Küçük yaşta omuzlara binen yükler
Bir yanda devlet okullarının ihtiyaçları, diğer tarafta hükümetin özel meslek liselerine her öğrenci için vereceği destek. Bir yanda çocuk yaşta okul yerine sanayi sitelerinde çalışan binlerce çocuk, diğer yanda henüz 12-13 yaşında iken çocukları sanayi siteleri içinde ki meslek liselerini tercih etmek zorund
Bir yanda devlet okullarının ihtiyaçları, diğer tarafta hükümetin özel meslek liselerine her öğrenci için vereceği destek. Bir yanda çocuk yaşta okul yerine sanayi sitelerinde çalışan binlerce çocuk, diğer yanda henüz 12-13 yaşında iken çocukları sanayi siteleri içinde ki meslek liselerini tercih etmek zorunda bırakan 4+4+4 eğitim sistemi.
Meclisten kavgalarla geçen, ilk gündeme geldiği günden beri tartışılan ve 10 Eylül’de ilkokulların açılması ile yürürlüğe giren 4+4+4 eğitim sistemi birçok yanıyla tartışılmaya devam ediyor. Tartışma konularından biri ise yeni eğitim sisteminin çocuk işçilerin sayısını arttıracağı yönünde. Hükümet sözcüleri yeni eğitim sistemini “erken yaşta mesleki yaşama yönlendirme” ve “çağdaş eğitim sistemlerinin aynısı” gibi sözlerle savunurken halen sanayi sitelerinde çalışan çocuk işçilerin durumu ve onları küçük yaşta çalışmaya iten koşullar ise göz ardı ediliyor.
İNŞAAT İŞÇİSİ BABA, 8 KİŞİLİK AİLE VE YOKSULLUK.
Kocaeli’nin Körfez İlçesi Çamlıtepe mahallesindeyiz. Alevi, Kürt ve Türk emekçilerin yaşadığı mahallede kahveler akşamları,uzun saatler çalışmanın getirdiği yorgunluk gözlerinden okunan gençler ile dolu. Gençler bütün gün çalıştıktan sonra akşamları kahveleri kendilerine vakit ayırıp kafa dağıtmak için kullanıyorlar. O kahvelerden birinde kendi yaşıtları gibi onlarca gençten biri olan Seyithan Özden ile başlıyoruz konuşmaya. Seyithan Özden çocuk yaşta sanayi sitelerinde ki ağır koşullarda çalışmaya başlayan gençlerden biri. 19 yaşında olmasına rağmen Seyithan’ın en az 3-4 yıllık sanayi sitesi tecrübesi var. Henüz 13 yaşında iken sanayi sitelerinde çalışmaya başlayan Seyithan ortaokulu bitirdikten sonra okuyamamış. Neden henüz ortaokulda okumayı bıraktığını soruyoruz, cevabı “aslında okumaya hevesim vardı. Okumak isterdim ama biraz büyüyünce her şeyin farkına varıyorsun. Bende çalışmak zorundaydım” diye cevaplıyor. Seyithan 8 kişilik bir ailenin ortanca çocuğu. Aile 98 yılında işsizlik yüzünden Ağrı’dan önce İzmit’e, sonra İstanbul’a oradan da tekrar İzmit’e göçmüş. Aile’nin bu kadar gezmesinin sebebi babanın mesleği. Seyithan’ın babası inşaat işçisi ve aile nerede iş varsa babanın peşinden gitmek zorunda kalmış. Seyithan gibi kendinden büyük iki abisi de okulu erken yaşta bırakıp çalışmak zorunda kalmış. Seyithan “biz sanayi sitesinde çalışırken patron ’un çocukları gelirdi. Hepsi okuyor tabi bizde özenirdik onlara. Okumakisterdim ama okuyamadım şimdi benden küçük kardeşlerim okusun istiyorum” şeklinde konuşarak belki de yeni eğitim sistemi ile birlikte ilk 4 yıldan sonra zorlu ve masraflı, üniversiteye kadar uzanan yolu seçmek yerine mesleki eğitimi tercih etmek zorunda kalacak aileler ’in çocuklarının içine düşeceği ruh halini de gözler önüne seriyor.
Yeni eğitim sistemine gelen eleştirilerden biri de müfredatını ve ders saatlerini patronların belirleyeceği ve sanayi siteleri içinde kurulacak olan özel meslek liselerine gidecek gençlerin buralarda adeta ucuz iş gücü olarak kullanılacağı yönünde. Uzun yıllardır meslek liseli öğrencilerin “staj” adı altında ucuza ve yoğun sömürü koşulları altında çalışması bir yana, yeni eğitim sistemi yukarıda bahsedilen duruma yol açar mı bilinmez. Ama eğer buna yol açarsa oralara gidecek gençler için Seyithan’ın anlatacakları var. “sanayi sitelerinde ki koşullar 13 yaşında bir çocuk için çok ağır” diyerek sözlerine başlayan Seyithan daha sonra sigortasız ve güvencesiz çalışma koşullarına da değiniyor. 13 yaşında metal sektöründe çalışmaya başlayan Seyithan koşulları söyle anlatıyor. “sabah 8.00 de dükkânı biz açardık. Çıkış ise belli değil iş ne zaman biterse 22.00, 23.00 biz çıraklar iş bitmeden işyerinden çıkamazdık.” Peki, bu uzun ve sigortasız çalışma saatlerinin karşılığı ne kadar? “ilk işe başladığımda 50 lira alırdım. Onu da eve veriyordum ama o para Pazar parasına bile yetmiyordu.” Şeklinde cevaplıyor yukarıda ki soruyu Seyithan. HİÇ BİR SOSYAL HAYATIMIZ YOKTU. Uzun yıllar sigortasız, uzun saatler ve düşük ücret ile sanayi sitelerinde çalışan Seyithan’ın küçük yaşta sanayi sitesinde çalışmaya başlayan gençlerin sosyal hayatına dair de söyleyecekleri var. Daha doğrusu olmayan sosyal hayat. Kendi yaşıtları sokaklarda oynarken çalışmak zorunda kaldığını belirten Seyithan o yaşlarda da ilerleyen yaşlarda da hiçbir sosyal etkinliğinin olmadığını belirtiyor. Gezmek, eğlenmek ya da bir sinemaya, tiyatroya gidecek kadar bir para zaten kazanamayan Seyithan “bir tek Pazar günlerimiz vardı onda da zaten evde dinleniyorduk. Tabi o da patron iş için çağırmazsa” diyor. 4+4+4 eğitim sistemi ile hükümet ilk 4 yıldan sonra çocukların önüne seçmeli dersler koyarak daha o yaştan gençlere düz lise, imam hatip lisesi ya da meslek lisesi arasında bir tercih yapmayı dayatıyor. İkinci dört yıldan sonra dışarıdan eğitim imkânı, özel meslek liselerine verilen teşvikler, “erken yaşta meslek eğitimi” propagandası, yoksulluk, eve ek gelir ihtiyacı gibi etkenler ise on binlerce aileye dayatılan bu seçeneklerden meslek lisesi seçeneğini ön plana çıkarıyor. Seyithan’ın anlattıkları ise hükümetin büyük ilerleme olarak gösterdiklerinin gerçek hayata, Seyithan ve ailesi gibi birçok aile olduğu düşünülürse söylendiği gibi “büyük ilerleme” olarak yansımayacağa benziyor. Sohbetimizin sonlarına doğru kahvede yanımıza Seyithan’ın mahalleden arkadaşı Murat geliyor ve belki de 4+4+4 eğitim sistemi ile tartışmalarımıza son noktayı o koyuyor “çocuğum 10-13 yaşında çalışmaya başlayacaksa hiç okumasın daha iyi.”