29 Ekim 2018 00:38

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ve projeleri kimin için umuttur?

Eğitim Sen Eski Genel Eğitim Sekreteri Fevzi Ayber, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'un 'Eğitimin yoğun bakımdan çıkması' açıklamalarını değerlendirdi.

Fotoğraf: Ali Balıkçı/AA

Paylaş

Fevzi AYBER*

'Cumhurbaşkanlığı Sistemi' adı altında inşa edilen ‘tek adam ve tek parti yönetimi’ hükümetinin eğitim bakanlığına getirilen Ziya Selçuk, 23 Ekim 2018 Pazartesi günü “2023 Eğitim Vizyon Belgesi”ni açıkladı. Buna ilişkin olarak, gazetelere haber olmakta ve sürekli yeni yorumlarda bulunmakta. 25 Ekim 2018 günü AA’ya yaptığı açıklamada ise, “Eğitimin yoğun bakımdan çıkması” için bu tür açıklamalarına 24 Kasım günü devam edeceğini söyledi.

Burjuva medyanın ve iktidar yanlısı kalemşörlerin, allayıp pullayarak reklam ettikleri Ziya Selçuk’un son açıklamaları, 2003-2008 dönemi Talim Terbiye Kurulu Başkanı iken söylediklerinden hiçte farklı değildir. 2003’te tartışmaya açılan ve 2004 yılında büyük umutlarla yürürlüğe konulan müfredatın da, hazırlayıcısı (mimarı) ve sunucusu Ziya Selçuk’tu. Büyük iddialarla açıklamıştı o müfredatı da Sayın Bakan. 

BAKANA ÖVGÜLER YENİ DEĞİL

Dönemin burjuva medyası ve gazetelerince, büyük gürültülerle kamuoyuna duyurulmuştu “eğitimde devrim” diye. Söz konusu müfredatı, Eğitim Sen ve bazı akademisyenler dışında eleştiren olmamıştı o günlerde. Muhalefet, sessiz ve çaresiz durumdaydı. Burjuva yazar-çizer çevresi, dönemin iktidar partilileri ve her renkten sermaye örgütleri ise, Ziya Selçuk ve müfredatına büyük övgüler diziyorlardı. 

Son açıklamasında ise, “Bakanlığa geldiğim gün büyük beklentiler oluştu” diyor Sayın Bakan. Doğrudur. O dönemde de aynı beklentiler oluşmuştu. Burjuvazi, yeni kapitalist politikaların, ülkemizin eğitim alanında da egemen olması için hızlı bir pratiğe ihtiyaç duyuyordu. AKP iktidarının ilk yıllarında, yeni kapitalist (neo-liberal) eğitim politikalarının müfredatında en etkili isim Ziya Selçuk olmuştu. O dönemin eğitim temalı tartışmalarına bakıldığında görülecektir ki; hem özelleştirmeci-piyasacı eğitime hız verildi hem de “Kemalist/Atatürkçü” izler taşıyan “laik-bilimsel” içerikler tasfiye edilerek “kindar ve dindar bir nesil” yetiştirmeye zemin oluşturacak politikalar müfredatın ruhunda örtülü durumdaydı.

BİREYCİ, DİNDAR VE GELENEKÇİ EĞİTİM

Eğitim Sen adına kendisiyle yaptığımız görüşmelerde ve TBMM Eğitim Komisyonu toplantılarında yaptığımız tartışmalarda, hazırladığı müfredatı, “bayrak direği” üzerinden tasvir ediyordu Ziya Selçuk. Ona göre, müfredatın varmak istediği hedefte; “Direğin hiç esnemeyen en alt kısmı ile okul öncesi ve ilköğretimi, az esnek orta kısmı ile orta öğretimi, en esnek üst kısmı ile yüksek öğretimi” tarifliyordu. Direğin en altında sarsılmayan temellere sahip bireyci, dindar ve gelenekçi eğitimle buluşan çocuklar, orta öğretimde kontrol altında tutulacak bir liseli gençlik, yüksek öğretimde ise hiçbir tartışma ve etkiden değişmeyecek duruma gelmiş yüksek öğrenim gençliğiydi hedeflenen.

Sonrasında her değişen bakan tarafından, bu hedeflere en hızlı ulaşmak hırsıyla büyük bir yıkım gerçekleştirildi eğitim alanında. Eğitim kurumları, bir karmaşa ve düğümler yumağına dönüştürüldü. Ama, egemen sınıfların çıkarları ve ırkçı-gerici çevrelerin beklentileri açısından epeyce mesafe de alındı elbette. Bir dönemin nesli, bir hortumun türbülansında yok edildi adeta. Eğitim, içinden çıkılmaz bir hal aldı. Yerine inşa ettikleri model, dikişleri tutmaz bir giysiye benzedi. Dindar ve kindar nesile de tam ulaşılamadı, eski müfredatların içeriğinin tortuları da varlığını sürdürmeye devam etti. 

OKULLAR ADETA MEDRESELERE DÖNÜŞTÜ

2002 ve sonrası nesil, bu politikaların en büyük kaybedeni oldu. Laik ve bilimsel eğitim talebinin üzerine, cemaat ve tarikat vakıflarının istismarcı-gerici kara bulutları çöktü. Evrim karşıtı Adnan Oktarcılar, adı her türlü istismarla dava konusu olmuş Ensarcılar, kentlerin rant alanlarının peşkeş çekildiği Türgevciler palazlandı. Okullar, din eğitimi veren medreselere dönüştürüldü adeta. Zorunlu din eğitimi çeşitlendirilerek, bütün okullar imam hatipleştirildi. 

Anadilinde eğitim talebi, ırkçı-şoven asimilasyon ve baskılar ile yüz yüze kaldı aynı dönemde. Tüzüğünde anadilde eğitim var diye, Eğitim Sen hakkında kapatma davaları açıldı üst üste. 

İş güvencesini ortadan kaldıracak çalışma sistemi yaygınlaştı. Öğretmen yetiştirme ve istihdamında niteliğin yerine biçimcilik, yetkinlik ve liyakatın yerine ise yandaşlık egemen oldu. Ücretli ve sözleşmeli öğretmenlerin sayısı hızla arttı. Kamu okulları, yoksunluklarla boğuşur hale getirildi.

EĞİTİM BÜTÜNÜYLE PARALI OLDU

Hakkını yememek gerekir Sayın Ziya Selçuk’un. O müfredat ile birlikte zaten var olan özelleştirme hamleleri hızlandırıldı, eğitim hizmeti kamusal alandan çıkarılarak kapitalist sermayenin çıkarlarına kurban edildi. Eğitim hizmetleri bütünüyle paralı hale getirildi, insanı merkeze alan eğitim anlayışından uzak bir eğitim politikası egemen oldu. Okullar ticarethaneye, öğrenciler ve veliler müşteriye dönüştürüldü. Şimdi yeniden bir hamle yapılıyor. ‘Bugün düşündük, yarın şu değişikliği yapıyoruz’ demeyeceğiz diyor Ziya Selçuk, 2023 Vizyonunu anlatırken.”Biz şu kadar sene içinde olgunlaşacak bir fidandan bahsediyoruz” diyor. 2004 Müfredatının hedeflerini, “bayrak direği”  benzetmesiyle tariflediği gibi... Çocuklarımız ve gençlerimizin geleceklerini bir kez daha karartmak üzerine inşa edilecek projeler ile yeniden bir umut yaratmaya çalışıyor kendince.

Bu kez üç yıllık süre koyuyor. Ama umut vaat etmediğini de, “süprizler beklemeyin” diyerek belirtiyor. Üstelik hedeflerin tutturulmaması endişesiyle “gözünü uyku tutmuyor ”muş !... O da biliyor, yüz yıllık yamalı bohçanın üç yılda ipek kumaşa dönüşmeyeceğini. O da biliyor, imaj tazeleme hamlelerine rağmen AKP iktidarlarının eğitim alanındaki başarısızlıklarının üstesinden gelinemeyeceğini. Kendi söylemi ile; “yoğun bakımdan çıkmaya” çalışan bir eğitim sistemini “rayına oturtmak”, üç yıllık ‘Ziya Selçuk-2023 Vizyonu’ ile de mümkün olmayacaktır. 

Oysa; uluslar arası hizmet tekelleri, onların ülkemizdeki işbirlikçileri, AKP iktidarının propaganda tezgahı medya ve basın çevreleri açısından büyük umutlar pompalanıyor. Ziya Selçuk’un yaptığı son açıklamaların içeriği ve “2023 Vizyon Belgesi” iyice incelendiğinde kuşkular şimdiden olgunlaşmaya başlamıştır. Hamasetten öteye geçmeyen, sorun tarif edici ve hayali çözümlerle pompalanan reklamcı çıkışlar propagandadan öteye geçmiyor. 

*Eğitim Sen Eski Genel Eğitim Sekreteri

ÖNCEKİ HABER

Cezaevindeki Sise Bingöl çocuklarının adını dahi hatırlayamıyor

SONRAKİ HABER

Çağ Üniversitesi öğrencileri: Zamlarla başa çıkamıyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa