29 Ağustos 2018 23:05

'Devletin görevi bir çocuğu babasız büyütmek değil'

Özel harekatçılarca kaçırılarak öldürülen Mecit Baskın'ın oğlu Eren Baskın, Cumartesi Annelerine yapılan saldırıya ve Süleyman Soylu'ya tepki gösterdi

Eren Baskın (Fotoğraf: Kerim Eren)

Paylaş

Eylem NAZLIER
İstanbul

1993 yılında özel harekatçılar tarafından kaçırılarak öldürüldüğü ortaya çıkan Ankara Altındağ İlçesi Nüfus Müdürü Mecit Baskın’ın oğlu Eren Baskın Evrensel'e konuştu. Cumartesi annelerinin gözaltına alınmasına ve Bakan Süleyman Soylu’nun açıklamalarına tepki gösteren Baskın, “Devletin görevi bir çocuğu babasız büyütmek değil. Yaptıkları açıklamalar hukuksuzluğu örtme gayretinden” dedi.

‘SPOR SALONLARINDAN NEFRET EDERİM’

Babanız kaybedildiğinde 4 yaşındaydınız, kaybedildiği güne dair ne hatırlıyorsunuz?
Babamın işten gelmesi ve o kapıyı çalması en büyük beklentimdi. Geceleri uyanıp babam ve annemin yanında uyumaya giderdim. Lakin o gece uyandığımda odada kimse yoktu. Salona yöneldiğimde sokak lambasının aydınlattığı odada perdeler sonuna kadar açık, annemi pencerede babamı beklerken gördüm. Ve annemin dizlerinde uyuya kaldım.... Ben çok küçüktüm babam kaybedildiğinde. Acısını bile bilmem. Çünkü bana “Baban artık hep yukardan seni seyrediyor” dediler. Çocuk aklı işte. Kaybedilmeyi bana o yaşlarda öğretti hayat.

Babanızla aklınızda kalan herhangi bir anınız var mı?
Bir hafta evvel bir spor merkezine gitmiştik, orada çok eğlenmiştim. Oradan çıkınca yeni spor ayakkabılar almıştı bana; bir sonraki cumartesi tekrar gidelim diye. Ama o cumartesi günü hiç gelmedi. O gün bu gündür nefret ederim spor salonlarından.

Babanız Mecit Baskın’ın kaybediliş hikâyesini anlatır mısınız?
Babam işine aşık, tam bir aile babasıydı. Her sabah kahvaltısını yapar, çalıştığı daireye giderdi. Çalışanlardan öğrendiğimiz kadarıyla babam iş çıkışı arabasına bindikten sonra bir daha görülmedi. Altındağ Nüfus Müdürlüğüne yakın bir yerde polis ekiplerince durduruldu ve emniyete gidileceği söylendi. Keza bu bilgileri babamın kaçırılması ile ilgili itiraflarda bulunan eski polis özel harekatçı Ayhan Çarkın da ifadesinde doğrulamıştı. Gözaltına alındıktan sonra, Ankara Gölbaşı’ndaki MİT binasına 300 metre yakınlıkta terk edilmiş bir binanın önünde, bir briket üzerine oturtulmuş ve elleri arkadan bağlanmış şekilde bulundu. Gözüne, karnına ve göğsüne sıkılan 3 mermi ile öldürülmüştü. Cesedini 2 gün sonra köylüler buldu.

'YARIM KALMIŞ TÜM ÇOCUKLAR İÇİN...'

Cumartesi anneleriyle tanışmanız nasıl oldu?
Babamın ölümünden sonra memleketimize, Yüksekova’ya taşındık. İlkokul 3. sınıfa kadar orada okudum ve sonra İstanbul’a yerleştik. İstanbul’a geldikten sonra Cumartesi Annelerine aşina olmaya başladım ve tanıdıkça yalnız olmadığımı, benim gibi binlerce insanın varlığını onların sayesinde öğrendim. Hayran kaldığım bu topluluk hayatımı babamdan sonra değiştiren yegâne güç oldu. Ekonomi eğitimimi bitirdikten sonra hukuk fakültesini bitirdim. İstanbul’a döndükten sonra cumartesi annelerinin dizlerinin dibindeyim. Artık sadece babam için değil benim gibi yarım kalmış tüm çocuklar için alandaydım.

‘SANIKLAR KORUNUYOR’

Dönemin özel harekâtçısı Ayhan Çarkın, ifadesinde babanız için “Bu insana çok üzülmüştük, çok kibar, beyefendi bir adamdı” demiş ve devlet katında teröre destek verenlerin bertaraf edilmesi için kendilerine bu görevin verildiğini söylemişti. Ondan sonra soruşturma nasıl ilerledi?
Bir gazetede babamın resminin altında Ayhan Çarkın'ın fotoğrafı ve mahkemeye ilettiği beyanlar vardı. Yıllardır bildiğimiz katilleri ilk defa net şekilde gördüm. Öfkem katbekat arttı. Devletin başındakilerin görevi bir çocuğu babasız büyütmek değil tam aksine ülkesine ve dünyaya yararlı bir birey olmayı özendirmek olmalıydı.  

Bu itiraf üzerine, cinayet zaman aşımına uğramak üzereyken 27 Aralık 2013’te Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldı. Peki sonuç ne oldu?
Savcılık, beyanları ciddiye alıp sanıklar hakkında ağırlaştırılmış müebbet istemiyle dava açtı. Davanın seyri iyi sayılabilecek halde devam ederken cemaat-hükümet arasında patlak veren olaylardan sonra her şey değişti. Şu ana kadar 9 hakim ve 11 savcı değişti. Sanıklar, bırakın tutuklanmayı, ‘can güvenlikleri’ olmadığı gerekçesiyle duruşmalardan vareste (duruşmaya gelmeme) tutuldu. Şu an için hiç bir delili kabul etmeyen bir mahkeme ile karşı karşıyayız. Dönemin MİT Başkanı Mehmet Eymür’ün tanık olarak katıldığı duruşmada ‘Bu cinayetler devlet eliyle işlendi ve anlatılan her şey doğrudur’ beyanına rağmen hiç bir gelişme olmadı. Ümidimizi yitirmeden savaşmamıza rağmen bir sonuç alabileceğimizi düşünmüyorum. Çünkü açık ve net bir biçimde korunuyorlar.

İtirafçı Özel Harekat Polisi ile yüz yüze geldiniz mi? O polise ne oldu?
Ayhan Çarkın ve diğerleri ile ilk defa mahkemede yüz yüze geldik. Annem fenalık geçirdi ve salonda duramadı. Tarifsiz bir acı bu. Babamı hayattan alan onlardı ve sanki bir şey olmamış gibi ip gibi dizildiler ve ‘masumuz’ naraları attılar.

‘AMAÇ HUKUKSUZLUĞU ÖRTMEK’

700. haftada Cumartesi annelerinin oturma eyleminin yasaklanmasını bekliyor muydunuz?
699 hafta çeşitli zorluklarla karşılaşsak da Cumartesi Annelerinin 700. Haftasının yasaklanmasını hiç düşünmemiştim. Haftalarca emek sarf ettik 700. haftada sessimizi daha gür duyurabilmek için. Bizler kimsenin sükûnetini bozmadık. Sadece bu zor şartlarda kayıplarımızın akıbetini aradık. Kimse 700 hafta boyunca, soğuk betonlar üzerinde sevdiğinin akıbetini aramak istemez. Biz bunu Türkiye daha yaşanılır bir yer olsun, kimse zorla kaybedilmesin diye yaptık.

Katiyen o alanda o gün adalet yoktu. Belli bir kıstas olmadan ellerine geçen herkesi gözaltına aldılar. Kimsenin meramını anlatmaya vakti olmadı. Bunun Süleyman Soylu’nun emri olduğunu söylediler. Çok mücadele ettim lakin karşımızda gözlerini kan ve adaletsizlik bürümüş amirler vardı. Çok üzgünüm. Ailem de çok üzgün.

Yasak ve müdahale sonrası İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tepki çeken açıklamalarda bulundu. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu açıklamaları?
Sürekli söylüyorum, kişilerin bizim için bir önemi yok. Süleyman Soylu zaten bizleri o alana çıkaran, kayıp yakını olmamızı sağlayan düşüncenin ürünlerinden. Ne söylediği, ne anlattığı önemli değil. Bizler gerçekleri biliyoruz. Onların yaptığı her açıklama, yaptıkları hukuksuzlukları örtmekten gelir.  

Ben İnsan Hakları Derneğinin (İHD) ve Cumartesi Annelerinin kayıplar komisyonu gönüllüsüyüm. O alana çıkma sebebim, babamın akıbetini herkesin öğrenmesini sağlamak. Gözaltında kaybetme bir insanlık suçudur. Bundan sonra kimsenin bu duruma düşmemesi için o meydandayım. Ahmet, Mehmet ne demiş, umurumda değil. Ben insanlık için 701. haftada yine o meydanda olacağım.

ÖNCEKİ HABER

Efkan Bolaç: Gazetecinin yaptığı haberin karşılığı cezaevi olmamalı

SONRAKİ HABER

İzmirli patronların toplantısında Suriyeli mültecilere nefret söylemi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa