ÇHD'lilerin yargılandığı davada jandarma tutuklu avukatlara saldırdı
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) 17’si tutuklu 18 avukat 1 yıl sonra hakim karşısına çıktı.
Fotoğraf: Pixabay
Cansu PİŞKİN
İstanbul
Tutuklu avukatlardan Barkın Timtik, Oya Aslan ve Özgür Yılmaz’ın “örgüt yöneticiliği” 17 avukatın ise “örgüt üyeliği” iddiasıyla yargılandığı davanın ilk duruşması görüldü. Duruşma, İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Bakırköy Adliyesi’ndeki Konferans Salonunda görüldü. Tutuklu avukatlar salona getirilirken, “Devrimci avukatlar susturulamaz” sloganı attılar. Tutuklu avukatlar, Ahmet Mandacı, Aycan Çiçek, Ayşegül Çağatay, Aytaç Ünsal, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Didem Baydar Ünsal, Ebru Timtik, Engin Gökoğlu, Naciye Demir, Özgür Yılmaz, Selçuk Kozağaçlı, Süleyman Gökten, Şükriye Erden, Yağmur Ererken, Yaprak Türkmen, Zehra Özdemir ve tutuksuz avukat Ezgi Çakır duruşma salonuna getirildi. Bine yakın avukatın vekalet verdiği duruşmada yüzlerce avukat, meslektaşlarını savunmak için hazır bulundu. Dava kapsamında yargılanan 20 avukattan 17’si tutuklu, 1’i tutuksuz yargılanırken 2 avukat hakkında da yakalama kararı buluyor.
SOMA AİLELERİ DE DURUŞMAYI İZLEDİ
Duruşmayı milletvekilleri, uluslararası heyetler ve tutuklu avukatların davalarını takip ettiği müvekkilleri de izledi. Soma Katliamında yaşamını yitiren madencilerin aileleri, KHK ile ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen, Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan, Hasan Ferit Gedik’in annesi, HDP milletvekilleri Hüda Kaya, Züleyha Gülüm, Mensur Işık, Oya Ersoy, HDP Milletvekili, Ahmet Şık, TGC Başkanı Turgay Olcayto, CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Ali Haydar Hakverdi, EMEP Genel Başkan Yardımcısı Levent Tüzel, İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, Ankara Barosu Başkanı Hakan Canduran, Diyarbakır Barosu Başkanı Ahmet Özmen, Adana Barosu Başkanı Veli Küçük, Van Barosu Başkanı Murat Timur, Sakarya Barosu Başkanı Zafer Kazan, Dünyada Demokrasi ve İnsan Hakları İçin Avrupalı Hukukçular Birliği (ELDH), Uluslararası Demokrat Hukukçular Birliği (IADL), Savunma Hakları ve Avukatlara Karşı Saldırılar İçin Dünya Gözlem Örgütü (IDHAE), Asya ve Pasifik Avukatlar Konfederasyonu (COLAP), Avrupalı Demokrat Avukatlar (AED), Viyana Barosu, Paris Barosu avukatları ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ümit Biçer’in de aralarında olduğu çok sayıda kişi duruşmayı izledi. Duruşma salonu kapasitesini aşınca aralarında avukatların da bulunduğu birçok kişi ayakta kaldı. Bunun üzerine avukatlar, “güvenlik” amacıyla duruşma salonunda oturan TEM polislerinin çıkarılmasını talep etti. Polislerin çıkmasının ardından duruşma düzeni oluşturularak yargılanan avukatların kimlik tespiti yapıldı.
DAVANIN DURDURULMA TALEBİ REDDEDİLDİ
Kimlik tespitinden sonra Avukat Ayşe Acinikli iddianamenin özetinin okunmasına geçilmeden söz alarak, sanıkların tamamının avukat olduğunu hatırlattı: “Avukatlık Mevzuatı ve uluslararası hukukta savunma dokunulmazlığı açısından verilen haklar var. Soruşturma ve kovuşturma aşamasında uyulması gereken bir takım usuller var ve bu kurallara uyulmadı. Meslektaşların katıldığı basın açıklamaları dahi suçlamaya dönüştürüldü.” Acinikli, Adalet Bakanlığından avukatların yargılanması için soruşturma izni alınmasını, bu süre zarfında durma kararı verilerek tutuklu avukatların tahliyesini talep etti. Ara kararı oluşturan mahkeme, dosyada terör örgütü suçlaması olduğu ve Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan suç olduğunu belirterek talebi reddetti. Duruşmaya SEGBİS sistemi çalışmadığı için 45 dakika ara verildi.
JANDARMA TUTUKLU AVUKATLARA SALDIRDI
duruşma devam ederken avukatlar ile jandarma arasında çıkan tartışmaya, diğer avukatlar tepki gösterdi ve jandarmalar sanıklara ve araya girmeye çalışan vekillere saldırdı. Bu sırada salonda bulunan başkan arbede yaşanınca dışarı çıktı. Jandarma amiri kelepçelerin takılmasını istedi. Bunun üzerine salondan “Devrimci avukatlar onurumuzdur” sloganları yükseldi.
Çevik Kuvvet polisleri duruşma salonunun önünde önlem aldı, bi süre sanık avukatları içeri alınmadı.
'DARBEDİLDİK, TEKMELENDİK'
Tutuklu avukatlardan Aytaç Ünsal söz aldı: “Biz bu duruşmanın devam etmesini istiyoruz. Ama benim düğmem koptu, arkadaşlarımız darbedildi, yerlerde tekmelendi. Sebebi de iki arkadaşımızın birbiriyle selamlaşmak istemesi. Bizim kelepçelenmemiz istedi. Biz buraya derdimizi anlatmaya, savunma yapmaya geldik. Salonun denetimi jandarmada. Jandarmalarca dakikalarca, yerlerde tekmelendik, gözlüklerimiz parçalandı. Şu an burada değiller fakat bize işkence edenlerden biri de jandarma amiydi. Onların kimlik tespitinin yapılmasını istiyoruz. Güvenliği ve düzeni bozan jandarma ekibi.” dedi.
Bu sırada sanık avukatları duruşma salonuna girince mahkeme başkanı Kadri Alpar avukatlara “Siz niye dışarıdasınız” diye sordu. Avukatlar ise dışarıdaki güvenlik görevlilerince salona alınmadıklarını söyledi. Bunun üzerine mahkeme başkanı Alpar içeri alınmayan tüm avukatların duruşmaya alınması için talimatta bulundu. Mahkeme başkanı Alpar, “Güzel giden bir duruşma düzenimiz vardı kargaşa oldu. Herkes birbirini döverse buranın hali ne olur” diyerek sükunet telkininde bulundu.
Avukat Bahri Belen, “Jandarma görevlileri mevzuat ve talimatınız olmaksızın hareket ettiler. Burada jandarmaya müdahale etmemek için çaresiz kaldık. Lütfen jandarmaya sizin talimatınız olmaksızın bu şekilde müdahalede bulunamayacaklarını hatırlatır mısınız” dedi. Mahkeme başkanı Alpar, jandarmaya lavabo ve tuvalet konusunda gereken düzeni sağlaması konusunda telkinde bulundu.
‘MAHKEME SÜSÜ VERİLMİŞ HALİNİZ VAR’
Duruşmanın öğleden sonraki kısmında tutuklu avukatlar, “Kahrolsun faşizm yaşasın mücadelemiz”, “Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz” sloganlarıyla mahkeme salonuna girdiler. Duruşma tutuklu avukat Selçuk Kozağaçlı’nın savunmasıyla başladı. Kozağaçlı savunmasının büyük bir bölümünü yargı düzeni eleştirisine ayırdı. Silivri’de 1 senendir 12 metre karelik hücrede tutulan Kozağaçlı, yargılandıkları dosya üzerine konuşmayı faydasız bulduğunu söyledi. Dosyanın çok kötü hazırlandığını ifade eden Kozağaçlı, “Dava dosyası’ olduğu yanılsaması yaratılmış. Türk ceza adalet sisteminin sanığı koruyabileceğine inanmıyorum. Bu inancımı tamamen değiştirdim. Mahkemeniz özelinde konuşmuyorum. Ancak mahkeme karşısında bulunduğuma inanmıyorum. Mahkeme değilsiniz. Daha çok mahkeme süsü verilmiş bir haliniz var. Yaptığınız saraylarda 37 tane ağır ceza mahkemesi kuracak kadar metastaz yaptıysa adalet, bu hasar belirtisidir” dedi.
‘AVUKATLIK MESLEĞİ YARGILANIYOR’
Adaletin bir kokuşma içinde olduğunu ifade eden Kozağaçlı, iddianamede “müvekkillerine susma hakkı kullandırtması” gibi mesleki bir faaliyetten suçlandıklarını söyledi. Müvekkillerinin susma hakkı kullanmasının sorumlusunun kendisi olduğunu kaydeden Kozağaçlı, “Müvekkillerim susma hakkı kullandıysa bunun sorumlusu benim. Dosyayı göstermezlerse hiçbir müvekkilime ifade verdirmem. Çünkü doğru düzgün soruşturma yapacaksınız. Müvekkillerin ağzından hile, tehdit ve işkence ile söz alınıyor, itiraf diye yazılıyor. Bizim şahsımızda avukatlık mesleğini yargılıyorsunuz. Burada 5 gün boyunca bu konuşulacak. Yargıçlar avukatlık sevmez. Savcılar hiç sevmez, polisler nefret eder.” diye konuştu.
‘DÜZMECE DELİLLERLE TUTUKLAYAN HAKİMLER ADALET YOK DİYE AĞLIYOR’
Öğleden önce duruşma salonunda bulunan TEM Şube polislerinden ikisinin gözaltında tutulduğu sırada kendisini yere yatırıp zorla parmak izi aldıklarını anlatan Kozağaçlı, “64 kere yurt dışına çıktım. 200’ün üzerinde kez parmak izi verdim. Köprünün altından kaçırdılar beni. Ne işinize yarayacak benim parmak izim?” diye sordu. Kozağaçlı, “Avukat hakikat ilişkisi, haysiyet ilişkisidir. Bizler bir şey yaptığımız/yapmadığımız için değil, bir şey olduğumuz/olmadığımız için yargılanıyoruz. İstanbul 18 Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki delillerden başka bir delil yok. Savcı o dosyaya çok heveslenmiş ancak o dosyayı hazırlayanlar evrakta sahtecilikten tutuklandı. Savcıya da söyledim heveslenme onlar benim yanımda yatıyor dedim.
Beni daha önce sahte düzmece evraklarla beni 14 ay hapse mahkum edenlerle aynı koridordayım Silivri’de. Her gün, ‘adalet yok, hukuk yok’ diye ağlıyorlar. Siyasi dava avukatı olarak devletin yanına geçmemizi mi istiyorsunuz? Müvekkillerin emniyette dövülmelerine ses çıkarmayalım mı? Meslek hayatım boyunca 500 tane yasa dışı örgüt üyesine seni ben buradayken dövemezler dedim. Ben buradayken sana bir şeyler imzalayamazlar dedim. Bu kişiler devlete zarar vermiş midir bilmiyorum avukatım ben işimi yapıyorum. Sizin tahliye ettiğiniz katiller adam öldürdüğünde eyvah biz ne yaptık çıkarmasaydık keşke yatıyordu ne güzel diyor musunuz?” dedi.
‘VAROŞ MAHKEMELER’
“Örgüt üyesine benzetmenizi anlarım ama üyelikle suçlamanızı anlamam çünkü bu siyasi ceza avukatlığı yapılamaz demektir.” diyen Kozağaçlı şöyle devam etti: “Bir madende 301 kişi ölürse o gün bugündür bedel almaksızın bütün gücümle mücadele ettim. 4 yıldır omuz omuza dövüşüyoruz. Utanmadan bu avukat kendini meşru göstermek için bu işleri yapıyor diyor savcı. Bu varoş bir yargılama. Bizim de hak ettiğimiz bu çünkü gecekondularda yaşayan halkın avukatlığını yapıyoruz. Bir mahkeme başkanı parlamento dokunulmazlığını kaldırdı. Bir mahkeme AYM kararını uygulamadı. Böyle avangard kararların sebebi böyle varoş mahkemeler olmanız. Federal bir hukuk yok.”
‘REİNA KATLİAMCISININ AVUKATININ ADI BİLİNMİYOR’
Kozağaçlı savunmasını şu şekilde tamamladı: “Kaldığım cezaevinde 50 kişiyi öldürmüş Reina katliamcısı yatıyor. Avukatının adı bilinmiyor. Benim yaptığım şeylerin hepsini o da yapıyor. İhbar için söylemiyorum bunu. Müvekkillerimin kriminal şiddet uygulamadığını düşünüyorum. Devleti korkutan şey DHKP-C'nin silahları değil, DHKP-C'nin avukatlığını yaptığım. Siyasi dava avukatlığı yaptığımız için değil onurlu avukatlık yaptığımız için 3 yılda bir topluyorlar bizi. Şahsınıza değil ancak sisteminize güvenmiyorum. Vereceğiniz en uzun tutukluluğa tahammül gösteririm. Bugüne kadar yetiştirdiğim stajyerlerin yüzde 1'i söylediğimi yaparsa bizim geleneğimiz bitmez. Asla yılmayız. Umarım sizler için hayat daha iyi olur. Güvensiz görünüyor adalet sistemi. Kolluktan mahkeme başkanına kadar endişeli görünüyor. Endişelenecek çok şeyimiz var o yüzden adalet sistemine yapılanı unutturmayız.”
JANDARMALAR TUTUKLU AVUKATLARI DARBETTİ
Kozağaçlı savunmasını tamamladıktan sonra SEGBİS kaydının yenilenmesi için duruşmaya ara verildi. Tutuksuz avukat Ezgi Çakır, tutuklu meslektaşlarıyla konuştuğu sırada asker müdahale etti. Tartışma sırasında asker Çakır’ı itince diğer tutuklu avukatlar tepki gösterdi. Jandarmalar sanıkları ve araya girmeye çalışan vekilleri darbetti. Jandarma amiri bağırarak tutuklu avukatlara kelepçelerin takılması emrini verdi. Bunun üzerine salondan “Devrimci avukatlar onurumuzdur” sloganları yükseldi. Öte yandan 10 dakikalık kayıt yenileme sırasında salondan çıkan avukatlar güvenlik görevlilerince salona alınmadı.
'TEKMELENDİK, YUMRUK YEDİK, GÖZLÜKLERİMİZ PARÇALANDI’
Mahkeme heyeti salona girdiğinde tutuklu avukatlardan Aytaç Ünsal söz aldı: “Biz bu duruşmanın devam etmesini istiyoruz. Ama benim düğmem koptu, arkadaşlarımız darbedildi, yerlerde tekmelendi. Sebebi de iki arkadaşımızın birbiriyle selamlaşmak istemesi. Bizim kelepçelenmemiz istedi. Biz buraya derdimizi anlatmaya, savunma yapmaya geldik. Salonun denetimi jandarmada. Jandarmalarca dakikalarca, yerlerde tekmelendik, gözlüklerimiz parçalandı. Şu an burada değiller fakat bize işkence edenlerden biri de jandarma amiydi. Onların kimlik tespitinin yapılmasını istiyoruz. Güvenliği ve düzeni bozan jandarma ekibi.” dedi.
‘JANDARMA GÖREVLİLERİ MEVZUAT DIŞI DAVRANDI’
Bu sırada sanık avukatları duruşma salonuna girince mahkeme başkanı Kadri Alpar avukatlara “Siz niye dışarıdasınız” diye sordu. Avukatlar ise dışarıdaki güvenlik görevlilerince salona alınmadıklarını söyledi. Bunun üzerine mahkeme başkanı Alpar içeri alınmayan tüm avukatların duruşmaya alınması için talimatta bulundu. Mahkeme başkanı Alpar, “Güzel giden bir duruşma düzenimiz vardı kargaşa oldu. Herkes birbirini döverse buranın hali ne olur” diyerek sükunet telkininde bulundu. Avukat Bahri Belen, “Jandarma görevlileri mevzuat ve talimatınız olmaksızın hareket ettiler. Burada jandarmaya müdahale etmemek için çaresiz kaldık. Lütfen jandarmaya sizin talimatınız olmaksızın bu şekilde müdahalede bulunamayacaklarını hatırlatır mısınız” dedi. Mahkeme başkanı Alpar, jandarmaya lavabo ve tuvalet konusunda gereken düzeni sağlaması konusunda telkinde bulundu.
‘AVUKATLIK YAPMAK DİYE SUÇ MU VAR’
Daha sonra tutuklu avukatlardan Ahmet Mandacı’nın savunmasına geçildi. Mandacı, soruşturma dosyasındaki tanık Berk Ercan ile ilgili haber yaptığı için 2 yıl 3 ay hapis cezası alan Cumhuriyet Gazetesi muhabiri Canan Coşkun nezdinde mesleğini onurluca yapan tüm gazetecileri selamladı. Mandacı “Biz de mesleğimizi onurluca yaptığımız için hapishanedeyiz.” dedi. İktidarın kendi polisini ve sermayesini yarattığı gibi kendi avukatını da yaratmak istediğini savundu. İktidarın avukatı kalıbına girmedikleri için hedef olduklarını kaydeden Mandacı, “Kolluğun makul şüphe nedeniyle işlem yaptığı kişilerin yüzde 87’si beraat ediyor. Savcılığın yaptığı işlem sonucu yaratılan algı neyse kişinin aldığı ceza odur. Bu adli suçlarda böyledir ancak siyasi suçlarda işlemez. Bu istatistiklerle kimse kolluğa güvenmemizi bekleyemez. Operasyonda evim basıldığında narkotik yelekli polisler vardı. Komşum terör olsun da uyuşturucu olmasın, dedi. Çünkü herkes Atilla Taş dahi terör suçlusu. Terör suçlaması artık laçkalaştı. Gerçek bir ceza yargılaması suçun bireyselliğine, eşitliğe dayanır. Siz büroda çalışanı, staj yapanı, büroya selam vereni tutukladınız. 20 kişi için tek kişinin ‘Bu büroda avukatlık yapar.’ beyanıyla dava açtınız. İddianame tamamen soyut iddialara dayanıyor. Örgüt avukatı olsak ne olur? Avukatlık yapmakla örgüt üyesi olunmaz. Avukatlık yapmak diye bir suç mu var?” diye konuştu.
Mandacı’nın savunmasının ardından duruşmaya ara veren mahkeme heyeti, duruşmayı yarına erteledi.