24 yıllık serüven: Gezici Festival
Ankara Sinema Derneği Başkanı Ahmet Boyacıoğlu, Gezici Festival'in 24. yıllık serüvenini ve bu yılki içeriğini anlattı.
Ankara Sinema Derneği Başkanı Ahmet Boyacıoğlu
Dicle VAR
Ankara
Ankara Sinema Derneği tarafından düzenlenen Gezici Festival, bu yıl 24. kez 30 Kasım-13 Aralık tarihleri arasında düzenlenecek. Ankara’da başlayacak olan Festival, 7-9 Aralık tarihlerinde Sinop’u, ardından 10-13 Aralık tarihlerinde Kastamonu’yu ziyaret edecek. Festival, “Dünya Sineması”, “Türkiye 2018”, “Yalanlar Çağı”, “Sığınma(sız)”, “Il Cinema Ritrova: Özgür Sinema”, “Kısa İyidir”, “Çocuk Filmleri” ve “Sessiz Serüven” bölümlerinden oluşacak.
Festivalin Ankara’daki film gösterimleri 30 Kasım-6 Aralık tarihlerinde Büyülü Fener Sinemasında ve Çağdaş Sanatlar Merkezinde gerçekleştirilecek. Sessiz filmlerin, çocuk filmlerinin ve bazı belgesellerin gösterimlerinin yapılacağı Çağdaş Sanatlar Merkezindeki gösterimlerin tamamı ücretsiz olacak. Ve “Sessiz Serüven” bölümü Stephen Horne ve Frank Bockius’un canlı müziği eşliğinde sunulacak. Gösterimler, Sinop’ta Halk Eğitim Merkezinde, Kastamonu’da ise Kastamonu Üniversitesinde ve tamamı ücretsiz olarak gerçekleştirilecek.
Gezici Festival Genel Sekreteri ve Ankara Sinema Derneği Başkanı Ahmet Boyacıoğlu ile Festival’in 24. yılını ve festivalin 4 filmden oluşan “Sığınma(sız)” bölümünü konuştuk. Göç hikayelerinin yer aldığı “Sığınma(sız) bölümündeki iddialı filmlere dikkat çeken Boyacıoğlu, “Bu sadece ülkesini bir şekilde terk etmek zorunda kalan insanların sorunu değil, onlarla bir şekilde temas eden herkesin sorunu. Bu mesele yapılan filmlere ya da festival programcılarının gündemlerine de yansıyor” dedi.
Festival neredeyse çeyrek asırdır düzenleniyor. Dünya bu 24 yılda birçok değişime tanıklık etti, bu süreçte festivalde gelenekselleşen ya da değişen neler oldu?
24 yıl az bir zaman değil, inattan oluyor herhalde, dünyada birçok şey değişti ama bizim inadımız sürdü. Gezici Festival’e başladığımızda internet sanıyorum ya vardı ya yoktu. 24 yılda dünyada birçok şey değişti, dünya bir geçiş dönemine girdi, insanlar değişti. Ben mesela 5 yıl önce “Kesinlikle dijital yapmam” diyordum, ama şimdi her şey dijital, 35’lik gösterici kalmadı neredeyse. Festivale dair de birçok şey değişti tabii. Bütçeler azalıyor, destek veren insanlar artıyor, gittiğimiz kentler değişiyor. Eskiden 4-5 kente giderken son birkaç senedir sadece 3 kente gidebiliyoruz. Hem bütçeyi tutturmak gerekiyor hem de biz yaşlanıyoruz. Ancak değişmeyen şeyler de var. Mesela Behiç Ak 24 yıldır Gezici Festival’in afişini hazırlıyor. Herhalde dünyada ilk kez bir karikatürist aynı festivalin afişini 24 senedir çiziyor.
1995’te, “Gezici festival yapıyoruz” dediğimizde, bize “Kesinlikle yapamazsınız, bir yıl bile dayanamazsınız” dediler ancak 24 yıl oldu ve Türkiye’deki diğer festivallere de gezmeyi öğrettik, şimdi herkes geziyor. Ama bizim Ankara dışında gittiğimiz kentlerimiz de çok özel, örneğin Sinop’ta yıllarca sinema yoktu, yeni açıldı. Biz gittiğimiz bir çok kente 35’lik göstericiyi de götürmek zorunda kalıyorduk. Şimdi bu kentlerde biz gittikten sonra sinemalar açıldı.
Bu sene bizi festivalde neler bekliyor?
Bizim çok büyük bir programımız olmuyor, 25-30 tane uzun metraj ve 30-60 tane de kısa metraj film gösterimi yapıyoruz. Ancak, farklı bir şeyler yapalım, değişik şeyler olsun istiyoruz. “Sadece filmi gösterip, festivali kapatalım” mantığıyla hareket etmiyoruz. Örneğin eski sessiz filmleri restore edip canlı müzik eşliğinde gösteriyoruz, çocuk filmlerimiz var, çocukları sinemalara getiriyoruz. Ankara’da ilk defa sinemaya gelen çocuk gördüm, Dikmen’de oturuyor ve hayatında ilk defa sinema salonundan içeri girmiş. Konuklarımız birebir festivale dahil olsun, insanlar sormak istediklerini yönetmenlere ve sanatçılara sorsunlar istiyoruz. Ankara’da bu çok önemli gelmeyebilir ancak Sinop, Kastamonu gibi kentlerde tanıdıkları bir yönetmeni karşılarında görmek ve ona sorular sormak çocukların çok hoşuna gidiyor. Bu durum, yönetmenlerin ve oyuncuların da hoşuna gidiyor aynı zamanda. Onun dışında, bu yıl, “Yalanlar Çağı” diye bir bölüm hazırladık, “hakikat sonrası toplum, sahte haberler” meselesi son zamanlarda çok gündemde. Üç tane film var bu bölümde. 1950’lerden kalma Amerikan filmleri olmakla birlikte oldukça sert ve iddialı filmler. Sanıyorum böyle şeyleri göstermekte de fayda var çünkü şimdiki gençleri çok apolitik buluyorum, onlar da izleyerek bir şeyler öğrensin istiyorum.
Festivalin bölümlerinden biri “Sığınma(sız)”. Bu bölümde neler var?
Her yıl sığınmacılık, göç, mülteci hakları gibi konularda filmler gösteriyoruz, ancak bu sene dört film göstereceğimiz “Sığınma(sız)” diye bir bölümümüz var. “Babalar ve Oğullar”, “Tel Örgü”, “Aç Hayaletler Adası” ve “Otobüs” filmleri gösterilecek. “Otobüs” sığınmacı filmleri arasında önemli ve iddialı bir filmdir. Yıllardır gösterilmiyordu, biz de en son 20 sene evvel gösterdik. Tunç Okan yeni bir kopyasını gönderdi bize. Zamanında pek ortalık birbirine girmişti bu film nedeniyle. Yani, o kadar çok film festivali var ki ciddi bir festival enflasyonu var. İyi mi kötü mü bilemiyorum, çoğu da birbirine benziyor. O yüzden başka şeyler yapalım istiyoruz ve yapıyoruz.
Son dönemlerde tüm dünyanın ve Türkiye’nin de en büyük meselelerinden biri “Göçmenlik”. “Türkiye sineması ve Göçmenlik” dediğimizde neler söylersiniz?
İster istemez bu konular insanların ilgisini çekiyor çünkü bu sadece göç eden insanların meselesi değil. Dolayısıyla bu mesele yapılan filmlere ya da festival programcılarının gündemlerine de yansıyor. Artık onlara göçmen demek doğru mu bilmiyorum çünkü bir kısmı artık yerleşti ama hâlâ yerleşemeyenler de var. Dünyaya baktığımızda, Suriye’den kaçmaya çalışanlar var bir de mesela Kuzey Afrika’dan İtalya’ya ulaşmaya çalışanlar var. Her an ölümle karşı karşıya küçük botlarla göç etmeye çalışıyorlar. Bundan 3 yıl önce sanıyorum onlarla ilgili bir belgesel “Berlin Film Festivali”nde bir sürü kurmaca filmi eledi ve Altın Ayı aldı. Biz “Sığınma(sız)” bölümünde “Aç Hayaletler Adası” isimli bir film göstereceğiz. Film, Avustralya’da kimsenin bilmediği bir adada tutulan ve büyük olasılıkla hiçbir zaman Avustralya’ya girme şansına sahip olamayacak göçmenler ile onlara yardımcı olmaya çalışan bir kadını anlatıyor. Ve göçmenlere yardım edemeyince kadının da bunalıma girdiğini görüyoruz. Yani bu sadece ülkesini bir şekilde terk etmek zorunda kalan ve bir yerlere gitmek için çabalayan insanların sorunu değil, onlarla bir şekilde temas eden örneğin sınır muhafızlarının, psikologların, askerlerin de sorunu. Onlar da ister istemez etkileniyor. Meksika- Amerika sınırında da bir takım sorunlar var. Ve bence göçmenlik meselesi güncel kalmaya da devam edecek. Haliyle bu konuda çekilen filmlerin sayısı da artıyor, bu filmlerdeki çarpıcı öyküler insanların dikkatini çekiyor. “Ben çok ilgilenmiyorum bana ne” deseniz bile öyle olmuyor. Böyle filmler günümüzde festivallerde gösteriliyor, ödüller alıyor ve bu yüzden artık ticari gösterim yapan sinemalara da geliyor.
Festivalde sizin bir filminiz de gösterilecek...
“Paranın Kokusu” isimli bir film çektik geçtiğimiz yıl. Birkaç festivalde gösterimi yapıldı. “Para ile ilgili bir film” olarak tanımlıyorum ben. Türkiye’de İstanbul Film Festivali’nde gösterildi. Bu da Ankara’daki ilk gösterimi olacak. Festivalden sonra da gösterime girecek.