07 Kasım 2018 01:00

“Hitler sosyalist” ise akademinin hali harap

Bir doktora tezinde İspanyol düşünür Francisco Ferrer ve yıllar boyunca bütün Avrupa'ya kan kusturmuş Führer'i karıştırmak küçük bir hata mıdır?

Paylaş

Erciyes Üniversitesi’nden öğrenciler

Kayseri

 

Geçtiğimiz günlerde Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde görev yapan Doç. Dr. Şahika Karaca'nın doktora tezinde Adolf Hitler'den sosyalizmin kurucusu ve İspanya'da ezilen Yahudilerin kurtarıcısı olarak bahsetmesi büyük tepkilere yol açtı. Ayrıca tezin, danışmanı Prof. Dr. Hülya Argunşah ve tez savunma jürisi üyeleri tarafından kabul edilmesi de tepkileri büyüttü. Şahika Karaca ise kendini "Ben bu teze yıllarımı verdim, yazarken gözlerim bozuldu" diyerek savundu ve "küçük bir harf hatası" yüzünden böyle acımasızca eleştirilmeyi hak etmediğini söyledi. Peki, bir doktora tezinde İspanyol düşünür Francisco Ferrer ve yıllar boyunca bütün Avrupa'ya kan kusturmuş, milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuş Führer'i karıştırmak küçük bir hata mıdır? Bu hata, tezin yazarını ve tezi kabul edenleri eleştirmekten öte, Türkiye'de akademinin durumu ile ilgili neleri ortaya koyabilir?

ESKİ SORUNLAR ÇÖZÜLMEDEN YENİSİ EKLENİYOR

Üniversitelerdeki akademik yozlaşmayı, eğitim kalitesinden bir kavram olarak dahi bahsedilememesini ve hatta üniversite eğitiminin artık ne öğrenciler ne de işverenler için bir anlam ifade ediyor olmasını anlatmak için sayfalar dolusu yazı yazılsa yine bir şeyler eksik kalacaktır. Çünkü sorunlar çok büyüktür ve bir sorun dahi çözülemeden yenisi eklenmektedir. Türkiye'de bilimsel özgürlük olmaması, üniversitelerin alt yapılarının bilimsel çalışmalar yürütülmesine el verişsiz durumu, öğretim üyelerinin sayısal ve nitelik olarak eksikliği, bilim insanlarının desteklenmesi ve yenilerinin yetiştirilmesi için yeterli kaynak oluşturulamaması ve son olarak öğrencilerin akademik yozlaşma içinde yükselen değer kaybı akademinin bu halde olmasının bir çırpıda sayılabilecek nedenleridir.

NİTELİKSİZ EĞİTİMLE BÜYÜMEK

Akademik eğitim alacak üniversite öğrencisi olma adayları hayatlarının en az bir yılını test çözerek geçiriyor. Alınan ilk ve orta düzeydeki eğitim ise analitik düşünmeyi, akıl yürütmeyi teşvik etmekten ve öğrencilere eleştirel bakış açısı kazandırmaktan bir hayli uzak. Bu alt yapı ile üniversiteye başlayan öğrenciler birçok eğitim kurumundan çoğu zaman yukarıdaki becerilerin birini dahi kazanamadan mezun oluyor. Bu öğrenciler akademik kariyer yapmak istediklerinde ise yine en kısa zamanda en çok soru çözenin kazandığı ALES gibi sınavlara girmek zorunda bırakılıyor. Yabancı dil yeterliliğe ise YÖK-Dil ve YDS gibi dil becerilerini kelime ezberleme ve hızlı okumaya indirgeyerek ölçen niteliksiz sınavlarda alınan puanlarda aranıyor. Aşağı yukarı aynı eğitimi almış ve aynı sınavlarda başarı göstermiş bir doçentin Ferrer'i,Führer olarak okuması ve tezini bu yanlış okuma üzerine inşa etmesi bizi nasıl şaşırtabilir ki?

Türkiye'de her yıl bilimsel çalışma yürütülmesi için yeterli alt yapıya ve öğretim elemanına sahip olmayan "tabela üniversiteleri" kuruluyor. Hükümetin "en iyi üniversite yaşadığın şehirdeki üniversitedir" diyerek açtığı üniversitelerde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı ve iş yükü göz önüne alındığında nitelikli eğitime ayırılan zamanın kısıtlılığı ortaya çıkmaktadır. Yardımcı doçentliğin kaldırılıp sözde Doçentliğin önünün açılması fakat aynı zamdan kadro unvanı alabilmek için öğretim üyelerinden insanüstü bir çaba beklenmesi, bilimsel çalışma ortaya koyabilmeyi ve yeni bilim insanları yetiştirmeyi imkânsız hale getiriyor. Böyle bir durumda öğretim elemanı bırakın danışmanı olduğu tezi profesyonel olarak okumaya, herhangi bir ders için birkaç sayfalık bir ders izlencesi hazırlayabilmeye dahi vakit ayıramayabiliyor. Tez danışmanı ve jüri üyelerinin doktora tezini "okumaması" da bizi artık şaşırtmayacaktır herhalde.

Türkiye'de akademinin yozlaşmasında niteliksiz personellerin usulsüz şekilde yükseköğretim kurumlarına atanması gibi birçok problemin de etkisi mutlaka göz önünde bulundurulmadır. Fakat ana problem bilimsel çalışma yapılabilecek demokratik ve özgürlüğe dayalı ortamın Türkiye'de devlet eliyle kısıtlanmasıdır. Bugün birçok bilimsel proje, yürütücülerin özel yaşamından tutun proje içeriğinin "milli güvenliği tehdit etmesine" kadar birçok sebeple reddediliyor ve desteklenmiyor. Doktora öğrencilerine yazdıkları tezler nedeniyle dava açılıyor. Birçok makale ve kitap yazarının KHK ile görevden atılması nedeniyle öğrencilere okutulmuyor/okutulamıyor. Yukarıda açıkladığımız sebepler her gün ortaya çıkan birçok problemle birleşerek Türkiye'de akademinin bugününü ortaya çıkarıyor. Birçok öğrenci ve öğretim üyesi bu ortam nedeniyle yurtdışında akademik eğitimlerine veya kariyerlerine devam etmeyi tercih ediyor.

BİLİMSELLİK İÇİN MÜCADELE TEK ÇIKAR YOL

Bugün akademiyi iyileştirmenin yolu en başta üniversitelerin bilimsel eğitim vermeye elverişli ve demokratik kurumlar hale getirilmesidir. Öte yandan üniversite adaylarını bir yarışa hazırlamaktan farklı olmayan ortaöğretim eğitiminin bilimselleştirilmesi gerekmektedir. Akademisyen olmak veya lisansüstü eğitim görmek isteyen öğrencilerin önündeki ALES gibi sınav engelleri kaldırılmalı ve her üniversitede bilimsel araştırma yapmaya ve bilimsel eğitim görmeye yetecek düzeyde yabancı dil eğitimi verilmelidir. Tüm bunların kazanılabilmesi için üniversite öğrencilerinin ve akademisyenlerinin bilimsel, demokratik ve bilimsel eğitim talebi etrafında mücadele etmekten başka çıkar yolu yoktur.

ÖNCEKİ HABER

Türkiye gençlik hareketi tarihinden portreler: 90’lı yıllar

SONRAKİ HABER

Zirveler ve zırvalar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa