25 Kasım’a giderken dünyada ve Türkiye’de kadınlar
25 Kasım'ın tarihi ve bugünü
25 KASIM’IN TARİHİ VE MİRABEL KARDEŞLER
1930’da Dominik Cumhuriyeti askeri bir darbeyle sarsıldı. Bu darbeden sonra 31 yıl iktidarda kalacak olan Trujillo, gücünü burjuvaziden ve emperyalist ülkelerden alıyordu. Burjuvazinin desteğiyle devam eden çoğu baskı rejimi gibi Trujillo diktatörlüğü de Dominik halkına baskı, zulüm ve ölümden başka bir şey getirmedi. Bir tarafta iktidarın durmak bilmez saldırıları varken bir yandan da her şeye rağmen insanca yaşamak ve demokrasi için direnenler de vardı. Direnişçileri ya da rejime karşı herhangi bir ses çıkaranların kaderi belliydi: hapis ya da ölüm.
MİRABELLERİN SESİ, BİZİM SESİMİZ
Bizim bugün 25 Kasım’da mücadelelerini yükselttiğimiz Mirabel Kardeşler de Trujillo diktatörlüğünün uygulamalarına karşı demokrasi taleplerini dile getirmekten geri durmadılar. Bu tarz baskı rejimlerinde dahi, demokrasi talebinde bulunanlar, mücadelelerini sürdürmek için yeni örgüt biçimleri buluyorlardı. Dominik’te ise bu Mirabel Kardeşler’ in yürüttüğü diktatörlüğe karşı siyasal özgürlük mücadelesi veren Clandestina hareketiydi. Fakat, ne yazık ki 25 Kasım 1960’da rejimin yandaşları, Mirabel Kardeşleri vahşice katlettiler ve iktidar bunu bir trafik kazası olarak duyurdu.
Ölümleriyle beraber Dominik’teki rejim karşıtı hareket gittikçe yükseldi ve çok geçmeden Trujillo diktatörlüğü yıkıldı. Ölümlerinden 21 yıl sonra ise Latin Amerika Kadın Kurultayı toplanarak 25 Kasım’ ı Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan etti. Fakat görünen o ki Trujillo diktatörlüğü ne ilk ne de son baskı rejimidir ne de Mirabel Kardeşler bunun karşısında mücadele eden ilk ve son insanlar olacaktır.
KELEBEKLER ZAMANI
“Kelebekler Zamanı” romanının ana kahramanları dört kız kardeş ve bu dört kardeş de gençlik yıllarından yetişkinliklerine kadar hayatın en acımasız yüzleriyle karşı karşıya geldiklerinden, büyük de bir deneyim sahibi olmuşlardır ve bu dört kardeşin yaşamları kadar, yaşama vedaları da bir o kadar sıra dışıdır. “Kelebekler” adıyla bir efsaneye dönüşen bu kız kardeşler Mirabel Kardeşler’den başkası değildir.
Romanın aynı isimle sinemaya uyarlanmış bir de filmi bulunmaktadır.
TEK ADAM REJİMİ VE KADINLAR
Türkiye’de tek adam-tek parti rejimi, kadınların kazandıkları birçok hakka yönelik gasp girişimlerinin arttığı bir dönem olarak karşımıza çıkıyor. Üzerinden çok geçmese de müftülüklere nikah kıyma yetkisinin verilmesi, ortaöğretimde nişanlılığın önünün açılması, 18 yaş altı evliliklerin ailenin izniyle gerçekleştirilebilmesi ve çocuk istismarının zina çerçevesinde tartışılması çocuk yaşta evliliğin ve çocuk istismarının meşrulaştırılmasının önünü açan politikalardı ve nitekim bu politikalarla çocuk istismarının resmi bir zemine oturtulmaya çalışıldığını; 2002’den 2017’ye kadar 18 yaşın altında 440 bin çocuk doğum yapmasından, 15 yaşın altında cinsel istismara uğrayarak doğum yapan çocuk sayısının 15 bin 937 olmasından anlayabiliyoruz.Erken yaşta evliliğin önünün açılması özellikle kız çocuklarının eğitim hakkının gasp edilmesine neden oldu.
KARMA EĞİTİM TARTIŞMALARI
MEB’in verilerine göre erken evlilik ve nişanlılık nedeniyle eğitime devam edemeyen çocukların yüzde 97,4’ü kız öğrencilerdi. Haziran’da Milli Eğitim Bakanlığının yönetmeliğinde “…çok programlı Anadolu lisesi, mesleki ve teknik eğitim merkezi ve mesleki eğitim merkezinde karma eğitim yapılır.” maddesinin kaldırılması eğitim kurumlarında karma eğitimin sonlandırılmasını talep eden tarikat ve cemaatlerin istekleri doğrultusunda imam hatip liselerinin dışında Anadolu liselerinin de kız ve erkek lisesi olarak ayrılmasının kapısını araladı.
HUKUKİ KAZANIMLAR HEDEFTE
Son zamanlarda özellikle iktidar yandaşı medyada Kadına Yönelik Şiddeti Önleme ve Aileyi Koruma kanunu aileyi bozuşturduğu ve erkekleri mağdur ettiği söylenerek hedefe konuluyor. İktidarın kadın düşmanı söylemlerinden tutalım, kadının hayatını koruyacağı yerde hiçe sayan uygulamaları, bürokrasinin kadına yönelik şiddet vakalarında takındığı umursamaz tutum, okullarda dağıtılan masal kitaplarında tecavüzün, tacizin portre edilmesi bize iktidarın kendi kadın politikasının ne olduğunu, muhafazakar toplum yaratma sürecinde de kadının rolünü ne olarak gördüğünü bize açıkça göstermektedir.
HER 4 GENÇ KADINDAN 1’İ İŞSİZ
2017 verilerine göre kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 1.1 puan artarak yüzde 33.6 olarak gerçekleşirken istihdam oranı 0.9 puan artarak yüzde 28.9 olmuş. İşsizlik oranı ise 2016’da yüzde 13.7 iken 2017 yılında yüzde 14.1 e çıkmış. Gençlerde bu oran daha da yükseliyor; 15-24 yaş genç kadınlarda işsizlik yüzde 26.1 oranında.
2018 yılı, kriz sonrası rakamları ile, işsizliğin daha da artacağı bir gerçek.
ESNEK ÇALIŞMA TUZAĞI
Kadınların istihdama katılımı konusunda “esneklikle güvence arasında denge sağlanması” gibi özellikle kadınları iknaya yönelik cümleler kuruluyor. Kadınlar için bunun karşılığının daha güvencesiz ve daha düşük ücretle çalışma olduğu biliniyor. Esnek, güvencesiz ve kayıt dışı çalışanlar ağırlıklı olarak kadınlar, gençler ve göçmenlerden oluşuyor.
Krizi gerekçe gösteren patronlar, esnek çalıştırma uygulamalarında zaten daha fütursuz davranmaya başladı. Kadınlar da bundan payını iktidarın desteği ile fazlasıyla alacaktır.
Esnek çalışma dayatmaları, kıdem tazminatının gasbedilmesi planlarıyla birlikte düşünüldüğünde, emeklilik hakkı kadınlar için hayal bile olamayacak.
İSTİHDAM AZ, SÖMÜRÜ ÇOK
Kadın istihdamı 2004-2017 arasında 2.5 milyondan 6.5 milyona çıktı. Ama kadınların daha çok niteliksiz, kayıtdışı işlerde ve hizmet sektöründe istihdam olanağı bulabiliyor.6.5 milyon kadının 1.6 milyonu kayıtdışı çalışıyor. Sanayide kadınların iş bulabilme oranı ise oldukça düşük. İstihdamda kadınlar cinsiyet ayrımcı politikalara maruz kalıyor; kadınların kazancı erkeklerinkinin ancak yüzde 83’ü düzeyinde.
DÜNYANIN HER YANINDAN KADINLAR
İtalya da Mussolini’ nin iktidarı çalışan kadınların, aynı işi yapan erkeklerin yarısı kadar ücret alması, liselerde felsefe ve edebiyat derslerinin kadınlara verilmemesini ve bir erkeğin eşini ya da kızını namusunu korumak adına öldürebilmesini sağlayacak kararnameleri uygulamaya geçirdi. Mussolini hükümetinin faşist politikaları her alanda büyürken bir yandan da anti-faşist bir hareket yükseliyordu ve faşizmin eve hapsetmeye çalıştığı bu kadınlar anti-faşist hareket içinde ciddi bir rol oynuyorlardı. Kurulan Kadın Savunma ve Yardım Grupları İtalya’nın Nazilere karşı savunulmasında önemli bir yere sahipti. Bu gruplarda bulunan kadın işçiler eşit ücret, annelik yardımı, politik örgütlere girebilme, istedikleri eğitimi alabilme gibi taleplerini de buralardan savunabiliyorlardı.
HİTLER FAŞİZMİ VE KADINLAR
Hitler faşizminde ise üstün Alman ırkını yaratmak adına Lebernsborn(?) adlı evler kuruluyordu ve bu evlerde sarışın mavi gözlü kadınlar Nazi Subaylarıyla cinsel ilişkiye zorlanıyordu. Nazizm kadının Almanya’ya ancak sağlıklı Alman çocuklar doğurabildiğinde faydalı olacağını söyleyip kadını eve hapsetmeye çalışırken, bir yandan da Yahudi, engelli, Roman, sosyalist… kadınları topluca katlediyordu. Yahudi ve Roman kadınları Nazilerin vahşi deneylerinde kobay olarak kullanıldılar. Fakat bunlara rağmen kadınlar birçok direniş hareketinde önemli rol oynadı.
YUNANİSTAN’DA KRİZ VE KADIN MÜCADELESİ
2004 yılında Yunanistan’da başlayan kriz, kadınlar bakımından etkilerinin bugün bile hala hissedildiği sonuçlar yarattı. Yunanistan’da 2004’te başlayan ekonomik sıkıntılar, ev içi şiddeti, yoksulluğu ve fuhuşu da tetikledi. Ve tıpkı bugün Türkiye’de Suriyelilere karşı yaşanan yabancı düşmanlığı Yunanistan’da da artış gösterdi. Bunun karşısında “Bizim düşmanlarımız botla gelmedi, her gün limuzinle aramızda dolaşıyorlar” sloganıyla bu yabancı düşmanlığının neden doğru olmadığını ortaya koyan eylemler de gerçekleşti.
Kriz sürecinde kadınlar işsiz kalmamak adına zor koşullar ve hak gasplarına göz yummak zorunda bırakıldı. Ancak sosyal haklarının ve ücretlerinin gasbedilmesine sessiz kalmaları da işsiz kalmalarına engel olmadı. Kriz, Yunanistan’ı AB ülkelerine kıyasla işsizlikte cinsiyet farkının en fazla olduğu ülke pozisyonuna soktu.
Bugün halen, Yunanistan’da kadınlarla erkeklerin çalışma koşullarında çarpıcı farklılıklar var: Güvencesiz işlerde, işten çıkarmalarda, ücretlerin ve işçi haklarının iflas ettiği durumlarda başı kadınlar çekiyor. Ücret eşitsizliği bir kural haline gelmiş durumda. Hamile kadınlar ya işten atılıyor ya da çocuk sahibi olmamayı taahhüt etmek zorunda bırakılıyor. Kadınların sosyal güvence hakkı vahşice ihlal ediliyor ve emeklilik yaşı, annelik izni, çocuk bakımı gibi pozitif ayrımcılık hakları ortadan kaldırılıyor.
Hâlâ bugün ülkedeki kadın hareketi bileşenleri krize, yoksulluğa, geri alınmaya çalışılan sosyal haklara karşı sendikalar ve çeşitli kadın örgütleriyle birlikte çalışmalar yürütmeye devam ediyor. Kadın sendikacılar ve kadın hareketinin bileşenleri, her noktada kadınların krizden ilk etkilenenler olduklarını savunuyorlar, bunun somut örneklerini ortaya koymaya çalışıyorlar. Bununla birlikte kadınların sendikalarda ve muhalefet örgütlerinde daha fazla var olabilmesinin de koşullarını tartışıyorlar.