ABD’li Rahip Brunson’ın tahliyesi tartışılıyor
Brunson’ın tahliyesini değerlendiren Prof. Dr. Murat Somer: ‘Gizli tanıklara’ dayanmayan hukuk gerekiyor.
Fotoğraf: Evrensel
Şerif KARATAŞ
İstanbul
ABD’li Rahip Brunson’ın ‘gizli tanıklar’ın ifadelerini geri çekmesiyle birlikte, yargıda ‘gizli tanık’ uygulaması tartışmasını da beraberinde getirdi. Prof. Dr. Murat Somer, “Yargının gerçekten bağımsız ve tarafsız olduğu, liyakat temelli işlediği, kimsenin uzun süre tutuklu yargılanmadığı, kimsenin somut deliller olmaksızın ve 'gizli tanıklara' ve iddialara dayanarak suçlanmadığı bir hukuk sistemi gerekiyor” dedi.
İzmir’de “casus” iddiasıyla tutuklanan ABD’li Rahip Andrew Brunson, 2 yıllık tutukluluğun ardından dördüncü kez çıkarıldığı mahkeme tarafından gizli tanıkların ifadelerinin değişmesi ve cezaevinde yattığı süre göz önüne alınarak tahliye edildi. Brunson ülkesine dönerken, tahliye edilmesiyle birlikte yargıdaki ‘gizli tanık’ uygulaması tartışmasını da beraberinde getirdi.
Koç Üniversitesi Siyaset Bilimleri ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Somer, Brunson’un tahliye edilmesini Evrensel'e değerlendirdi. Brunson, gizli tanıkların verdikleri ifadeleri geri çekmesiyle tahliye edilirken, Türkiye’de başka davalarda benzer durumların yaşanmasına karşın tahliyelerin olmadığını sorduğumuz Murat Somer şu ifadelerle yanıt verdi: “Türkiye’nin içeride ve dışarıda karşılaştığı ağır sorunları aşmasının tek yolu, kuvvetler ayrılığının ve hukuk devletinin yeniden tesis edilmesinden geçiyor. Bu temellerde yöneten bir iktidarın, şeffaf, insana saygılı, denetlenebilir ve hesap verebilir bir yönetimin ortaya çıkmasından geçiyor. Yani yargının gerçekten bağımsız ve tarafsız olduğu, liyakat temelli işlediği, kimsenin uzun süre tutuklu yargılanmadığı, kimsenin somut deliller olmaksızın ve gizli tanıklara ve iddialara dayanarak suçlanmadığı bir hukuk sistemi gerekiyor. Adil yargılanma sürecinin herkes için istisnasız olarak savunulması gerekiyor. Ve tabii somut delillerle ve adil yargılama süreçleriyle suç işlediği kanıtlanan suçluların da ceza aldığı bir sistem. Bu bağlamda Türkiye’nin en önemli problemi maalesef bu sonuca yönelik bir programa ve söyleme sahip, inandırıcı ve tutarlı bir siyasal alternatifin henüz ortada olmaması.”
HUKUKA DAYALI VE İLKELİ YÖNETİM TALEP EDİLMELİ
Brunson’un tutuklanmasıyla gerilen ABD - Türkiye ilişkilerin bundan sonrası nasıl bir seyir izleyeceğine ilişkin sorumuza ise Somer şu ifadelerle yanıt verdi: “Hukuk devleti normlarını herkesin inanacağı şekilde uygulayan bir yargıya ve gerçekten bağımsız bir Meclise –2003 yılında iktidara rağmen tezkereyi reddeden TBMM’yi hatırlayalım– dayanan bir yönetim ortaya çıkmadıkça ilişkilerde olacak düzelmeler kısmi ve yanıltıcı olur. Kısa vadeli, manipülasyona ve istismara açık düzelmeler olacaktır. Uluslararası ilişkilerde salt güce ve pazarlığa dayanan bir anlayış ortaya koyarsanız iki ağır sorunla karşılaşırsınız. Birincisi, gücünüzü abartmak ve zayıfladığınız anda –içinde bulunduğumuz ekonomik kriz örneğinde olduğu gibi- istismara açık hale gelmek. İkincisi güç kullanıldığı oranda azalır, dolayısıyla var olan gücünüzü de hızla harcarsınız. Bu durumda en kötüsü tek bir makamı ikna ederek pazarlık yapılabilecek bir ülke imajını kazanmaktır. Burada Trump’ın da hukuka saygılı bir siyasetçi olmadığını, devlet gücüyle kendi itibarını özdeşleştiren bir lider olduğunu, kuracağı uluslararası ilişkilerde demokrasi boyutunun olmadığını vurgulamak gerekiyor. Hem ABD içinde hem de uluslararası ilişkilerde keyfi ve hukuku yok sayan bir yönetim tarzı sergiliyor. Bu konuda ABD’de de toplum ikiye bölünmüş durumda, demokrasi ve hukuk devleti sarsılmış durumda. Ama Trump’ın ve ABD hükümetinin yanlışları Türkiye’deki yanlışları ortadan kaldırmıyor. Tam tersine hukuka dayalı ve ilkeli yönetimi amasız ve fakatsız savunmayı ve talep etmeyi çok daha acil bir gereklilik haline getiriyor.”