Leyla Gencer’in odasında
Özlem Ertan, Leyla Gencer anısına Borusan Müzik Evi’nde açılan sergiyi yazdı: 'Leyla Gencer’in odasında saygıyla yürüyeceksiniz.'
![Leyla Gencer’in odasında](https://www.evrensel.net/upload/dosya/118349.jpg)
Fotoğraf: Musa Alcan/AA
İLGİLİ HABERLER
![Leyla Gencer, vefatının 10. yılında 'Requiem' ile anılacak](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/108786.jpg)
Leyla Gencer, vefatının 10. yılında 'Requiem' ile anılacak
Özlem ERTAN
İstiklal Caddesi üzerindeki Borusan Müzik Evi’ne uğradığınızda, yıllar öncesinden gelen bir soprano ses sizi karşılayacak. Kapıda şöyle bir durup sese kulak kabartacaksınız. Sonra da o koyu ve duygulu sesin peşinden içeri gireceksiniz. Borusan Müzik Evi’nin alt katına yerleştirilmiş bir odada, Leyla Gencer’in odasında saygıyla yürüyeceksiniz.
Türkiye’de doğup büyüyen, eğitim alan ve sonrasında gittiği İtalya’da, opera alanında unutulmaz başarılar kazanan Soprano Leyla Gencer’in oturduğu koltuğa, okuduğu kitaplara, dokunduğu sehpaya, giydiği kıyafetlere, çaldığı piyanoya bakarken geçmişin loş tünelinde gezineceksiniz. Bu sırada Leyla Gencer, İtalyan Besteci Giuseppe Verdi’nin ‘Aida’ operasından Aida’nın aryasını söyleyecek. Sesi, sergi salonuna yerleştirilmiş hoparlörlerden çıkıp içinize ferahlık verecek.
On yıl önce, 2008’in mayıs ayında kaybettiğimiz Leyla Gencer’in eşyalarının yerleştirildiği sergi salonunda yürürken, gerçekten onun odasında olduğunuzu hissedeceksiniz. Elinin değdiği onlarca nesnenin arasındaysanız, sesi kulaklarınıza dokunuyorsa ve duvara monte edilmiş ekranlarda onun görüntüleri varsa böyle hissetmeniz normal değil mi?
BİR PRİMADONNANIN HAYATI
Fotoğraf: Musa Alcan/AA
20’nci yüzyılın en büyük sopranolarından, primadonnalarından Leyla Gencer’i daha yakından tanımak, onun opera ve müzikle dolu yaşamına nüfuz edebilmek için ‘Leyla Gencer: Primadonna ve Yalnızlık’ sergisini ziyaret etmelisiniz. 10 Ekim’e kadar, pazar hariç her gün 10.00-18.00 arasında Leyla Gencer’in eşyalarının arasında dolaşabilir, yaşam öyküsünü fotoğrafları eşliğinde ekranda okuyabilir, onunla yapılmış röportajlara göz atabilirsiniz.
Küratörlüğünü Opera Rejisörü Prof. Yekta Kara’nın yaptığı, İKSV tarafından Borusan Sanat’ın katkılarıyla hazırlanan serginin 10 Eylül’deki açılışında, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı ile Prof. Yekta Kara, Leyla Gencer’in duvara yerleştirilmiş fotoğrafının altında konuştular. Diğer misafirleri bilmem, ama ben konuşmaları dinlerken büyük sopranonun koyu kahverengi gözlerine dalıp gittim.
Yekta Kara, Leyla Gencer’in ne kadar çalışkan, işine aşık ve araştırmacı bir sanatçı olduğundan bahsetti. Tabii ki öyleydi. Öyle olmasa Maria Callas, Joan Sutherland gibi sopranoların sahnede olduğu bir dönemde onların arasından sıyrılıp dünya çapında bir isim olabilir miydi?
BEKTAŞİ BABA, POLONYALI ANNE
Fotoğraf: Musa Alcan/AA
1928 yılında İstanbul’da, Bektaşi bir babayla Polonyalı bir annenin kızı olarak doğan Gencer’i dünyanın en önemli opera sahnelerine taşıyan azmi, yeteneği, mesleğine duyduğu aşk ve durmak bilmeden çalışması olmuştu. 1950’li yılların başında, Ankara Operasında Pietro Mascagni’nin ‘Cavalleria Rusticana’ ve Giacomo Puccini’nin ‘Tosca’ operalarında başrol oynayan sanatçının 1953 yılında, İtalya ile Türkiye arasındaki kültür anlaşmasına dayanarak RAI radyosunda verdiği konser, İtalya’daki sanatseverlerin onunla ilk karşılaşmasıydı. Sonrası, kentler hatta ülkeler aşan bir nehrin, karşısına dikilen en güç engelleri aşarak yatağında akması gibiydi. Leyla Gencer 1950’li, 60’lı yılların Avrupa’sında üstelik de karşısında Maria Callas ve Joan Sutherland gibi rakipler varken, La Scala, La Fenice gibi en önemli sahnelerde başrol oynadı ve 20’nci yüzyılın en önemli primadonnalarından biri olarak hafızalara kazındı.
Leyla Gencer’in opera sanatına en önemli katkılarından biri de bestelendikleri dönemde oynanan, ancak sonra unutulan operaları, tozlu raflardan çekip alarak repertuvara kazandırması olmuştu. Gaetano Donizetti’nin ‘Roberto Devereux’, Giuseppe Verdi’nin ‘Jerusalem’ ve ‘La Battaglia di Legnano’, Gioacchino Rossini’nin ‘Elisabetta Regina d’Inghilterra’ adlı eserleri yüzlerce yıl süren bir unutuluş döneminin ardından Leyla Gencer’in yorumuyla yeniden doğdu.
Oynadığı karakterlere sadece sesiyle değil, yorumu ve oyun gücüyle de hayat veren Leyla Gencer, yetmişten fazla operada başrol oynadı.
ADANMIŞLIK VE YALNIZLIK
Fotoğraf: Özlem Ertan/EVRENSEL
Bu başarıların bir bedeli olacaktı elbette. Leyla Gencer de bedeller ödedi, fedakarlıkta bulundu. Uzun süreler çok sevdiği eşinden ayrı kaldı, onu müzikten uzaklaştırır düşüncesiyle çocuk sahibi olmadı. Sürekli araştırdı, okudu, çalıştı, söyledi. Solistlik kariyerini sonlandırdıktan sonra genç opera sanatçılarını eğitti, onlara bilgilerini, tecrübelerini aktardı.
Onunki operaya, sanata adanmış bir ömürdü. Leyla Gencer’in onuncu ölüm yıl dönümü için hazırlanan sergi, onunla ilgili tek etkinlik değil. Leyla Gencer Şan Yarışması’nın dokuzuncusu 23–28 Eylül arasında İstanbul’da düzenleyecek. Sene sonunda ise senaryosunu, ‘Tutkunun Romanı’ adıyla Leyla Gencer’in biyografisini kaleme alan Gazeteci-Yazar Zeynep Oral’ın yazdığı Leyla Gencer belgeselini izleyeceğiz.
Evrensel'i Takip Et