Emeklilik ve krizin asıl ‘fırsatçıları’
Neval Oğan Balkız 'Ekonomik kurtuluş savaşı' adı altında işçi ve emekçi haklarının gasbedilmesine karşı 'ödemiyoruz' demenin yapısal koşullarını yazdı
Fotoğraf: DHA
Neval Oğan BALKIZ*
“Emeklilikte Yaşa Takılanlar” diye bir tanımlama olmaz! Kanun eliyle yaratılan bir mağduriyet,”sokakta yürürken ayağı takılanlar” der gibi, hayatın doğal akışında gerçekleşen bir olay basitliğine indirgenemez! (Tıpkı “Ataması Yapıl(a)mayan Öğretmenler “ tanımlamasında olduğu gibi.)
Bu durumda olan 6 milyon insan ancak: “Emeklilik hakkı gasbedilmiş olanlar” diye adlandırılabilir! Çünkü bu yurttaşlar; sigortalılığı başladığı tarihte yürürlükte olan kanunda yazılı şartları ( hizmet süresi ve prim gün sayısı) yerine getirmiş ve emekliliği hak etmiş oldukları halde, ilgili kanunun sonradan değiştirilmesi ve belli yaşta olma gibi yeni kıstaslar getirilmesi suretiyle, hakları elinden alınmış duruma düşürülenlerdir!
Bu insanların haklarını talep etmeleri de, “fırsatçılık” değildir. Kişilerin yarınlarından kaygı duymamaları, bu bağlamda istikrarlı bir çalışma ve sosyal yaşam sürdürebilmeleri için gerekli olan “hukuk güvenliği ilkesinin” gereğidir.
Sosyal ve ekonomik hakları yaşama geçirmekle yükümlü, “sosyal hukuk devleti ilkesinin” gereğidir. ( Bu koşullarda hukuk güvenliği, sosyal hukuk devleti ilkelerinden söz etmek, kimilerinde iyi niyetli gülümsemelere neden olabilir! Ancak, hak öznesi bireyler olarak her birimizin, kişi ve yurttaş hakları anlamında, bu ilkeleri her koşulda ısrarla savunmamız, öncelikle insan hakları ve temel özgürlükleri için güvence oluşturma isteminin öncüllerini oluşturmaları nedeniyle, zorunlu ve gereklidir.) Genel olarak sosyal devlet, “herkesin mutluluğu ve toplumun refahı amacıyla, vatandaşların sosyal durumlarıyla ilgilenen ve onlara asgari bir yaşam düzeyi sağlama görevi olan, bunu sosyal adalet ilkelerine göre yerine getirmesi beklenen devleti anlatır.”
ANAYASA MAHKEMESİ’NİN ORTAYA KOYDUĞU SOSYAL DEVLET:
1) İnsan hak ve hürriyetlerine saygı gösteren,
2) Ferdin huzur ve refahını gerçekleştiren ve teminat altına alan,
3) Kişi ile toplum arasında denge kuran, emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen,
4) Özel teşebbüsün güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayan,
5) Çalışanların insanca yaşaması ve çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesi için sosyal, iktisadî ve malî tedbirler alarak çalışanları koruyan,
6) İşsizliği önleyici ve millî gelirin, adalete uygun biçimde dağılmasını sağlayıcı tedbirler alan devlettir.
Anayasanın “Cumhuriyet’in Nitelikleri” başlıklı, Türkiye Cumhuriyeti’nin aynı zamanda “sosyal bir hukuk devleti” olduğunu düzenleyen 2. ve “Devletin Temel Amaç ve Görevleri” başlıklı: “Devletin temel amaç ve görevleri... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” Hükmünü içeren 5. Maddelerinin gereğidir! Ve elbette, Anayasanın “Sosyal Güvenlik Hakkı” başlıklı: “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.” Hükmünü içeren 60. Maddenin gereğidir! Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin 8.10.2003 tarihli , E.2003/67, K.2003/88.numaralı kararında ve daha nice benzerlerinde bu maddelere dayanarak vurguladığı; “devletin bu görevlerini yerine getirme zorunluluğunun” gereğidir!...
SOSYAL GÜVENLİK HAKTIR
“Sosyal Güvenliğin Asgari Normlarına İlişkin” Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 102 sayılı Sözleşmesinin ve Avrupa Konseyi Avrupa Sosyal Şartı hükümlerinin de bir gereğidir! Dolayısıyla,bu durumdaki yurttaşların haklarını vermek, devletin anayasal, yasal ve uluslararası sözleşmelerden kaynaklı ödevi ve görevidir! Burada söz konusu olan, iktidar partisinin programı dahilinde yurttaşlara sağlamayı vadettiği “bir sosyal yardım” da bulunmak değildir. Anayasa’da (ve kanun hükmü niteliği kazanmış uluslararası sözleşmelerde) temel bir insan hakkı ve yurttaşlık hakkı olarak düzenlenmiş olan sosyal güvenlik hakkıdır ve bu hak, ertelenemez, ortadan kaldırılamaz! Bu hakkın gereğini yerine getirmek “milletin sırtına bindirilecek bir yük” değildir, bu milletin bir parçasını oluşturan altı milyon yurttaşın kazanılmış hakkının gereğini yapmaktır. “Ekonomide bir ekonomik kurtuluş savaşı” vermeyi engelleyecek bir koşul değildir! Çünkü bu “ekonomik kurtuluş savaşı”, emekçilerin kazanılmış hakkını ellerinden almak ve ertelemek ile başarıya ulaşacak bir savaş değildir!
BU SAVAŞ VERİLECEK İSE, ÖRNEĞİN:
* Bakanlıklar dururken, halen ne iş yapacakları belirsiz olan, Cumhurbaşkanlığına bağlı dokuz ayrı Politika Kuruluna yapılan, her birine aylık 11 bin 794 lira verilecek olan 76 kişinin atamasının iptal edilmesi ve Cumhurbaşkanlığı bütçesine yıllık maliyeti olan 10 milyon 765 bin TL masraftan dönülmesi;
* Sayıştay’ın Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2017 yılı icraatlarına ilişkin Denetim Raporunda yer alan, Müdürlüğün döner sermaye hesabında oluşan 8 milyon TL tutarındaki zararın nasıl ve kimler tarafından oluşturulduğunun peşine düşülmesi ve sorumluların ortaya çıkarılması;
* Sayıştay Başkanlığı’nın 2017 yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporuna göre, denetlenmiş olan 372 kamu kurumundan, gelir gider hesabının tutulduğu raporu yayınlamamış olan 30’nun (bunlardan 24 Belediye, biri de üniversite) hesap denetiminin yapılmasının ve usulsüzlüklerin giderilmesi, zararların iadesinin sağlanması;
* Bu raporda yer alan ve aralarında Diyanet Vakfı gibi “kar amacı gütmeyen kuruluşlara” 2017 yılında bağış adı altında yapılan 113 milyon 319 bin T L’nin hazineye iadesinin sağlanması;
* Sayıştay Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Denetim Raporunda yer alan , hak sahiplerince aranmayan mevduat hesaplarının usulsüz şekilde zamanaşımına uğratılarak, fonda oluşan 1 milyon 759 bin TL, 66 bin 85 Avro,61 bin 546 ABD Doları zararın peşine düşülmesi ve sorumlulardan hesap sorulmasının sağlanması; Fon personeline KHK ile belirlenen sınırı aşan 417 bin 373 Tl fazla ödemenin geri alınması;
* Milli Eğitim Bakanlığı’nın dersliği ve öğrencisi olmayan Akşam Sanat Okullarına 2017 yılında yapmış olduğu 3 Milyon 62 Bin 623 TL ‘nin nereye gittiğinin peşine düşülmesi;
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu ( 2017’de 3 milyon 181 bin tL) ve diğer kurumların Taşıt Kanunu düzenlemelerine aykırı şekilde edindikleri lüks araçların iadesinin sağlanması ve bedellerinin alınması;
* Aynı şekilde Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün bünyesinde bulunan ve izin belgeleri olmadan usulüne aykırı şekilde başka kurumlara devredilen çok değerli binlerce metrekarelik arsaların peşine düşülmesi ve devirlerin iptalinin sağlanması ;
* Son iki yılda tören, yalnızca temsil, ağırlama, tanıtım harcamalarına 572 bin 673 TL harcayan Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı gibi, diğer bakanlık ve kamu kuruluşlarının bu gibi harcamalarının kısıtlanmasının yapılması ve denetimin sağlanması;
* 2019 yılı bütçesi, bu yıla oranla yüzde 233 oranında arttırılan Cumhurbaşkanlığı Bütçesinde bir tasarruf yapılması;
* Ankara Büyükşehir Yeni Belediye Başkanı ile önceki dönem başkanı arsında yaşanan ve belediyenin hafriyat gelirinin aylık 30 binden 15 milyon’a çıktığı yönündeki beyanat üzerine, gereken soruşturma ve kovuşturmanın yapılarak belediye gelirinde oluşturulan kayıpların belediyeye geri kazandırılmasının sağlanması; ya da
* Hazine Müsteşarlığının altına dayalı kira sertifikalarında yapılan hatalı değerlendirme ile oluşan 1.9 milyon TL’ lik eksik kaydın peşine düşülmesi; veya işsizlikle mücadele kapsamında yürütülen Toplum Yararına Programında bin kişiye usule aykırı şekilde ödenmiş olan 4 milyon 269 bin 233 TL ödemenin iadesinin sağlanması yoluyla gerçekleşebilir!
FATURAYI KRİZİ ÇIKARANLAR ÖDESİN
Ancak; büyük sermayedarların vergi borçları yüzde yüz, yüzde 92 oranlarında silinerek, işsizleri korumak üzere kurulmuş olan İşsizlik Sigortası Fon’un dan 11 milyar TL ‘nin kamu bankaları aracılığı ile kimi şirketlere kaynak aktarılarak, diğer yandan; “Yeni Ekonomik Program” adı altında işçiden, emekçiden zorla kesintiler yapılarak, kıdem tazminatlarına, emeklilik haklarına saldırılarak, sosyal güvenlik harcamaları azaltılarak, özelleştirmeler ile kalan kamu işletmeleri ve taşınmazlar yağmalanarak verileceği iddia edilen bu “ekonomik kurtuluş savaş’ında” halk kesimleri olarak; işsizlik, yoksulluk, enflasyon karşısında yenik durumda olmamak için: “Ödemiyoruz, Faturayı Krizi Çıkaranlar Ödesin” demek gerekir! Başka yol yok...
*Hukukçu/Akademisyen
( Yard.Doç.Dr)