2018 Türkiye’sinde kız çocukları gününü kutlarken...
11 Ekim, kız çocuklarının gerçeklerinin ortaya konduğu, farkındalığın artırıldığı, direnç, umut ve mücadele günü olmalı.
Fotoğraf: EVRENSEL
Gülsüm CENGİZ
11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü, 2012’den beri tüm dünyada kutlanıyor. Türkiye, Kanada ve Peru’nun girişimiyle; kız çocuklarına karşı ayrımcılığın önlenmesi ve insan haklarından tam olarak yararlanmalarını sağlamak için Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından ilan edilen Dünya Kız Çocukları Günü’nde eşitsizlik ve ayrımcılığa karşı farkındalık yaratmak amaçlanıyor. Kız çocuklarına karşı ayrımcılığın ve şiddetin ortadan kalkması, kız çocuklarının kendilerini etkileyecek kararlara katılımı, kız çocuklarının eğitim görmesi gibi temel insan haklarının sağlanması, hükümetlerin kız çocuklarına yatırım yapması gündeme getiriliyor.
KUTLAMA, SÖZÜN GELİŞİ
Peki, 2018 Türkiye’sinde kız çocukları günü, hangi koşullarda kutlanıyor? Kutlama demek sözün gelişi... Türkiye’nin de girişimiyle ilan edilen kız çocukları gününde, ülkemiz kız çocukları hangi koşullarda yaşıyorlar?
Önce Kars’ta son aylarda kaçırılıp tecavüz edildikten sonra öldürülen minik Leyla ve Sedanur’u anımsıyorum. Sonra, son dönemde sosyal paylaşım sitelerinde sıkça gördüğüm türbanlı bebekleri; Sübyan mektepleri adıyla açılan okul öncesi Kuran kurslarında, uzun giysiler giydirilip türban takılan kız çocuklarını. Sonra, sık sık birilerinin çıkıp 9 yaşındaki kız çocuklarıyla evlenilebileceğini açıklamasını... Zorla evlendirilen ya da aile içinde enseste maruz kalan kız çocuklarını ve hastanelere getirilen gebe kız çocuklarının sayısındaki artışı... Sonra eğitim çağında okuldan alınıp evlendirilen ya da çocuk işçi olarak çalıştırılan kız çocuklarını... Sonra koyun otlatırken havan mermisiyle parçalanan Ceylan’ı, sonra tecavüz edildikten sonra öldürülen Özgecan’ı... Ah, hangi birinden söz etmeli? Sonra, savaş nedeniyle ülkesinden kaçıp Türkiye’ye gelen, sokaklarda çalıştırılan, dilendirilen, para için alınıp satılan Suriyeli kız çocuklarını... Sonra bütün dünyadaki kız çocuklarının durumunu...
Sonra sayılamalarda rakamlarla ifade edilen kız çocuklarının kararan yaşamlarını... Türkiye’de kız çocukları, nüfusun yüzde 29’unu oluşturuyor. Belirlenebilen sayılara göre, son 6 yılda evlenmek zorunda bırakılan kız çocuğu sayısı 232 bin. 2012-2017 yılları arasında 15 yaşından küçük çocuklar tarafından dünyaya getirilen bebek sayısı 2 bin 215. 116 bin 816 bebeğin annesi ise 15-17 yaş arasında. Son 6 senede 18 yaşından küçük çocuklar tarafından dünyaya getirilen bebek sayısı 200 bine yaklaşmış. İlköğretim çağında olup okula gitmeyen / gönderilmeyen kız çocuklarının sayısı, yaşıtları erkek çocuklarının sayısından 600 bin daha fazla...
ATASÖZLERİNDEKİ AYRIMCILIK
Sonra, kız çocuklarının eşitlik, özgürlük ve mutluluk içinde yaşamasına engel olan önyargıları sürdüren din, adet, geleneklerden gelen baskıları anımsıyorum; ayrımcı atasözlerini; “On beşinde kız ya erde gerek ya yerde.”, “Erkeği okutursan kadı, kızı okutursan cadı olur.” Sonra yürek burkan kına türkülerini anımsıyorum; “Ağ elime mor kınalar yaktılar/ kaderim yok gurbet ele sattılar/ on iki yaşımda gelin ettiler/ ağlar ağlar gözyaşımı silerim of of/ Merdivenden indim indim yıkıldım/ mevlam izin verdi yine dikildim/ her çiçekten aldım aldım takındım/ kırmızı gül sende kaldı muradım of of.”
ŞAİRLERİN TANIKLIĞI
Sonra ülkemiz şairlerinin tanıklıklarını anımsıyorum... Andersen, Kibritçi Kız masalını yazalı yüz yılı geçti. O dönemden günümüze sayısız kibritçi kız imgesi çıkıyor karşımıza. Mehmet Emin Yurdakul’un Kibritçi Kız şiirindeki hasta annesine ekmek götürmek için üç kutusu on paraya kibrit satan kız çocuğu bunlardan yalnızca biri:
“Çalışıyor… Çalışmasın, ne yapsın?
Çalışmaktan başka yol yok ki sapsın.
Kendisi için çabalayan kimi var?
Kimi var ki bir ekmeği: “Al ye!...” der;
Bir şey veren ondan da bir şey ister…
Ah yoksulluk, ah babasız çocuklar!..”
‘PATLICAN BİBER KIZARTMAYI ÖĞRENSİN BİRAZ DA’
Sennur Sezer, Yeniden Babaevinde şiirinde eğitimi yarıda kalan, okumasına izin verilmeyen, yazgısı başkaları tarafından belirlenen kız çocuklarına kendi yaşamından süzülen dizelerle ses oluyor:
“Okuduğu yeter” demişler
“patlıcan biber kızartmayı öğrensin biraz da.”
Benim yarınımı konuşmuşlar
Komşuları babamla.”
KAZALARDA ÖLEN MEVSİMLİK İŞÇİ KIZLARI
1980’li yıllarda yazdığım Ak Yazmanın Ağıdı şiirimde, traktör kasalarında taşınırken kazalarda ölen/öldürülen mevsimlik işçi kızları anlatıyorum:
“Yazmasıyım bir kızın
derlenirken menekşeler her bahar
koyup ardına bir çobanın sevdasını
bir çiçek gibi biten
gün doğarken tarlalarda.
-Köyünden çok uzakta-
Yazmasıyım bir kızın
bir kamyonun kasasında
türküsünü söylerken
uçurumdan yuvarlanan
boğulan bir derede
-Köyünden çok uzakta-”
‘ÇOCUK ANNELER’
Tekin Gönenç, Çocuk Anneler şiirinde 15 yaşın altında çocuk doğuran kız çocuklarına ses oluyor:
“on dördünde on beşinde var yok
karnı burnunda çocuk annelerdik
çeşmeyle tarla beşikle kundak arasında
çocuklarıyla birlikte büyüyen”
Şimdi durup düşünüyorum da şiirlerin yazılmasının üstünden yıllar geçmiş; peki değişen ne kız çocuklarının yaşamında? İleriye doğru değişmesi bir yana, birileri Ortaçağ karanlığına geri çekmek istiyor kadın, kız yaşamlarını... O nedenle, 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü’nü kutlama yerine bir farkındalık ve mücadele günü olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Kız çocuklarının gerçeklerinin ortaya konduğu, farkındalığın artırıldığı bir gün; kız çocuklarına uygulanan ayrımcılık ve şiddete karşı, eğitim ve eşit olanakların sağlanması için çabaların birleştirildiği direnç, umut ve mücadele günü... Kız çocuklarının rahat, özgür ve sere serpe büyüyebilmeleri; dünyanın neresinde olursa olsun sokaklarında korkusuzca gezebilmeleri; yaşama umut ve sevinçle bakıp ağız dolusu gülebilmeleri için...