17 Eylül 2012 05:41

En zor yanı gurbet, her yerde yabancısın

İnşaat, ekonominin büyüyen sektörlerinden. Büyüyor büyümesine ama inşaat işçilerinin durumu, yaşamları, dertleri, sıkıntıları azalmıyor, aksine çoğalıyor. İşçiler en çok da ölümlü iş kazalarıyla gündeme geliyor. Neredeyse her gün inşaatlardan bir ölüm haberi alıyoruz. Öl&uum

En zor yanı gurbet, her yerde yabancısın
Paylaş
Zeliha Gürel

İnşaat, ekonominin büyüyen sektörlerinden. Büyüyor büyümesine ama inşaat işçilerinin durumu, yaşamları, dertleri, sıkıntıları azalmıyor, aksine çoğalıyor. İşçiler en çok da ölümlü iş kazalarıyla gündeme geliyor. Neredeyse her gün inşaatlardan bir ölüm haberi alıyoruz. Ölümler inşaat işçiliğinin kaderi olarak sunuluyor. Akıllarda kalan son büyük örnekse Esenyurt’ta yaşanan ve 11 işçinin yanarak yaşamını yitirdiği facia.

Kocaeli’nin Körfez ilçesinde Kavanlar İnşaat’ta çalışan, yaşları 20 ile 40 arasında değişen TOKİ işçileriyle beraberiz. Çadırda kalan işçiler arasında evli olan, okuyan, yıllarca çalışan ve yeni başlayan işçiler var. Hepsinin ayrı ayrı sorunları, beklentileri var.

İnşaat işçiliğinin en zor yanını herkes aynı şekilde tarifliyor: “En zor yanı gurbet, her yerde yabancısın”
Murat Yavuz genç bir işçi. Ailesini Adana’da bırakarak gelmiş Kocaeli’ye. Teknik lise mezunu, üniversite okumak istemiş, “Hayat koşulları izin vermedi” diyor. İş dışında zamanlarını nasıl geçirdiklerini sorduğumuzda söyledikleri iki şey var: İnternet ve halı saha maçları. Yavuz, “Pek gezemiyoruz, facebook var, inşaatın yakınlarında saha var, oraya gidiyoruz” diyor.

MASRAFTAN KAÇIYORLAR

Esenyurt’ta çadır yangınında ölen 11 inşaat işçisini soruyoruz. Übeyid Yavuz bunun gibi bir sürü olaya tanık olduklarından bahsediyor: “Konteynerların olması lazım ama pahalı gerekçesiyle çadırlarda kalmak zorunda kalıyoruz. Mecburiyetten kalıyoruz. ‘Beğenmiyorsan çıkaralım’ diyorlar. Çalıştığım bir yerde arkadaşlar yemeklerden şikâyet etti diye işten çıkarıldı. Bizlere adeta ‘ya bu deveyi güdersin ya bu diyardan gidersin’ diyorlar.”

Onun ardından 20 yıllık inşaat işçisi Yusuf Taşer yaşadıkları anlatmaya başlıyor: “Ben sadece iskelet halindeki binada kaldığımı biliyorum. Sadece tuğlası vardı. Parça odunlarla ısınıyorduk. Kaldığımız yerler hem mutfağımız, hem yattığımız yerler oluyor” Kanayan bir yara olan işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini soruyoruz. “Sadece kask takın diyorlar. İşçileri korumaya yeterli değil ki. Geçenlerde bir arkadaşımız vincin halatı koptuğu için ölümden döndü” diyor Taşer.

‘ÇOCUĞUM BANA AMCA DEDİ’

Zübeyid Yavuz inşaat işçiliğine yeni başlamış. Bu meslekte evli olmanın ayrı zorluk getirdiğinden gözleri dolarak bahsediyor: “Çocuklarım yeni okula başladılar ve yanlarında değilim. Bırakıp gelmek çok zor. Bayram izninde 9 gün gittim, yeni doğan çocuğum beni tanımadan geldim”
Übeyid Yavuz kendi çocuklarına çok daha uzak kalmış bir işçi. “İzne gittiğimde çocuğum bana amca dedi” diyerek gurbette olmanın zorluklarından bahsediyor.
Emrah Yavuz ise Ağrı’da okuyan bir üniversite öğrencisi. Yazları inşaatlarda harçlığını çıkarıyor. “Ben 2007’de ilk defa inşaata gittiğimde karar verdim okumaya. Bu şartları gördükten sonra ‘daha fazla çalışmalıyım’ dedim. Arkadaşlarım KPSS’ye hazırlanıyorlar şu an. Ama benim vaktim olmuyor. Gerçi sınavdan umutlu değilim. Her gün bir skandal çıkıyor” diyor Emrah. (Kocaeli/EVRENSEL)


HEM İŞÇİ HEM KÜRT OLMAK

İşçilerin dile getirdiği sorunların başında batı illerinde çalışmak geliyor. Buralarda nereli olduğumuz daha önemli diyor hepsi.
Übeyid Yavuz şunları anlatıyor: “Giresun’a gittik, üç beş gün çalıştıktan sonra hesap numarası istedi şirket. 3 arkadaş gittik bankaya. Kimlikte Van’ı görünce memur ‘buraya nasıl geldiniz, nasıl iş buldunuz’ dedi. Doğu öyle anlatılmış ki çocuklar bile önyargılı. Burada çadırın az ötesinde parkta çocuklar tartışıyorlardı ayırdım. Sonra dediler ‘abi sen nerelisin’, ben de dedim ki ‘nereli olmasam iyidir’. Hepsi ayrı ayrı saydılar; Hakkari, Diyarbakır, Van….”
Yusuf Taşer, “İzmir’in Tire ilçesinde okulun yanına ek bir bina yapıyorduk, bir gün çalıştık. Laf çıkarmışlar. Kürtler gelmiş, evimize bakıyorlar diye. Mahalleli toplandı. Sonra bize dediler, bırakın gidin. Bıraktık işi” diyor. Zübeyid Yavuz ekliyor: “Bizim oralara gelen insanları nasıl ağırlayacağımızı şaşırırız. Kıymet veririz. Ordu’da çalışırken korkudan memleketimizi söyleyemiyorduk.”


BİZİM HAYATIMIZ SİYASET OLMUŞ

Böyle tecrübeleri olan işçilere ülkede olup bitenleri nasıl gördüklerini soruyoruz. Bulundukları yerden ‘nasıl görünüyor gidişat’ diyoruz.
“Doğuya yatırım olmuyor” diyor Yusuf Taşer, “Ama genç nesil bu haksızlığa bizim gibi mecbur olmak istemiyor, hakkını arıyor, farklı anlaşılıyor. Ama hakkını aramak teröristlik değildir” Übeyid Yavuz “Bizim hayatımız siyaset olmuş. Bir lider konuştu mu anlıyoruz yalan mı söylüyor ya da söylemiyor. 10 yıldır var hükümet. Yatırım var mı peki” diye soruyor.
Şenol Eşrefoğlu “Atık ülke öyle bir hal almış ki hangi partili olduğumu soruyorlar işe almadan önce, ona göre muamele oluyor” diyor. Yusuf Taşer “Başbakan sanki kendi ülkesinde sorunlar yok gibi davranıyor. Burada demokrasi yok. Beşar Esad halka zulüm yapıyor diyor. Peki, Uludere’yi kim bombaladı? İnsanlar hakkını arayacak diye korkuyorlar. Açılım dediler ama kendi çıkarlarını gözettiler. Türk halkı da biz de bıkmış durumdayız. Çıkar uğruna bu kana göz yumuyorlar” diyor. İşçiler her şeye rağmen hepimiz kardeşiz demekte inat edeceklerini söyleyerek bitiriyor konuşmayı.

ÖNCEKİ HABER

Hatay'da OHAL tam gaz

SONRAKİ HABER

Türkiye'de yoksulluk artıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa