“Topyekûn” bir gençlik
Gençliğin dün hakkı olanı bugün hükümetin lütfu haline getirerek, elinde kalan kazanım adına ne varsa yıkarak ilerliyor.
Görsel: Pixabay
Işıklı vitrinler, şık kıyafetler, mevsimine göre bin bir çeşit ayakkabılar ve daha pek çok türden tüketim maddeleri rafları süslüyor. Bu camekânların üzerinde son zamanlarda bir takım afişler görüyoruz: “enflasyonla topyekûn mücadele: her üründe yüzde %10 indirim!”
Kış yaklaşırken bir bot almaya kalkan ortalama bir öğrenci neredeyse aylık bursundan/kredisinden vazgeçmek zorunda kalıyor. Üniversiteye hazırlanmak için “günde en az 200 soru çöz” diyen okula/dershaneye giden ortalama bir liseli en az 50 TL vermeden bir tane soru bankası alamıyor. Akşam eve giderken yiyecek almak için en ucuzundan olsun diye girilen bir marketten cebindekinin hepsini bırakmadan neredeyse çıkılmıyor… Ekonomik kriz sürecine girilmesi ile yüzde 50 ile yüzde 100 arasında zamlanmış ürünlere göstermelik indirimler “milli birlik” ruhu eşliğinde yerini sefalete, açlığa bırakıyor.
YÜZLERCE YILLIK HİKAYE
Bu “enflasyonla topyekûn mücadele” çağrısı enflasyonun artmasının bizzat sebebi olan, milyonlarca tüketim maddesinin sahibi olan patronlar tarafından yapılıyor. Erdoğan, “kriz yok, psikolojik” açıklamalarına devam ederken “Türkiye’nin yeni bir hikayesi yazılıyor” diyor.
İşçi sınıf ve gençlik açısından bu yazılan “yeni” hikaye, kapitalist toplumun tarihi kadar eski aslında. Dünyadaki, ülkedeki toplam zenginliğin sahibi olanlarının, kendi yüklerini halka yıkmasının yüzlerce yıllık bir hikaye. Gençlik açısından son iki aydır yeni olan bir şey varsa o da çalışma ve yaşam koşullarının giderek daha da kötüleşmesi. Ki bu durum, üniversite öğrencilerini yarı zamanlı işlerde çalışarak okumanın yolunu bulmaya, işçi gençleri “süreç çok kötü ya işsiz kalırsam” korkusuyla patronun dayatmalarına karşı boyun eğmeye zorlayan bir durumu da beraberinde getiriyor.
Ekonomik kriz dalgası yalnızca maddi yaşam koşullarının kötüleşmesiyle gelmiyor. Sosyal kültürel yaşamın sıkışması ile “yanındakinden sana ne, sen kendini kurtar” kültürünün yeniden başka biçimler altında örgütlenmesi ile birleşerek ilerliyor. Gençliğin dün hakkı olanı bugün hükümetin lütfu haline getirerek, elinde kalan kazanım adına ne varsa yıkarak ilerliyor.
Evrim tartışmanın moleküler biyoloji bölümlerinde bile tabu sayıldığı, herhangi bir etkinliğin okul içerisinde örgütlenmesinin tek adamın gölgesi haline gelmiş rektörün keyfine geldiği okulların “makbul olan” sayıldığı günleri de beraberinde getiriyor.
Burjuva medyanın ana haberlerinde, gazete sayfalarında, internet sayfalarında kendine iki satır bile yer bulamayan haberler geliyor ülkenin dört bir yanından; “topyekûn mücadele” için sağlık meslek liseli öğrencilerin staj yaptıkları hastanelerde “hakları” olan ücretsiz yemek hakları kaldırılıyor. Çünkü hastane sahibinin milyar dolarlık servetinin değil, meslek liselinin karın tokluğunun tasarrufa uygun olmasının makbul sayılması isteniyor.
Öğrencilerin mücadele ederek kazandıkları temsilciliklerin seçimlerinin bir cumhurbaşkanlığı direktifi ile durdurulmasının; öğrencilerin “okumak için maddi imkan yaratma” telaşesinde bu kazanımlarının da ortadan kaldırılmasının zemini hazırlanıyor.
En fazla işsizlik oranının yükseköğrenim gençliği içinde olduğu gerçeği, bu işsizlik koşullarını yaratanlarla işsiz olanların “topyekûn mücadele” edebileceği yalanıyla örtülmek isteniyor.
KRİZİ, KRİZİN SAHİPLERİ SIRTLASIN
Ekonominin hiçbir zaman gençliğin yaşam koşullarını gözetmediği gerçeği bu haberlerde kendine yer bulamıyor. Ama kırmızı grafikli, enflasyon tabloları, “topyekûn mücadele” etmeliyiz alt metinleriyle sunuluyor. Oysa bu grafikler gençliği bağlamıyor! Üretilen toplumsal zenginlik gençliğe yarıyor mu ki bu zenginliğin paylaşım kavgası gençliğe yarasın? O grafiklerin sahipleri düşünsün, bu krizi gençlik çıkarmadı ki krizin yükünü gençlik sırtlasın.
Peki, nasıl olacak? Patronlar ve onların temsilcisi tek adam tek parti yönetimi kendi rotalarını Yeni Ekonomik Program olarak açıkladılar. Krizin sebebi olanlar, ağır sonuçları işçi sınıfına ve onun gençliğine ödetmek için çoktan birleşti bile! “Topyekûn seferberlik” kara propagandası altında, daha fazla sömürü politikası temelinde birliklerini koruyorlar. İnşasını sürdürdükleri tek adam tek parti rejimini de sebep oldukları krizin yükünü kendi zenginliklerini koruyarak bizlerden çıkartmak için kullanıyorlar. Demokratik haklarımıza da tek adam yönetimini kullanarak saldırıyorlar.
ADIM ADIM BİRİKTİRMEK...
Şimdi gençliğin de bir rotası olmak zorunda. Şimdi gençlik, “gelecekten tasarruf etmeyeceğiz” diyerek, kendi okulunun, iş yerinin özgün ve somut taleplerinden başlayarak gittikçe genişleyecek birliklerini kurmak, geliştirmek, güçlendirmek aynı zamanda da birleştirmek zorunda.
Bir lisede zorla toplanan bağışa karşı, bir üniversitede yapılan yemekhane zammına karşı, ödenemeyen KYK kredi borçlarına karşı, bir atölyede ücretinin “erimesine” karşı yan yana gelmek, bir yan lisedeki arkadaşına ulaşmak, bir başka fakülteye sıçramak, sitedeki bir diğer atölyedeki arkadaşına gitmek ve adım adım biriktirmek!
Bu adımları kültürel sosyal faaliyetler ile güçlendirmenin, bilim tartışmaları ile beslemenin, enflasyonun nasıl yükseldiğini anlamak için kurulacak okuma gruplarının, “kendini kurtar” dayatmasının yerine “birlikte kurtulacağız” demenin önemi şimdi çok büyük.
Bu büyük dalganın karşısına kararlı ve birlikte hareket eden, durmadan biriktiren “topyekûn” bir gençlik hareketini ilerletmek için mücadele etmekten başka çıkar yol yok.