Bugün sokağa Lucretia’nın gözündeki yaşı silmek için çıkalım mı?
Ayşen Güven, Rembrandt'ın Lucretia'sı ile Helene Knoop'un Lucretia'sını karşılaştırdı ve iki ressamın yorumunu değiştirenin ne olduğunu sorguladı.
Kolaj: Rembrandt van Rijn - Google Art Project / Helene Knoop
Ayşen GÜVEN
İstanbul
Geçen haftadan beri Lucretia’ yı düşünüyorum, hakkında araştırıyor, okuyorum. Roma’da bir devrin sonu başka bir devrin başlangıcı bu kadınla anılıyor. Bu nedenle olsa gerek pek çok ressam ve edebiyatçı, Lucretia‘nın acı hikayesini, karşı duruşunu konu ediyor.
Tarih yeni kıtaların keşfini, 30 yıl savaşlarının sonunu, Rönesans’ın dalga dalga salınışını, aydınlanmacılık arayışlarını, engizisyon mahkemelerini, gösteriyordu. Dünyada sömürü düzeni yeni paylaşım sahalarını iştahla keşfederken bazı rejimler değişiyor görünüyordu. Roma bunlardan biriydi. Monarşi yerini o günlerin cumhuriyetine bırakıyordu krallıkta. Ancak bu, o kadar da kolay olmayacaktı, aradaki iktidar savaşına bir kadın bedeni kurban edilecekti. İşte o kadın, Roma’nın ilk konsulü olacak Lucius Tarquinius Collatinus ile evli olan Lucretia’ydı. Roma’nın son kralının oğlu Sextus Tarquinius hırs ve intikamla ve de kılıç zoruyla tecavüz etmişti Lucretia’ya. Bu korkunç zorbalığı eşi ve babasına anlatıp intikam istedikten sonra kalbine bir hançer saplayarak intihar eden Lucretia, anlaşılan hizmetçisini ve onurunu korumuştu. Tarihçilerin ve sanat eleştirmenlerinin çoğunlukla böyle yorumladığı bu korkunç tarihe bir notları da Lucretia’nın kendi beyanıyla olanların bilinip, anlatılmasını istediği şeklinde.
İKİ RESSAMDAN İKİ LUCRETİA YORUMU
Bana bu yazı için ilham olan ise Sosyolog ve Resim Eleştirmeni Serkan Hızlı’nın seçtiği, iki ressamdan iki Lucretia yorumu oldu. İlki ışığın ve gölgelerin ustası olarak bilinen Rembrandt van Rijn’in 1664’te resmettiği Lucretia tablosu. Diğeri kendisini “KitschPainter” olarak tanımlayan Helene Knoop’un 2007’de, Rembrandt’ı yeniden yorumladığı Despair/ Çaresizlik adlı “Lucretia” çalışması.
Bu iki yorum arasında hızla göze çarpan ilk fark, Rembrandt’ın yorumunda hançerin Lucretia’ya dönük olması, Helene Knoop yorumunda ise hançerin yerini bir revolverin alıp, namlusunu izleyiciye yöneltmesi. Serkan Hızlı kendi blogunda Knoop’un neden bunu seçtiğine dair bir okuma yapmış. Ben de onun bıraktığı izleri takip ederek bu iki resme baktım bütün hafta boyunca. Aynı soruları düşünerek. Biri 17. yüzyıldan diğeri 21. yüzyıldan iki Lucretia… Sanki ressamlar bu kadınla bizlere sesleniyorlar gibi geldi bana. Eğer öyleyse ne diyorlardı?
REMBRANDT’IN LUCRETIA’SI ÇARESİZ
Önce Rembrandt’tan Lucretia’yı dinlemeye çalıştım. Çaresizlik iliklerime kadar işledi; acı, hüzün, öfke yüzünden, bakışlarından, boynunun bükülüşünden hissediliyordu. Atmosferi daha karanlık yapan koyu renkler seçmişti ressam. Öte yandan Lucretia’nın soyluluğunu boynundaki gösterişli kolyelerle anlatıyor gibiydi. Bir elinde hançer diğeri sanki “Yeter bu kadar acı” der gibi avurtunu açıp siperde bekliyordu. Belki de Rembrandt için çağının kadınlarının uğradıkları cinsel ya da psikolojik şiddet karşısında boylu boyunca feodalite, kilise varken eşitlik henüz çok ama çok uzak bir hayal iken başka türlüsü güçtü. Lucretia, erkeklerin taht kavgalarına, azımsanmayacak bir başkaldırı göstermiş olsa da tebaadaki kadınların yaşadığı onca haksızlık, acı ve şiddet cezasız, hesapsızken Rembrandt da güçlü kalamıyor olabilir miydi? Belki de sadece Lucretia’nın intiharıyla umduğu gibi, gerçekleri aktarmak, belgelemek istemiş olabilirdi de Rembrandt.
Gelelim bu yüzyıldaki Knoop yorumuna. Kadınlar açısından acılar aktarılmış, şiddet sürmüş, suçlular çoğunlukla cezasız kalmıştı. Ancak değişen şeyler de vardı ve sanki Knoop daha şanslıydı. Kadınlar yan yanaydı, kalabalıktı, sokaktaydı mesela. Belki de bu nedenle daha güçlü bir kadındı artık Lucretia. Mesela yüz hatlarındaki çaresizlik biraz daha ışıkla aralanmıştı, daha sıcak renklerle aydınlık bir atmosfer yaratılmıştı. Geçen asırların biriktirdiği kadın mücadelesinin sonucu Knoop’un yorumunda belki yalnızlık ve çaresizlik hissini bir dostla, resime dahil edilen Lucretia’ya bakan bir köpekle aşılıyordu. Siperdeki el daha kendinden emin gard almış gibiydi. Hançer de güncellenip revolver yapılmış, yüzünü de gerçek suçlulara; kadınlara her türlü şiddetin seyircisine dönmüştü. Eşine ve babasına emanet ettiği öfkesini bu defa kendi eline alıyordu Lucretia.
İKİ RESSAMIN YORUMUNU DEĞİŞTİREN NEYDİ?
Bana kalırsa iki ressam da Lucretia’da yaşadıkları çağ karşısındaki çırpınışlarını, sistemin makasına sıkışan boğazları, kadınların uğradıkları şiddetin eski ve maalesef yeni tarihini anlatıyordu. Belki de benim okumalarımdan daha azı belki de daha fazlası. Şimdi bir de siz bakın! İki ressamın yorumunu değiştiren asırlar mı, onlarla değişen iktidarlar mı yoksa bizim birbirimize tutunarak sokaklarda kalabalık olmamız mı? Bu 25 Kasım’da sokağa gecikmiş bir hesabı kapatmak, Lucretia’nın gözündeki yaşı silmek için çıkalım mı?