Müslüm, “Müslüm baba”!
“Kaçtığın için mi geldin, yoksa kovaladığın için mi?”
Tunç DİKKAN
Ankara
Ketche ve Ayla filminin yönetmeni Can Ulkay’ın yönettiği “MÜSLÜM” filmi gösterime girdi. Birçok kesimden insan tarafından ilgi gösterildi, izlendi, beğenildi ve eleştirildi. “Anlatabildik mi hikâyeyi?” Bu replik filmde Müslüm Gürses bir plak kaydından sonra onu dinleyenlere sorduğu bir soru. Ancak bizce filmin sonunda bu sahnenin koyulması, bu sorunun yönetmenin seyirciye de sorduğu bir soru olarak da değerlendirilebilir. Bu yazıda, sadece basit bir seyirci olarak bu soruyu yanıtlamak isterim. Filmin iki yönetmenle çekilmesinin yarattığı ikilik algısı, eserin herhangi ana bir mesajdan ve bütünlüklü bir yapıdan uzak olması gibi eleştireler ilk defa bizim kalemimizden çıkmış olmaz. Birçok eleştirmen çekim tekniklerinden prodüksiyonuna, oyuncu başarısından ışıklandırmaya bu alandan sözlerini söylediler. Bunlara katılmakla beraber Müslüm Gürses’i anlatan başka eserler ve onun müzikal anlayışındaki değişimlerini düşünerek filme dair birkaç başlıkta eleştiri yapmak mümkün.
FİLMDEKİ ÇOK İYİLER VE ÇOK KÖTÜLER…
Öncelikle Müslüm’ün hikâyesi Urfa’dan Adana’ya göç ile başlıyor. Acıları daha küçükken başlıyor Müslüm’ün… Kardeşi ölüyor, sürekli alkol kullanan ve şiddet gösteren bir babası var. Yoksulluk ve yolsuzluk cabası. Filmin asıl aksiyonu Adana’da başlıyor. Hareketli sahneler, kurgunun bütünlüklü olarak başlaması, dron çekimlerinin yoğunluğu mekânsal olarak filmin Adana’ya geçmesi ile başlıyor. Kentten görüntüler, o döneme dair imgelerde başarılı bir şekilde ele alınıyor. Ancak film çok “mükemmel” bir hat çiziyor, her anlamda “mükemmeliyetçi” diyebileceğimiz bir hat. Çok kötü, safi kötü bir baba figürü, bu figürden sürekli şiddet gören iyi bir anne ve Müslüm’e çok yardımcı olmak isteyen çok iyi bir halkevi öğretmeni/ ustası. Filmi izlerken insanın aklına şu soru geliyor: Bu kadar mükemmel iyiler ve kötüler gerçekte olabilir mi? Senaryo da bu tarzı çok devam ettiremiyor zaten. Filmin ortalarından itibaren bu evin iki çocuğunun (Müslüm ve Ahmet) şiddet eğilimi ortaya çıkıyor.
DÖNEMİN SİYASAL VE SOSYAL PANORAMASI NEREDE?
Seyirciyi bir başka gerçekle çelişkiye düşüren nokta ise; dönemin siyasal, sosyal politik panoramasının neredeyse hiç yansıtılmaması. Film kronolojik olarak Müslüm Gürses’in hayatını anlatmış. Ama hangi dönem koşullarından nasıl etkilenmiş? Nasıl etkilemiş? Ya da o toplumu bir aydın/sanatçı olarak hangi dönemlerde nasıl etkilemiş? Bu soruların cevapları filmde yok denecek kadar az. Filmde Gülhane konserine gelen “jiletçi”, “Müslüm babaları için ölmeyi göze almış” gençler bir anda ortaya çıkıyor. Bu koşulların oluşmasının sebebi ne? Niye bu profiller Müslüm Baba’larının en hırslı ve azılı dinleyicileri? Film ilerledikçe bu alandaki eksiklik artıyor. Müslüm Gürses’in kişisel hayatından birkaç gelişme verildikten sonra bir anda Harbiye (2006) konserine gidiyoruz. Konser alanı yine “Müslüm Baba” diyor. Ama farklı bir profil var ortada. Jilet atarak “yas tutan” dinleyici yerine, tamamıyla kentleşmiş bir dinleyici kitlesi var. Bu konserindeki profil nasıl değişti? Bu sorunun ve diğer soruların cevapları filmde yok, ipuçları da yok. Peki, olmak zorunda mı? Eğer ki derdiniz sadece kronolojik olarak bir insanın hayatını anlatmak değil de topluma karşı sorumluluğu olan birçok kesim tarafından sahiplenmiş, dervişan bir sanatçıyı konu almak ise muhakkak bütün toplumsal koşullardan ipuçları vermelisiniz.
MÜSLÜM GÜRSES’İN BABALIĞINA DAİR ARA NOT
“Popüler kültür, sanatçılara baba, kraliçe, imparator ünvanı vermeyi çok sever, ancak Müslüm Gürses’in babalığının halktan alınmış bir babalık başlığı olduğunu düşünüyorum.” diyor gazeteci Şenay Aydemir, Müslüm Babanın Evlatları belgeselinde. Aynı belgeselde, Müslümcü olarak nitelendirilen bu hayran kitlesinin devlet baba ve kendi babalarıyla olan problemlerine karşı daha farklı bir baba figürü olarak doğduğu ifade ediyor. Yani Müslümcü olarak nitelendirdiğimiz hayran kitlesi için onlar gibi acıların içinden gelen (hayatın içinden gelen) biri onların acılarını söylüyordu. Özellikle “Tanrı İstemezse” albümünden sonra şarkı sözlerinde nasihat içeren çok parça yaptı. Mesela Evlat şarkısında “Dürüst ol insancıl ol düşün öbür dünyayı / Bir karıncayı bile incitme sakın evlat” dizeleri gibi. Bu gibi özellikler Müslüm Gürses’i Müslüm Baba yaptı.
GÜRSES, TOPLUMUN ÖZELLİKLERİNİ YANSITIR
Filmin son perdesinde “O hep babası gibi bir baba olmaktan korktu” ifadeleri Harbiye konseri arka plandayken jenerikle geliyor. Film boyunca Müslüm Gürses’in evliya, çok iyi insan olma durumu burada pekiştiriliyor. Film bilinçli ya da bilinçsiz izleyiciye şunu diyor; “O koşulların içinden hep kötü insanlar çıkmaz, bakın Müslüm Baba ne kadar iyi bir insan!” Filmden çıkan birçok insan annesinin katili babasını bile affedebilen bol gönüllü bir insandan bahsediyor. Ama kimse çok sevdiği kadına(!) şiddet gösteren bir Müslüm Gürses’ten bahsetmiyor. Çok acı çekmiş olduğu için alkol problemi olduğunun ve alkol alınca kendini kaybettiğinden bahsediliyor, ama sırf kendi okuyacağı şarkıyı okuduğu için şiddete başvuran bir vatandaştan bahsedilmiyor. İnsanı belirleyen toplumsal koşullardır, Müslüm Gürses’i yaratan toplumsal koşullardır, iyisiyle kötüsüyle. Her insan gibi Müslüm Gürses’in özü içinde yaşadığı tüm toplumun özüdür. Ancak Müslüm Gürses’i bu toplumsal koşulları değiştirmeye niyetlenmediği sürece “ayrıcalıklı”, “iyi bir insan” olarak tanımlamak yanlış olacaktır. Müslüm Gürses toplumun içinden çıkmıştır, müzikal anlamda kaliteli bir sanatçıdır, alkol problemi olan bir insandır, sevdiği, değer verdiği insana, eşine şiddet göstermiştir. Aslında ortalama bir baba gibidir. Gerçek budur. Ötesi gerçeğin dışında “güzel” şeyler aramaktır. Proje her ne kadar gerçek hayat hikâyesinin üzerine kurulsa da gerçeklerin perdeye yansıtılışı, gerçeğin ötesinde güzel şeyler aramanın sonucu gibi duruyor. Başta yönetmenler olmak üzere tüm maceracı proje ekibine kendi sorularını sormak isterim: “Kaçtığın için mi geldin, yoksa kovaladığın için mi?”
*Müslüm filminin tanıtımı değil kritiği olduğu için spoiler içerir.