Ankara Katliamı 3. yılında: 'Devletin unutma duvarını yıkmalıyız'
10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği, Ankara Katliamı'nın 3. yılında 'Bellek Yüzleşme ve İyileşme' paneli düzenledi.
Fotoğraf: Evrensel
10 Ekim Ankara Katliamı'nın 3. Yılında “Bellek Yüzleşme ve İyileşme” paneli yapıldı. 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği'nin düzenlediği etkinlikte hesaplaşma, politik şiddet, yüzleşme ve hafıza mekanları ele alındı. Tüm-Bel Sen Genel Merkezi'nin toplantı salonunda yapılan etkinlikte, bir araya gelerek dayanışma içerisinde olmanın önemi belirtilirken hukuksal alanda mücadelenin hesaplaşma açısından gerekliliğine vurgu yapıldı. HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar, Psikolog Banu Yılmaz, gazeteci Gökçer Tahincioğlu ve Kardelen Işık sunumlarıyla katkı sundu. Devletin hesap vermesi gereken durumlarda unutturma duvarı örmeye çalıştığını ifade eden Gökçer Tahincioğlu, “Bu duvarı yıkmaya çalışan insanların mücadelesini vermeliyiz”dedi.HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar, geçmişle hesaplaşmanın hukuksal zemini üzerine konuşurken, dünyada yaşanan savaşlar üzerinden hesaplaşma pratiklerini aktardı. Büyük savaşlar sonrasında şiddet olaylarını unutma eğilimine giren devletlerin 2. Dünya Savaşı'ndan sonra bunu başaramadığını söyleyen Sancar, “1945'ten sonra vahşetlerin üzeri örtülemeyince savaş suçlarının yargılamasında anlaşmaya varıldı. Bu kez de kimin yargılanacağı söz konusu oldu”dedi.
68 Hareketi ile birlikte savaş suçlarında bir hesaplaşama ve yargılama kültürünün oluştuğunu ifade eden Sancar, küresel düzeyde bir hatırlatma hareketinin yaygınlaştığını söyledi. Sancar, savaş suçlarında Arjantin ve Şili'den de örnek vererek “Bir daha asla” başlığıyla devletin komisyonlar kurarak hesaplaşma yöntemine girdiğini ve bugün hala yargılamaların devam ettiğini belirtti. Plaza Mayo ve cumartesi annelerinin mücadelesini de hatırlatan Sancar, 10 Ekim Davası için de hukuk mücadelesinin uzun soluklu olacağına ve kısa sürede sonuç alınamayacağına dikkat çekti.
HESAPLAŞMANIN İKİ ÖNEMLİ İŞLEVİ
Hesaplaşma ve hatırlatma çabalarının hukuk mücadelesinin bir parçası olduğunu da ifade eden Sancar, her davada bir araya gelmenin ve sanıkların takip edilmesinin son derece önemli olduğunu söyledi. Hesaplaşmanın iki önemli işlevinden bahseden Sancar. “Birincisi, 'Bir daha asla' şiarını mümkün olduğunca harekete geçirip duyarlılık yaratmak ve faillere bu tür suçlarda er ya da geç kurtuluşun mümkün olmadığı duygusunu vermek. İkincisi, ciddi bir yargılama sürecini zorlamak, acıya saygı duymak, yaşanan acının kamusal konuma gelmesine olanak sağlamak”dedi.
'HUKUK MÜCADELESİ İYİLEŞMENİN BİR PARÇASIDIR'
Mağdurların ve mağdurlarla kendini özdeşleştirme boyutunun aynı zamanda bir iyileşme süreci de olduğuna değinen Sancar, “Hukuk mücadelesi de iyileşme çabasının bir parçasıdır. Bu kolay bir mücadele değil ama dönemi değiştirme mücadelesinin şartlarını yaratma ve değiştirme mücadelesinin kendisidir”şeklinde konuştu.
'10 EKİM'DE GAZETECİLİĞİMİ BİR KENARA BIRAKARAK BAKAKALDIM'
Yüzleşme, yas ve dünya örneklerinden bahseden Gökçer Tahincioğlu, gazeteciliğin travmalarla iç içe bir meslek olduğundan söz ederek, “10 Ekim'de ben de alana yürüyenlerdendim. Bombaların sesi ve alandaki yaşamını yitiren ve arkadaşlarına sahip çıkmaya çalışanlara, gazeteciliğimi bir kenara bırakarak bakakaldığımı hatırlıyorum. Oranın bir parçası haline geldiğimi düşündüm ve kendimi çaresiz hissettim”diye konuştu. 12 Eylül'de çocuğu idam edilen bir annenin sözlerini aktaran Tahincioğlu, “Oğlumu çorabıyla gömdüler, neden öyle yaptılar? dediğini hatırlıyorum”dedi.
'DEVLETİN UNUTMA DUVARINI YIKMALIYIZ'
Devletlerin bu gibi durumlarda unutma duvarı ördüklerini söyleyen Tahincioğlu, “Bu duvara karşı durmadan ellerindeki çekiçlerle duvarı yıkmaya çalışan insanların mücadelesini vermeliyiz. O duvarı yıkmamız lazım. Biz bu duvarı yıkarak, anlatarak, diri tutarak devleti yüzleşme aşamasına getirmenin yolunu bulmalıyız”diye konuştu.
Türkiye'de devletin onar yirmişer yıl arayla davranış değiştirdiğini belirten Tahincioğlu, “Türkiye'de mağduru terörize ve kriminalize etme hali var. Toplum gözünde mağdurlar terörist ilan ediliyor ve meşruiyet kazandırmaya çalışıyorlar”dedi.
Erdoğan'ın dersim Katliamı için özür dilemesine de değinen Tahincioğlu, “Bu nasıl bir özür? Bu özür yeni bir iktidar aracı olarak mı kullanılacak yoksa adalet mücadelesinin sonucunu mu gösterecek? Yakın zamanda gösterilen tavırlar ise bu özürlerle hiç uyuşmuyor. Kürsüden özür dilemeyle, kan parası vermeyle, televizyonlardan söylemeyle mi, davaların mahkemelerin açılmasıyla mı mümkün”sorularını yöneltti.
Burada mağdurların ne yaşadığına bakmak gerektiğini ifade eden Tahincioğlu, “Yas tutmak için beklemek gerekir. Özlem ve öfke, yas tutma halini engeller. Hesap sormak öne geçiyor. Yas için sadece özür dilenmesi gerekmiyor ve hesap sorulması gerekiyor. Bu da yargılamayla oluşuyor. Yargılamaların sabinin değişmesiyle 90'lardaki olayların yargılandığını gördük, fakat tek dertleri görev yerlerini değiştirip oraları başka güçlerle doldurmak amacı güdülüyormuş. İnsanlık suçu kavramlarına, hafıza, adalet, yüzleşme ve mağdurlar açısından yas tutma aşamalarına Türkiye'de neredeyse yol katedemeyip sürekli başa dönülüyor”diye konuştu.
Dünyada da gerçek bir yüzleşme olanağının görüldüğünü ifade eden Tahincioğlu, “Bize yükseltilen duvarlar korkutan yükseltiliyor. Bir aramaya gelip hak arama mücadelelerinin ve insanların hikayelerinin anlatılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum”dedi.
ANA AKIM MEDYA TRAVMAYI ARTTIRIYOR
Klinik psikolog Banu Yılmaz, 10 Ekim Katliamı'ndan dolayı bir araya gelme nedenlerinin kötü ancak iyileşme açısından önemli bir unsur olduğunu söyledi. Politik şiddet olaylarının insan eliyle çıkarıldığını Türkiye'de çok fazla yaşandığını dile getiren Yılmaz, ana akım medyanın ise travmayı arttıran yönüne de değinmek gerektiğini söyleyerek, “10 Ekim, durduk yerde ortaya çıkan bir olay değil. Ayrıca bunlar yaygın insan hakları ihlallerine yol açan olaylar. Bunlarla birlikte ırkçılık, cinsiyetçilik, adaletsizlik hem doğrudan hem de bir gruba yönelik yapısal olarak işleniyor. Bir grubu kontrol altına alma eylemleri olarak da tanımlayabiliriz. Faillerin cezalandırıp yakalanmaması, mağdurların kriminalize edilmesiyle travmanın etkisi de katlanarak artıyor. Bu şekilde ertelenmiş tepkiler, 5 hatta 10 yıl sonra tedavi edilmezse patolojik boyutlarla ortaya çıkabilir. Kaçınmamak, aynı sürece maruz kalan insanlara bir arada olmak ve paylaşmak çok önemli”diye konuştu.
'BARIŞ KÜLTÜRÜNÜN OLUŞMASI İÇİN ÇABA SARF EDİLMELİ'
İyileşme konusunda psikososyal dayanışma ağı ile gönüllü oluşumların olduğunu ancak devlet tarafından bir onarım imkanının sunulmadığını belirten Yılmaz, “Barış kültürünün oluşması için çaba sarf edilmesi gerekiyor. İnsan haklarına katkı ve dayanışma ile onarıcı adaletin sağlanması, yüzleşme, iyileşme süreci devam edebilir. Geçmişe ilişkin iyileşme gerçekleşmezse gelecekte aynı çatışmalar yaşanacaktır.”dedi.
Gazeteci Kardelen Işık ise katliamlarda ve savaş suçlarında hafıza mekanlarının oluşturulmasının önemine dikkat çekerek, iyileşirken anıt müze gibi mekanların insanlara sağaltıcı etkiler yarattığında bahsetti.(Ankara/EVRENSEL)