Herşeye sansür!
Geçtiğimiz günlerde Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım "Sosyal medya büyük toplulukları gaza getirebiliyor, bu bir tehdittir, tedbir alınması lazım" şeklinde ifadelerde bulunarak AKP hükümetinin, Facebook ve Twitter'a "kamu güvenliğinin gerektirdiği ve zorunlu kıldığı" durumlarda müdahale edebileceğinin sinyaller
Geçtiğimiz günlerde Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım "Sosyal medya büyük toplulukları gaza getirebiliyor, bu bir tehdittir, tedbir alınması lazım" şeklinde ifadelerde bulunarak AKP hükümetinin, Facebook ve Twitter'a "kamu güvenliğinin gerektirdiği ve zorunlu kıldığı" durumlarda müdahale edebileceğinin sinyallerini vermişti. Anlık ve saatlik sansürler uygulama niyetinde olan hükümetin bunu teknik açıdan nasıl yapacağı tartışılabilir. Çünkü benzer durumlar farklı ülkelerin hükümetlerinin de konusu olmuştu. Özellikle Arap Baharını yaşayan ülkeler olmak üzere, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün açıkladığı “İnternetin Düşmanları” listesinde başı çeken Çin ve İran gibi ülkelerdeki yasaklar bile bu sosyal ağlara erişimi engellemeye yetememişti. Fakat burada değinmek istediğim nokta AKP hükümetinin düşündüğü sansürü teknolojik açıdan nasıl uygulayacağı değil, düşünce özgürlüğü üzerine oluşan bakış açısının nerelere, ne şekilde yansıdığıdır.
Sosyal medya AKP hükümetini çok açık şekilde rahatsız ediyor. Çünkü AKP hükümeti kendi emri altına almayı çok iyi şekilde başardığı ana akım medya sayesinde istediği haberin servisini engellerken, istediği haberin kamuoyuna sunuluş şekliyle de oynayabiliyor. Zaten kendi hükümetine ve varlığına zarar vereceğini düşündüğü, çatıştığı kalemleri de bir bir parmaklıklar ardına gönderdi, göndermeye de devam ediyor. Fakat sosyal medyaya baktığımız da bu iş hiçte AKP hükümetinin lehine yürür gibi görünmüyor. AKP hükümetinin yayınını engellediği haberler hakkında bile sosyal medya (Facebook, Twitter) aracılığıyla anında haber ve bilgi alınabiliyor. Bu duruma ek olarak sosyal medyanın örgütleme kapasitesini eklediğimiz zaman AKP hükümetinin neden bu kadar korktuğu anlaşılabilir. Sosyal medya aracılığıyla Türkiye'de meydana gelen gelişmelere anlık tepkiler üretiliyor. Bunu Arap Baharının örgütleniş tarzında da görebiliriz, kendi ülkemize baktığımızda LYS’nda meydana gelen kopya skandalında özellikle lise öğrencilerinin örgütlenişinde de görebiliriz. Yani tüm bu anlatılanlardan yola çıkarak sansürlenemeyen tek medya olan sosyal medyaya AKP hükümetinin tahammülünün çok zor olduğu anlaşılıyor.
AKP SANSÜRÜ HER ALANDA
AKP hükümetinin temel kaygısı her zaman kendine karşı muhalefet oluşturabilecek organları yok etmek üzerine kurulmuştur. Bunu iktidara geldiği süreçten bu yana özenle uyguluyor. Basın açısından baktığımızda da en vahim tablo ortaya çıkıyor. AKP hükümeti kimi basın organlarını satın alarak kimisine de yaptığı baskılar yoluyla susturma yoluna gidiyor. Sonuç olarak ortaya birkaç tane tüm baskılara rağmen yayın yapan organ kalıyor. AKP hükümeti baskı politikasını sadece basına uygulamıyor elbette. Hakkını ve taleplerini savunan bir öğrencide en az basın kadar ciddi bir tehlike AKP hükümeti için. Bunu demir parmaklıklar ardında bulunan öğrencilerin sayısından anlamak gayet kolay. Bu hükümet için 4+4+4 e karşı çıkan veliler bile tehlike unsuru oluşturuyor ki bu insanlara karşı kolayca farklı ithamlar geliştirebiliyor. AKP hükümeti uyguladığı politikalara karşı duran sendikacı, aydın yani tüm halka sindirme taktiğini uygulamaya çalışırken en büyük kozunuda Kürt halkı üzerine uyguluyor. Bazen gaz bombaları, tanklarıyla bir halkın üzerine giderken bazen de siyasetçilerine uyguladığı politikalarla istediği diktatörlük havasını estirmeyi başarıyor. Biz ana fikri baskı, sansür ve korku politikası olan bu filmleri daha önce gördüğümüz gibi şimdi de sosyal medya aracılığıyla görüyoruz. Gerçi geçtiğimiz aylarda internet üzerinde yasaklı kelimeler yoluyla bir sansür uygulaması gerçekleşmişti fakat sosyal medya bu durumdan nasibini almamıştı. Şimdi yapılan çalışmaların ışığında anlık sosyal medya sansürleri gündemdeyken bir sonraki adım internetin şartellerinin tamamen inmesi noktasında bile gelebilir.
TÜRKİYE'DE SANSÜR
Karşılaşılan tüm baskı ve sansür politikası bu coğrafyada ilk kez AKP hükümeti tarafından uygulanan bir durum değil elbette. AKP hükümeti döneminde üst düzeye çıkan sansür politikası bu ülke de Osmanlıdan bu yana uygulanan bir gerçektir. Osmanlı'da sansürün ilk sayıldığı olaylardan birisi, Şeyhülislam'ın “Felsefe, tarih, şiir, astroloji” gibi bilimsel kitapların sakıncalı olduğunu belirterek listeden çıkarılmasıdır. Tercüman-ı Ahval gazetesinin imparatorluğun durumunun kötülüğünü anlatan ve yöneticileri eleştiren yazılar yayımlanması sebebiyle kapatılması da belirgin bir örnektir. Muhbir gazetesinin kapatılması ardından Ali Kararname'siyle sansür ve yasaklar katlanarak artmıştır. İkinci Meşrutiyet Dönemi, Cumhuriyet Dönemi, Tan Olayı, Demokrat Parti dönemi sansürleri,1960-1970 arası sansürleri, 12 Eylül 1980 ve sonrası sansürleri ve 1990 Sansür Kararnamesi ve günümüz sansürleri... Tüm bu örneklerin ışığında anlıyoruz ki Türkiye'de var olan hükümetler kendilerini sansür kalkanının arkasına saklarken geçmişten de beslenerek daha da güçleniyor. Ancak unutulmamalıdır ki her baskı mekanizması kendi sansürlerini yaratsa da her sansür ve baskıda yeni muhalefetini hızla yaratarak kendi muhalefetini yaygınlaştırabileceği mecraları da beraberinde getirir.