06 Kasım 2018 00:38

Akademi iktidarların siyasi ihtiyaçlarına göre düzenlendi

37'nci kuruluş yıl dönümünde YÖK'ü, Eğitim Sen İstanbul 6 No'lu Üniversiteler Şubesi Başkanı Görkem Doğan ve Doç. Dr. Yücel Demirer ile konuştuk.

Fotoğraf: Tamer Arda Erşin/EVRENSEL

Paylaş

Eylem NAZLIER
İstanbul

12 Eylül darbesinin üniversitelere denetim altına almak için kurduğu Yüksek Öğretim Kurumu’nun (YÖK) kuruluşunun 37. yıl dönümünde. YÖK, üniversitelerin bilim yuvası olmaktan çıkarılması, ticarileştirileştirilmesi ve sermaye için faaliyet gösteren kurumlar haline dönüştürülmesinde başat görev aldı. Eğitim, sermayenin eline teslim edildi. Eğitimin niteliği düşerken akademide AKP politikaları doğrultusunda kadrolaşma sağlandı. 

YÖK’ün kuruluş yıl dönümünde bugün daha büyük baskılara maruz kalan üniversitelerin durumunu Eğitim Sen İstanbul 6 Nolu Üniversiteler Şubesi Başkanı Görkem Doğan ve Kocaeli Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’ndeki görevine KHK ihracıyla son verilen Doç. Dr. Yücel Demirer ile konuştuk. 

‘YÖK’ÜN DE BİR ANLAMI YOK’

Eğitim Sen İstanbul 6 No’lu Üniversiteler Şubesi Başkanı Görkem Doğan şu an tek etkili kurumun saray olduğunu ifade ederek “Şu an içinde bulunduğumuz tek adam rejiminde herhangi bir devlet kurumunun bir etkisi yok. Saray da bir kişi yani cumhurbaşkanı ve onun etrafındakiler anlamına geliyor. Bugün YÖK’ünde bir anlamı yok” dedi.

Artık üniversiteyi YÖK’ün etkilediğini söylemenin çok doğru olmadığını aktaran Doğan, şunları söyledi; “Üniversitelerin durumu Türkiye’deki genel kurumsal aşınmayla bağlantılı bir biçimde geriye gitmiş durumda. En önemli şey ihraçlar. Bu ihraçların yarattığı hava itibariyle sağcı, İslamcı diye bileceğimiz üniversitede çalışan kişiler dahi geleceklerinden endişe etmekteler. Genel bir korku iklimi hakim. Bu da insanların konuşmak noktasında  saraya yakın kişiler değilse korkmasına neden oluyor. Sarayın öfkesinin kime hangi sebeple odaklanacağına dair bir fikriniz yok. Bu da genel bir korku iklimi yaratıyor.” 

Üniversitelerin sadece diploma ve sertifika dağıttığının altını çizen Doğan “Üniversitenin kaderi Türkiye’nin siyasi kaderine bağlı. Eğer şeffaf bir inceleme yapılırsa ihraç edilen arkadaşlarımızın geri gelmesi lazım. Onların  gelmesi dahi çok önemli bir hava değişikliği yaratacaktır. Üniversiteleri yeniden toplum için, doğa için insanlık için faydalı bir kurum haline dönüştürmek çok önemli bir görev” dedi.

‘YÖK ÜNİVERSİTELERİ ÇÖLLEŞTİRDİ’

Kocaeli Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’ndeki görevine KHK ile son verilen Doç. Dr. Yücel Demirer, Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıcından itibaren akademinin siyasal gündem ve ihtiyaçlara göre şekillendirildiğini söyledi. 

“Üniversiteyi herhangi bir devlet dairesi olarak gören ve bu şekilde işlemesinden yarar gören siyasi akıl, bir yandan aldığı idari kararlarla, öte yandan hegemonyası altındaki yargı kurumu aracılığıyla akademik alanı düzenledi” diyen Demirer, “YÖK bu aklın 12 Eylül darbe ortamındaki zirve noktasını temsil eder. YÖK kurulana kadar sürdürülen baskı ve yönlendirmeler, YÖK sonrasında bir ortak çatı altına alınmış, en önemlisi özgür düşüncenin en büyük düşmanı olan merkezileşme bu dönemde başlatılmıştır. YÖK’ün en önemli özelliği akademik alana dönük siyasi müdahaleyi sistemli hale getirmesi ve kurumsallaştırması olmak yanında, üniversiteler alanın çölleşmesinin de başlangıcı olmasıdır” değerlendirmesinde bulundu.

Üniversitelerin şu anki durumuna da değinen Demirer, “Düşen uluslararası yayın oranları, doldurulamayan kontenjanlar, televizyon ekranlarında durmaksızın gaf yapan akademisyenler, çatısı altında yapılan bilimsel üretim yerine inşa edilen süslü kapılarla anılan üniversiteler, demokrat öğrencilere üniversite yerleşkelerini zindan eden özel güvenlik aygıtı, alanlarının yakıcı sorunlarını çalışmak yerine popüler ve izin verilen konularla meşgul “bilim insanları”…. Onurlu bir duruşu korumaya çalışan ve bilim yapmaya gayret eden bir azınlık dışında, üretmeyen, suskun, yarınından endişe eden kadroların doldurduğu bir alan oldu üniversiteler. Doldurulan kadrolar dikkate alındığında, kısa dönem için iyimser olmak mümkün değil” diye konuştu.

‘BASKI VE ZULÜME RAĞMEN İŞİMİZE BAKMALIYIZ’

Demirer sorunların aşılması için öncelikle saptama yapmak gerektiğini vurgulayarak şunları söyledi; “Henüz yurtdışına göç eden akademisyen sayısı, kapanan veya işlevsiz kalmış kurumlar ve dağıtılan bölümlerin bir envanteri çıkarılabilmiş değil. Öncelikle bir hasar tespiti yapmak gerekiyor. Bunun yanında alternatif kurumsallaşmalara emek verme ve durmaksızın çalışma, üretme zamanı. Baskı ve zulüme rağmen işimize bakmalıyız. Özellikle kıyıma uğramış genç akademisyenlerin kariyerlerinin kesintiye uğramaması için kurulacak ülke içi ve uluslararası ilişkiler çok önemli.”

EMEK GENÇLİĞİ: DEMOKRATİK ÜNİVERSİTE MÜCADELESİNİ BÜYÜTMELİYİZ

Emek Gençliği tarafından YÖK’ün kuruluş yıl dönümü ile ilgili yapılan açıklama da, “Emekten, toplumdan yana, özgür, bilimsel, demokratik üniversite mücadelesi veren akademisyenler kürsülerden kovulmuş, öğrenciler baskı koşullarına mahkum edilmiştir. Bugün tüm Türkiye gençliğinin elde kalan son kazanımları da iktidarın hedefinde durmaktadır.Kulüp bütçelerinin sınırlanması, ağır bürokratik engellerle karşılaşılması, üniversitelilerin taleplerinin hiçe sayılarak yol yapılması, üniversitelerin bölünmesi gibi sayabileceğimiz pek çok hamle gerçekleştirilmiş, son olarak ise öğrenci temsilcilik seçimleri ertelenmiştir. Mevcut iktidar, üniversiteleri kapitalistlerin karını arttırabilmesi için ucuz ve kalifiye işgücü üreten, bilimsellikten ve demokratik yönetimden uzak kurumlar haline getirmek için her yolu deniyor. Parasız, bilimsel, demokratik bir eğitim hakkının kırıntısından dahi bahsedilemezken en temel haklar da saldırıların hedefi haline geliyor.Tek parti tek adam yönetimi inşasının ülke işçi sınıfına, gençliğine büyük bir sömürü ve karanlığa mal olacağı ortadadır. Bu nedenle bugün tüm gençliğin, akademisyenin, çalışanın bu saldırılara karşı koymak üzere mücadele etmesi, talepleri etrafında örgütlenmesi zorunlu hale gelmiştir. Emek gençliği olarak tüm üniversite öğrencilerini, demokratik üniversite talebi etrafında birleşmeye ve mücadele etmeye çağırıyoruz” denildi.


‘YENİ TÜRKİYE’NİN İTAATKAR KULLARI YARATILMAK İSTENİYOR’

YÖK’ü konuştuğumuz öğrencilerden ODTÜ İktisat 1. sınıf öğrencisi Ömer, YÖK’ün işlevini yitirdiğini belirterek “Yaşadığımız ülkede birçok şey sürekli olarak aşağı doğru bir grafik izliyor. Ülkede neyin nasıl yürüdüğünü veya yürüyeceğini tahmin edilemiyor, bir anda tüm dengeler değişebiliyor” dedi.

Evrim ise “Bence YÖK yüzünden öğrenciler, hem üniversiteye hazırlanma sürecini hem de sonrasındaki süreçleri kendileri için fiziksel ve psikolojik bir yük olarak görüyor. Öğrencileri ilgi alanlarına göre yönlendirmemesine karşın önlerine bu ülkede iş bulabilecekleri lisans veya ön lisans programlarına yerleştirmeyi hedefliyor. Bu durum öğrencilerin,üzerinde düşünmeden yalnızca çoğu kişi gittiği için üniversitelere gitmesine sebep oluyor. Üniversitelerin eğitim yuvaları olmaları gerektiği yerde para çıkarı sağlamaya çalışan işletmeler halinde olması da YÖK’ün suçu. Muhalif olan öğretim üyelerinin işlerinden mahrum edilmeleri ve özellikle devlet üniversitelerindeki sürekli kontenjan artırımı da YÖK’ün işi” diye konuştu.

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi öğrencisi Ayşegül, YÖK’ün politik etkilere oldukça açık bir kurum olduğu ifade ederek “Bağımsız ve özgür düşüncenin egemen olması gereken üniversiteler mevcut durumda YÖK’ün politik etkisi altında. Türkiye’nin politik atmosferi içinde üniversiteler bağımsız değil” dedi.

‘SİYASET BİLİMİ FAKÜLTESİ’NDE ‘SİYASET YAPMAYIN’ DENİYOR’

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden bir öğrenci ise “12 eylül faşist cuntasının üniversiteler üzerindeki hayali olan  politikalar bugün gerçek oldu. Yükseköğretimi otoriter-piyasacı-muhafazakar bir sisteme dönüştürmesindeki hüneriyle tüm siyasal iktidarların göz bebeği olan YÖK, bugün AKP’nin ‘Yeni Türkiyesi’nin itaatkar kullarını yaratmayı hedefliyor” dedi. 
Siyasal Bilgiler Fakültesinden bir akademisyenin derste “Burada siyaset yapmak istemiyorum, siz de yapmayın” dediğini söyleyen öğrenci, bunun YÖK’ün itaatkar, tek tip öğrenci yetiştirme baskısı ve ihraçların akademisyenleri getirdiği nokta olduğunu söyledi. Fakültenin geleneksel İnek bayramında imam duası esprisine hapis cezası istendiğin hatırlatan öğrenci, “Artık öğrenciler üniversiteye gittiğinde geçim derdinin yanı sıra ‘siyaset yapar mıyım, fişlenir miyim’ korkusunu da beraberinde götürüyorlar” dedi. (Ankara/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Gücünü işyerlerinden alan bir mücadelenin önemi

SONRAKİ HABER

‘Kriz psikolojik’ diyenler gelsinler anlatalım

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa