amerika” olmalı. Ya da bir kefede Trump varsa diğerinde muadili sayılabilecek Erdoğan –asimetri ancak böyle giderilebilir.

Tabii ki bağlantılar kurulmalı; ABD’yi Trump, Türkiye’yi Erdoğan yönetiyor. Ancak bağlantılar gözetilmekle birlikte eşitlik ya da daha doğrusu eşitsizlik doğru kurulup sorular doğru ortaya konup doğru sorulmalı.

Öyleyse ne istiyor bu Trump denen adam ve yönettiği Amerikan emperyalizmi, Türkiye’den? Yoksa Türkiye’den değil Erdoğan’dan mı istekleri var?

Türkiye soyut, ne olduğu bilinmez, ele avuca gelmez bir belirsizlik değil. Başı da sonu da, uzun ve kısa kenarları ve köşeleriyle birlikte, tıpkı ABD gibi, belli. Dün başka bir Türkiye idi, bugün başka. Biz söylemiyoruz; bunu başta Erdoğan olmak üzere AKP’liler söylüyor: “Yeni Türkiye”. AKP Türkiye’si diyebiliriz.

Kim Kurtuluş Savaşı Türkiye’si ile bugünkünün aynı Türkiye olduğunu iddia edebilir?! Ya da ’30’lar, ’40’lar Türkiye’siyle aynı mıdır bugünkü Türkiye? Hele Erdoğan ne denli severse sevsin Menderes Türkiye’si ile Erdoğan Türkiye’sinin aynılığı bırakılsın benzerliğini herhalde “yandaş” Starcılar bile ileri süremeyecektir! Önceki “küçük Amerika” olma hayaliyle yatıp kalkıyor, Marshall Yardımlarına mazhar oluyordu. Şimdikine ise bırakın yardımı, yaptırım ve ambargolarla konuyor. Amerika’nın “küçüğü” olma arzusu onunla boy ölçüşme çabasındaki “benzeri” ya da “büyüğü” olmaya dönüşmüş görünüyor. Neoliberalizmiyle, sosyal temeli olan tekelleriyle iki ülke şimdi fazlasıyla birbirlerine benziyorlar, ancak ölçek farkı şüphe yok ki sürüyor. Amerika’nın yalnızca bu yıl silahlanmaya ayırdığı 700 milyar Dolar aşağı yukarı Türkiye’nin milli geliri kadar! Ama yine de bugünkü Türkiye, dünyanın 17. büyük ekonomisi. Eskiden olmadığı kadar yolu, köprüsü, havaalanı, tüneli var!

Sözün kısası, eskiden Amerika ve başkanlarının Türkiye’den istek ve beklentileri farklıydı. Bugün farklı olmasında anlaşılmaz bir şey yok.

Benzer sonuçlara yol açan benzerlikler yok mu –o da var. Ölçeği değişse bile “yerli ve milli” adı takılan özel çıkarları eskiden de vardı, bugün de var. Zamanında Kıbrıs’a çıkma sözü eden İnönü’ye Johnson meşhur mektubunu yollamış, Ecevit Erbakan’la el ele verip Kıbrıs’a müdahale ettiklerindeyse 75’te bir Amerikan silah ambargosu gelmişti. Ya şimdi?

Önce Trump’ın ve özellikle bir Evangelist olan yardımcısı Pence’in rahip Brunson bu mezhebe mensup olduğundan Türkiye’ye sertlik yaptıkları düşünülmüş, anlı şanlı yeni yetme “yandaş” köşe yazarları böyle yazılar döktürmüşlerdi. Evangelistler çokmuşlar da, oylarıyla Amerikan politikasını etkiliyorlarmış da, Kasım ara seçimlerinde oylarına muhtaç olduğu için Trump rahibi sahiplenmek zorundaymış!..

Pazarlıkta anlaşılamamış. Ya da yanlış anlaşılma olmuş: Erdoğan İsrail’de tutuklu Ebru Hanım için yardımını istemiş, bunu Brunson’un karşılığı sanmış... Yoksa Türkiye ya da Erdoğan daha fazlasını istiyormuş. Bundanmış!

Ne istiyorlarmış mesela? Halk Bankası eski başkan yardımcısı Atilla’nın cezasını Türkiye’de tamamlamak üzere iadesini. Büyükelçi Kılıç’la son görüşmesinde ona 15 kişilik bir serbest bırakılma listesi uzatan Ulusal Güvenlik Danışmanı J. Bolton kesin bir dille “olmaz” diyor. İran ambargosunu “altın ticaretiyle delme” nedeniyle cezaya çarptırılması gündemde olan Halk Bankası’na “makul bir ceza” talep ediliyor. Bolton “imkansız” diyor, “konu yargıda, –hele bu koşullarda– karışamayız”!

İşin içine ekonomi giriyor tabii. “Yandaşlar” “ekonomik savaş” diyorlar. Ekonomi ve dolar önemli: Sıcak dolarlar gelir “büyüdük, büyüyoruz” denirken iyi, gelmez ya da faizi konu olunca kötü ya da “savaş” –olmaz! Neden köprü geçişleri bile dolara bağlandı, kim bağladı? Trump mı?

ABD’de bu tür “cezalar”ın rayicinin ortalama 15 milyar Dolar olduğu biliniyor. Alt sınır 8-10 milyardan başlayıp üst sınır 80-90 milyara kadar ulaşabiliyor. Yakın tarihli Deutsche Bank’ın cezalandırılması olayı biliniyor. Banka “uyanık” davranıp zıtlaşmıyor, “şuna karşılık bu” deyip zora koşmuyor, ama el altından uygun şekilde anlaşıyor. “Amerika’daki faaliyetlerimden 20 milyar Dolar kazandım, yarısına razıyım” diyor. 10 milyar Dolar cezayla kurtuluyor!

Atadan kalma alışkanlıkla “bizimki” at pazarlığına dönünce, Trump, Amerikan basınına düşen üzerini ve çizme anlamına gelen şu lafları ediyor: “Bıktım bu Erdoğan’dan”! Bizim basına yansımıyor.

Ancak iki gün önce ucundan yansıyan Amerikan basınında günlerdir yazılıp çizilen bir başka konu THY seferlerinin sınırlandırılması meselesi. THY’nin ABD’de neredeyse uçmadığı havaalanı yok gibi. Birkaça indirilmesi gündemde.

THY AKP Türkiye’sinin gözbebeklerinden belki de birincisi. Messi’yi reklamlarında oynatıyor.. Tam bir “vitrin”! Ama bir sıkıntı var. Zarar etmiyor, ancak zorluklar yaşanıyor. Sınırlandırmalara katlanmak kolay olmayacak. Emirates’in talip olduğu, görüşme ve pazarlıkların sürdüğü Arap basınının konularından. Oysa THY daha yeni 15 milyar Dolara Amerikan Boing’e 40 uçak ısmarlamıştı!

Sorun, karşılıklı pazarlık “hataları” da değil elbette. Ama tırmandığı ortada. THY’ye sınırlamaları beklemeden AKP Türkiye’si viskiden kozmetiğe, otomobilden sigaraya son “gümrük vergisi artırımları”nı açıkladı. İ Phone yırttı, ama toplam yarım milyar Dolarlık bir yaptırım.

Türkiye Oyunu Bozdu” diyen “yandaş” gazete, Türkiye’yi birlikte andığı, Amerika’nın ambargo koyduğu ülkeleri gösteren bir harita yayınladı. Çin, Rusya, K. Kore, Pakistan, İran, Suriye, Türkiye, Libya, Kolombiya, Venezuela ve Küba. Küba bir yana diğerlerine bir bakın. Libya’da mı, Kolombiya’da mı yoksa Pakistan’la Suriye’de mi yaşamak isterdiniz?

Bu ülkelerden hiçbiri az-çok demokratik bir ülke değil! Tek bir adam ne diyorsa, o oluyor. Amerikan kamuoyunda Türkiye’ye yaptırımlar ve hatta Trump da ahlaki bir “demokratik” ölçütle değerlendiriliyor oysa ve Amerikan basını Türkiye’nin demokrasiye uzaklığını haberleştiriyor bir biri ardı sıra. Bunun ne tür bir “demokratizm” olduğu sorunu bir yana Amerikalılar Türkiye’nin demokrasiyle ilgisiz bir pozisyonda olduğu yaklaşımıyla “‘müttefikimiz’, ama ne yapalım” deyip yaptırımları onaylıyorlar.

Ve Trump, “yandaş” basınının gösterdiği gibi gitti-gider bir konumda değil. Bir iki eyalette kayıp yaşasa bile Kasım ara seçimlerini kazanması büyük ihtimal. “Rus yardımı” ve “tele-kız” skandalları yatıştı sayılır. Trump başlangıçtaki sıkışık durumdan kurtulmuş görünüyor. Hele son çeyrekte ABD ekonomisi 4.1’lik –Amerika’ya göre– dev bir büyüme gösterince, Trump iyice rahata kavuştu ve eli rahatladı. Şimdi dünyaya meydan okuyor ve hiç değilse kısa vadedeki getirileri olumlu.

İran’ı sıkıştırırken Türkiye sorununu da en azından bir ara-çözüme kavuşturma peşinde Trump. Düşman İran dört başı mamur bir ambargoya muhatap. Müttefik Türkiye’ye daha esnek davranıyor, ancak sonuç almak istiyor. İkisinin Trump bakımından ortak paydası, bir rejim değişikliğine ihtiyaçları oldukları şeklinde.

İran bir yana, özel çıkar vurgulayan bir Türkiye istemiyor Trump. Bu “özel”in yerli-milli olup olmadığı bir başka yazının konusudur, ancak ne kadar “yerli-milli”yse Rus S-400’leri, Rus nükleer santralleri ve Suriye’de Amerika yerine Rusya ile yakınlık istemiyor Trump ve ABD. İran ambargosunun Türkiye tarafından delinmesini de istemiyor. 3.1 milyar Dolarlık krediyle başlayacak Çin’le bir yakınlaşma da istemiyor kuşkusuz.

Türkiye nasıl ABD’nin kendi istediği gibi “iyi bir müttefik” olmasını arzu ediyorsa, ABD de Türkiye’nin sözünü dinleyecek iyi bir müttefik olmasını istiyor! Emperyalistin o kadar da kusuru olacaktır! Kolay değildir, ancak taraf değiştirildi diyelim, emperyalist Rusya ya da Çin’in hiç kusurları olmayacağı mı sanılıyor?! Daha çok olacak, yırtıcı kuş olup zor durumdaki Türkiye’nin başına daha koparıcı ve dayatmacı üşüşeceklerdir!

ÖNCEKİ HABER

Erdoğan haklı, bu bir ‘ekonomik savaş’!

SONRAKİ HABER

Proletaryasız Sosyalist: Samir Amin

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa