04 Kasım 2018 00:35

Suruçluların gerçek hikâyesi…

Hâlâ karanlıkta kalan olaylarıyla anılan bir kasabadan Suruç’tan bahsedeceğim. Daha doğrusu Suruç’un gösterilmeyen, anlatılmayan yönünden…

Fotoğraf: Adnan Gerger

Paylaş

Adnan GERGER

Size bu Pazar yazısında ünü cinayetleriyle kanlı karanlık eylemleriyle ülke sınırlarını aşmış bir kasabadan söz edeceğim. Daha doğrusu o kasabanın bilinmeyen yüzünden. Hâlâ karanlıkta kalan olaylarıyla anılan bir kasabadan Suruç’tan bahsedeceğim. Daha doğrusu Suruç’un gösterilmeyen, anlatılmayan yönünden… Evet, ne yazık ki Suruç denilince insanın aklına neler geliyor neler, maalesef… Akla ilk gelen de o menfur eylem. Gerçekten kim nasıl unutabilir ki, 20 Temmuz 2015 tarihinde Amara Kültür Merkezi önündeki patlamayı? Kobani’yi yeniden inşa etmek için Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’na (SGDF)  üye bir grubun Suruç’ta basın açıklaması yaptığı sırada canlı bombanın neden olduğu vahşi ve kanlı eylem sonrasında 32 genç yaşamını yitirdiğini ve 100’den fazla kişinin yaralandığını kim nasıl unutabilir ki? Katliamda yaşamını yitiren gençlerin insanca dayanışma örneği sergilemeye geldikleri,Kobani’de kütüphane, kreş, park ve hatıra ormanı yapacakları hatırlarda… Gençler Suruç’a gelirken oyuncak, çocuk bezi, müzik aletleri ve temizlik malzemeleri topladıkları ve dağıtacakları da… Bir diğer olay… O da hafızalarda çok canlı. AKP Milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın seçim kampanyası sırasında karıştığı ve sonrasında cinayetlerle sonuçlanan olay, daha dün gibi hatırlarda… Ayrıntıları vicdan sızlatan, yürek yakan ama hâlâ açıklama bekleyen olaydır o da… Hani Demokratik Bölgeler Partisi’sinin eski yöneticilerinden Esvet Şenyaşar ve oğulları Adil ile Celal Şenyaşar ile milletvekili Yıldız’ın abisi Mehmet Yıldız’ın yaşamını yitirdiği olay… Daha birçok olay, say say bitmez…

Şimdi diyeceksiniz durup durup dururken bu Pazar günü Suruç da nereden çıktı? Anlatacağım.

Evet, Suruç,feodal ilişkilerin egemen olduğu ve aşiret yaşam biçiminin hüküm sürdüğü bir yer, kim ne derse dersin. Suruç’un kamuoyuna cinayetleriyle, kan davalarıyla, cinayetle sonuçlanan kavgalarıyla ve buna benzeri kötü olaylarıyla yansıdığı da bir gerçek.Dünyanın neresinde olursanız olun, bu tür olaylar yansır. Ve iştebu tür kötü olaylar art arda gelirse ve devamlı yaşanırsa o yer, bu olaylarla anılır. Bu kaçınılmaz. Ancak Suruç’un bir başka yönü var ki, bunu kimse bilemez. Sırası gelmişken benim de amacım bu ünlü kasabanın iç yüzünü göstermek. Benim babam Kadri Gerger öğretmendi. Yedi kuşak Diyarbakırlı olmasına karşın geldiği Suruç’ta 1980’li yılların ortalarına kadar deyim yerindeyse 40 seneye yakın öğretmenlik yaptı. Suruç’ta babamı herkes “Gerger Hoca” diye tanırdı. Öğretmen yokluğundan babam lisede Din derslerine de girerdi. Edebiyat öğretmenlerine Divan Edebiyatı’yla ilgili bilgi verirdi, açıklama yapardı. Babamın Suruç’ta öğretmenlik yaptığı yıllarda okutmadığı kimse kalmamıştı. Herkes babamın talebesi gibiydi. Hoş talebesi olmasa da babama herkes “Gerger Hoca” diye hitap eder, saygı gösterirdi. Söylediklerini dinlerlerdi. Sözünden çıkmazlardı. Ne zaman bir olay duyarsam, babamı hatırlarım. Birçok olumsuz olayı , olabilecek önceden önlemişti. Ben de orada büyüdüm. Liseyi bitirdim ve fakülteyi kazanınca ayrılış o ayrılış. O yıllarda Suruç bir entelektüel bilincin yaygın olduğu bir kasabaydı. Bir yandan feodal ilişkilerin varlığı, diğer yandan bu feodal yapıya karşı çıkan, gençlerin müthiş kitap okuma isteği ve bilinçli tavırları bir paradoks oluşturuyordu. Kahvehaneler, politik ve siyasi konular dahil sanat, edebiyat, felsefe. sinemagibi konularda teorik anlamda entelektüel tartışmaların yapıldığı yerlerdi. Sadece gençler değil, aşiret yapılanması içerisinde sözü geçenler, yüksekokulları bitirip de memleketinde hizmet vermek için geri dönen ve bürokrat olarak atanan Suruçlularda kitap okuma oranı çok yüksekti. Benim ilk entelektüel bilincimi işte bu lise sıralarında edindim. Çok kitap okuyorduk. Hatta bu okumalarımız, bize birçok ders öğretmensizlikten boş geçse de liseyi bitirdikten sonra üniversiteleri kazanmamızı sağlıyordu. Düşünün sistemi…Geometri, Fizik, Kimya gibi ana dersleri genelde boş geçen bir liseden mezun olan çocuk Ankara, İstanbul gibi kentlerde kolejlerden ve Fen Liseleri’nden mezun olanlarla aynı koşullarda aynı sorularla sınava girerdik. Gerçi eğitim sistemimizdeki buna benzer yanlışlıklar giderilmiş değil. Neyse, konumuz bu değil…

Şimdi sıra bu yazının yazılmasının asıl amacını açıklamaya geldi. Arada sırada tek tük birlikte büyüdüğüm arkadaşlarla görüşüyordum ama liseyi bitirdikten sonra neredeyse 50 yıla yakın bir süreden sonra Suruç’tan, Suruç’lu arkadaşlardan koptum. Benim geçen hafta sonu yeni romanım Ses ve Sus için etkinlik düzenlenmişti. Mersin Sokak Kitabevinde imzam vardı. Hayatımın sürprizi orada yaşadım. Suruçlu ilkokuldan liseye kadar birlikte okuduğum çocukluk arkadaşlarımın çoğu oradaydı. Fuat Fırtına ile İbrahim Göktaş’ın müthiş bir organizasyonuyla bir araya gelmiştik. Hepimizin saçları beyazlaşmıştı, hepimizin heyecanı lisedeki gibi heyecandı. Çok duygulandım. Evet, o an, onurun, kardeşliğin, arkadaşlığın, vefakârlığın bir belgesi, insanlık tarihine bırakılan bir belgeydi. Siz şimdi bu sözcükleri bir yazarın sözcükleri gibi algılayacaksınız ama biz Suruç’lular bu sözcüklerin anlamını bedel ödeyerek çok daha iyi algılarız ve ona bu anlamı yeniden yükleriz. İşte, bazen bir imza günü imza günü olmaktan çıkar sonsuz zaman olur. O zamanda sonsuzluğu yaratan 50 yıllık arkadaştan öte entelektüel bilincin mimarlarına; yarının düşüncelerine sahip insanlarla kavuşursunuz. Gönenç duyarsınız.

Niye mi anlattım? Bugünlerde siz siz olun Suruçlular gibi dostlarınızın kıymetini bilin, onları arayın, bulun. İnanın güçlü olduğunuzu hissedeceksiniz. İnsanın dostları olduğunda size hiç kimsenin gücünün yetmeyeceğini anlıyorsunuz.

ÖNCEKİ HABER

‘78 yaşındaki Sise Bingöl serbest bırakılsın’

SONRAKİ HABER

Yeni e, 'Bitmeyen Savaş'ı anlatıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa