ABD'de ara seçimlerin kazananı, kaybedeni ve çifte kaybedeni
“Demokratlar, sağa yöneldiklerinde bu manevrayı kurnazca yapılmış bir savaş hilesi, hatta zafer için zorunlu bir hamleymiş gibi aklıyorlar."
Fotoğraf: Atılgan Özdil/AA
Meagan Day*
Bir kimlik krizinin sancılarını yaşayan ve 2016’da kaybettiği zemini geri kazanmak için didinen Demokratlar, bu yıl ara seçimlerde bir dizi taktik denedi. Bunların bir kısmı sola bir kısmı sağa dönüktü. Her iki strateji de çeşitli sonuçlar doğurdu. Ancak iki yaklaşım arasındaki temel fark, muhafazakar konuşmaları papağan gibi tekrarlayan Demokratların seçimi kazanmış olsalar bile siyaseten sağa teslim olmalarıydı. Cesaretle ilerici bir politik vizyon ortaya koyanlarsa, eve elleri boş dönmüş görünseler bile, sol adına çok kritik bir zafer kazandılar.
Demokratların seçimi kazanma uğruna sol değerlerden ödün vermesi, sol için en iyi tabirle bir beraberlik demek. Çünkü solun politik alandaki görevi Cumhuriyetçilerin çoğunluğu kazanmasını engellemekten ibaret değil, tüm biçimleriyle sağcı gündemleri yenmektir. Amaç buysa, muhafazakar tutum ve retoriği seçim kampanyanızın içine yedirmek, uzun vadede sizin altınızı oyan anlamsız bir strateji.
KAZANIP KAZANMAMAK DEĞİL, NASIL KAZANDIĞINIZ ÖNEMLİ
Hala görevde olan Indiana senatörü Demokrat Joe Donnelly örneğini düşünün. Donnelly, Trump’la işbirliğini dünya aleme duyurup sınıra duvar önerisini yüksek sesle destekleyerek, işsizleşme pahasına kesintiler vaat ederek, kendisini iki aday arasına en makul kürtaj karşıtı aday olarak göstererek, herkes için sağlık önerisinin “cesedi çiğnenmeden asla” geçmeyeceğini belirterek epey sağa yöneldi. Politikalarına “Indiana’nın ılımlı sağduyusu” diyor, arayıp da bulamadığı kelime “muhafazakar” aslında.
Donnelly kaybetti. Hem de görevde olmanın avantajına,Indiana’daki son dakika destek mitingine bizzat Barack Obama’nın katılmasına rağmen, koltuğunu Cumhuriyetçi rakibi Trump müridi Mike Braun’a kaptırdı. Braun, kağıtsız göçmenlere duyulan korkuyu yaymak üzere tasarlanmış bir kampanya reklamında bir adamın ölümünü eşinin isteklerine karşı istismar eden, serbest piyasaya tapan, son derece saldırgan multi-milyoner bir işadamı.
Donnelly’nin yaklaşımına karşı uyanık olmayı gerektiren iki nokta var. Birincisi, işe yaramıyor. Demokratlar, genellikle ekonomik, bazen de toplumsal meselelerde sağa yöneldiklerinde, bu manevrayı kurnazca yapılmış bir savaş hilesi, hatta zafer için zorunlu bir hamleymiş gibi aklıyorlar.Ne var ki, Demokratların Cumhuriyetçiymiş gibi poz vererek şansını yükselteceği fikri temelsiz. Ücretleri dondukça, sosyal güvenliklerini kaybettikçe yaşam standartları düşen sıradan insanlar, daha cesur bir değişim önerisi sunan, özgün ve net politik önerilere daha çok ilgi duyar hale geliyor.
Bu yüzden bir Cumhuriyetçi ortaya küstahça (hatta distopik) bir gelecek tahayyülü attığında ve bir Demokrat bunun sulandırılmış versiyonunu önererek karşılık verdiğinde, avantaj Cumhuriyetçide oluyor. Donnelly mevzusunda olan tam olarak bu. Orta yolcuların başı Hillary Clinton, Donald Trump’a karşı kaybettiğinde, Bernie Sanders Indiana’da Hillary Clinton’ı yendiğinde olan da buydu.
İkincisi, siyaset sadece bir adayın kazanıp kazanmamasıyla ilgili değil, aynı zamanda nasıl ve kimin koşullarıyla kazandığıyla ilgili.
Seçimler, toplumun yönetileceği ilkeler ve değerlere dair insanlara kitlesel düzeyde seslenmek gibi eşsiz bir fırsat sunar. Siyasi adaylar, binlerce, hatta bazen milyonlarca insana aynı anda söylemek istediklerini söyleme şansına sahip olurlar. Bu gücü ustalıkla kullanma tercihi halkın hangi fikirlerin kabul edilebilir olduğuna, hangi politikaların makbul olduğuna ve hangi toplumsal dönüşümlerin başarılabileceğine dair algısını şekillendirir.
Siyasi kampanyalar halkın hayal gücünü ya genişletir ya da daraltır. Kişisel mevkisini ilerletmek değil de politik fikirlerinin uzun vadede hakim hale getirmek isteyen,politik ufku bireyci kariyerizmin ötesine geçen bir aday için, seçim kampanyası seçmenlerine, daha iyi bir topluma doğru giden ikirciksiz bir planı benimsetme fırsatıdır.
Braun gibi Cumhuriyetçiler, yabancı düşmanlığı ve ırkçılığı körüklerken, Donnelly gibi Demokratlar göçmenleri dışarıda tutmak için sınıra örülecek duvara desteğini pekiştiriyor, “sınırlarımızı korumak için ne gerekiyorsa” yapmamız gerektiğini söyleyerek tehditkar bir ses tonuyla “radikal sol”un Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) kuruluşunu kapatmasına izin vermeyeceğine söz veriyor. Bu muhafazakar dünya görüşüne meydan okumak değil, ona siper olmak. Bu, seçimi kim kazanırsa kazansın sağ için politik bir zafer demek.
Yine, bir Cumhuriyetçi emekçilerin sağlığı pahasına şirketlerin cebini şişirme programının bir parçası olarak “piyasa güdümlü sağlık hizmeti” çağrısı yaparken, bir Demokrat kendi öfkesini solun evrensel halk sağlığı talebine yönelterek karşılık vererek maçı kaybetmeyi baştan kabul etmiş oluyor. Çünkü insanların elde edilen kârların kölesi olduğu sağcı kapitalist dünya görüşüne alternatif önererek solun uzun vadeli zaferi için bir zemin hazırlama fırsatını çöpe atıyor.Bu koşullarda seçimi garantilemek şöyle dursun, kazanılan zafere de zafer demek mümkün değil.
BÖLÜNME BÜYÜYOR
Donnelly’ninki biraz uç bir örnek, en azından toplumsal meselelerde. Ancak,kürtaj hakkı yanlısı olan, Trump’ın sınır duvarına karşı çıkan birçok Demokrat, büyük patronları beslemek gerektiği, Herkes için Sağlık önerisine cevaz verilemeyeceği konusunda Donnelly’ye katılıyor. Donnelly’nin stratejisi Demokrat Parti içerisinde düşündüğünüz kadar da aykırı değil.
Barack Obama ara seçim öncesi ülkedeki her yere gidebilirdi ama üç yer seçti ve bunlardan biri Indiana’ydı.Orada, hayali bir “radikal sol” muhalefete karşı yumruklarını havaya savuran ırkçı bir kapitaliste karşı aday olmaya karar vermiş bir adam lehine konuşma yaptı. Obama, “Gerçekten doğru olanı savunacak liderlere ihtiyacımız var,” diyerek, göçmenler ve sığınmacılar için affa açıktan karşı çıkan Donnelly’den yana ağırlığını koydu.
Böylece Demokrat Parti’de, parti zaferi sandıkları şey uğruna siyasal görüşünden vazgeçme stratejinin kurumsal olarak tamamen kabul gördüğünü de anlamış olduk.
Bu büyük oranda fetişleştirilmiş bir uzlaşmayı dışa vuruyor. Demokratlar Mecliste çoğunluğu geri aldılar. Nancy Pelosi, solun sağa karşı zaferini ilan etmek yerine Kongre’nin artık “iki partili fikirler piyasası” olarak işleyeceği sözünü veriyor. Zafer sarhoşluğu yaşayan Demokratlar, en vahşi politik fantezilerinde bile kendilerini Cumhuriyetçi fikirleri yenmiş olarak değil, siyasi iktidarı onlarla paylaşır halde görüyorlar.
Bu sol ve sağ politikaları birleştirme takıntısı, soldan sağa bir baskı yaratmaktan ziyade, Demokratların uzlaşma sanatında ustalaşmakla meşgul oldukları otuz yıllık bir strateji. Bu arada Cumhuriyetçiler, hiç de iki partililik mevzusuna takılmadan, kemer sıkma, özelleştirme ve gerici toplumsal politikalarına tam gaz devam ediyorlar. Tüm bunları seyreder olmak patetik bir durum. Ama mesele bunla kalsa iyi, seyretmenin ödülü seçim zaferi olacak sözde. Ama o zafer kaypak bir zafer oldu.
Bu esnada, sağ içinden ateşli bir tutku ve bunla eşleşen sol içinden çıkan tavizci orta yolculuk birleşerek Amerikan siyasetinde sağa doğru bir kayma üretmiş oldu, özellikle de şirketlerin güçlendirilip kamu sektörünün içinin boşaltılması konusunda.
Ne var ki Demokrat Parti içerisinde de genişleyen bir bölünme var. Ara seçimlerde her aday bu ortayolcu pozu vermedi. Birkaç tane de olsa Obama ve Pelosi’ye karşı sola yönelenler oldu.
Ulusal Hemşireler Birliği’ne göre kongre oylarının yüzde 52’sinde Demokrat adaylar Herkes için Sağlık ya da devlet fonu kaynaklı tek ödeyenli sağlık sistemini (single-payer healthcare) destekledi. Adayların giderek daha fazla Herkes için Sağlık önerisini destekliyor olması oldukça şaşırtıcı. Özellikle de iki yıl önce Demokrat Parti’nin yüzü olan Hillary Clinton’ın tek ödeyenli sağlık sisteminin “asla ve kat’a” geçmeyeceği konusunda kamuoyuna söz verdiği düşünüldüğünde.
Adaylar yön değiştirdi, çünkü ulusal diyalog büyük değişim geçirdi –ve tabi Bernie Sanders’ınseçim kampanyasına ana akım Demokratlardan farklı bir politik değer biçmesi de cabası.
Sanders, 2016’da Demokrat Parti liderliği için Clinton’la başa baş yarışırken, amacı her yol mubah diyerek rakibini yenmek olmadı. Gerçi parti elitlerinin hakaretleri ve sürekli taş koymaları düşünüldüğünde, kazanmaya beklenilen herkesten daha çok yaklaşmıştı. Ama o, açık ve net bir politik vizyona sahip bir aday gibi davrandı; amacı bu vizyonu yaymak ve gelecek yıllarda onun için savaşacak yeni bir seçmen tabanını canlandırmaktı.
Sanders bunun için Amerikalıların zihninde, siyasi iradelerini ortaya koydukları takdirde ancak gerçekleşebilecek olasılıkların sınırlarını test eden cesur bir platform ileri sürdü. Herkes için Sağlıktan tutun üniversitelerde harçların kalkmasına, mevcut öğrenci borçlarının silinmesine varan, ancak bir iki Demokratın açıktan dillendirmeye cesaret edebileceği, emekçilerin hayatlarını dönüştürecek fikirler etrafında azimli bir kampanya yürüttü.
Bu platformu kitlelerin huzuruna çıkarmak ana akım siyasette yeni meşruiyet biçimlerinin temelini atmakla kalmadı, aynı zamanda Amerikan toplumundaki güç dengesi hikayesini yeniden yazma işlevi de gördü. Sanders’ın platformu, yeni kahramanı refah dışındaki çoğunluk ve yeni anti-kahramanı herkesin alın terinden ve sefaletinden kâr eden yönetici azınlık olan yeni bir Amerikan hikayesi anlattı.
Sonuç olarak, Sanders, her ne kadar seçimleri kaybetmiş olsa da sonraki iki yıl boyunca Amerika’nın en sevilen siyasetçisi oldu. Herkes için Sağlık önerisine gelen halk desteği 2014’te yüzde 21’ken bu yıl yüzde 70’e fırladı. Kamu üniversitelerinde harçların kaldırılmasına gösterilen halk desteği yüzde 60’a ulaştı. Anketörler için o kadar silik bir fikirdi ki konu hakkında araştırma yapmamışlardı bile.
Seçim çalışmasını oyunun kurallarını yeniden kurmanın ve işçi sınıfının geniş kesimlerini oluşturan sıradan insanların beklentilerini yükseltme fırsatı olarak değerlendiren Sanders, siyaset arenasında rakiplerini yenmekten daha önemli ve uzun soluklu bir şey başardı: Milyonlarca insana ekonomik eşitsizlik ve sömürüye karşı içlerinde tuttukları tiksintiyi politik bir çerçeveye sokma izni verdi. Amerikalıların çoğunluğu artık özel sigorta sektörünün kaldırılıp yerine tek bir kamu alternatifinin konmasını talep ediyor. Demokratların kongre adaylarının yarısından fazlası kasım ayında bu konunun üzerine gitmeye devam ediyor.
Herkes için Sağlık önerisini destekleyen adaylar ve diğer ilerici siyasetçiler yenilgi ve zaferlerden oluşan bir birleşim elde ettiler. Ama ortaklaştıkları bir diğer şey Sanders’ın açtığı kapıdan girerek kampanyalarını sıradan insanların iyi bir toplumun nasıl olacağına dair beklentilerini yükseltmeye gönüllü olmaları.
Dizginsiz Cumhuriyetçilerin ve kaçak dövüşen Demokratların hakim olduğu bir dönemde, herkesin gözü önünde, ilerici, demokratik ve sosyalist ilkeleri genele yaymayı hedefleyen bir seçim kampanyası yürütmek sol adına bir zaferdir. Aday rakibini yensin yenmesin. Sol, Donnelly’nin yaptığı gibi sağcı bir şekilde yarışıp seçimi kaybettiğinde bu çifte yenilgidir. Sol, Alexandria Ocasio-Cortez, Julia Salazar, ve Franklin Bynum’un ara seçimlerde yaptığı gibi solcu bir kampanya yürütüp kazandığında bu çifte zaferdir. Solcu adaylar seçimi kazanmasalar bile, kampanyalarını boyunca ilerici, demokratik-sosyalist fikirleri kitlesel düzeyde ifade edip halka yaymaya adamışlarsa yenilgileri tam anlamıyla bir yenilgi değildir. İki defa yenilmektense, bu kampanyaları çoğaltalım.
* www.jacobinmag.com adresinden çeviren Fulya Alikoç.