‘Krize karşı mücadeleyi antiemperyalist bir noktaya koymalıyız’
Sivas Emek ve Demokrasi Platformu kriz ve krize karşı mücadele konulu panel düzenledi.
Fotoğraf: Evrensel
Sivas’ta Emek ve Demokrasi Platformu ‘Ekonomik Kriz ve Çıkış Yolları’ konulu bir panel düzenledi. Panele Emek ve Demokrasi Platformunun bileşenlerinden olarak KESK ve bağlı sendikalar, Emek Partisi, ÖDP ve Halkevleri temsilcileri katıldı. Panel Eğitim Sen’in toplantı salonunda gerçekleştirildi. Toplantıya Avukat Eylem Sarıoğlu ve DİSK Uzmanı Umar Karatape konuşmacı olarak katıldı. Panelin moderasyonunu Eğitim Sen Sivas Şube Başkanı Özgür Baştürk yaptı.
Özgür Baştürk konuşmasının başlangıcında kriz temalı bir panel düzenlemek için bir çok yere başvurduklarını ancak temanın kriz olması nedeniyle bir çok kurum tarafından geri çevrildiklerini söyledi.
DİSK Uzmanı Umar Karatepe “İthalat Türkiye’de ucuz ve bol döviz akışı nedeniyle çok derinleşmiştir. Sadece teknoloji değil günümüzde, tohum hatta gübreyi dahi ithal eder hale geldik. Bunun en temel nedeni ise kendi fabrikalarımızı kapatmamızdır. 5 yıllık kalkınma planı ile 2018’de doların 2 lira olacağı belirlendi ancak bugün dolar 5,28 lira… TÜİK tarafından enflasyon bu yıl yüzde 25 olarak belirlendi. Daha sonra bu oranı belirleyen kişi görevden alındı. Hükümet bilmelidir ki bu yöntemle enflasyon düşmüyor. Üretim mallarının fiyatı 2018’de yüzde 45 arttı, bunun tüketiciye yansıması yüzde 25. Bu durumda iki ihtimal var; ya daha yüksek enflasyona maruz bırakılmak ya da işsizlik... Yani krizin faturası yine işçi ve emekçilere kesiliyor. 2019 yılı için belirlenen büyüme oranı yüzde 2,3’tür. Ancak IMF’nin Türkiye için belirlediği oran binde 4. Peki neden ekonomi küçülüyor diye sorduğumuzda karşımıza faizler çıkıyor. Kentlerde iş arayan her üç kadından biri işsiz. İŞKUR işsizleri ise son bir yılda 600 bin kişi arttı. 2008’den sonra ilk defa sanayi üretimi azaldı. Bunun sebebi ise Türkiye’ye yabancı sermaye girişinin yüzde 85 düşmesi. IMF’ye borcun ödendiği söyleniyor ancak özel sektörün dış borcu 43 milyar dolardan 300 milyar dolara yükseldi. Bununla birlikte Türkiye halkı faiz ödemeye mecbur bırakıldı. 2002 yılında her hanenin borcunun eve giren gelire oranı yüzde 4 iken bugün yüzde 52’dir. Bu da yoksulluğun hissedilmemesinin en büyük nedenidir, yoksulluk borç nedeniyle hissedilmiyor. Kriz kader ya da fıtrat değildir. Bunun bir kazananı bir de kaybedeni vardır. Biz bu krizden nasıl kurtuluruz diye sorgularken bize dayatılan tek bir çözüm yolu varmış gibi gösterilmektedir. Çözümün ise işçi emekçilerin gelirlerinden ve tüketim mallarından yapılacak kesintiler olduğu yansıtılmaktadır. Ancak tek çözüm yolu bu değildir. Somut talepler temelinde örgütlenmiş mücadeleyi yaygınlaştırmak daha kolay olacaktır” dedi. Karatepe, DİSK’in krizin faturasının işçi ve emekçilere kesilmesini önlemek açısından sunduğu çözüm önerilerini de sıraladı:
■ Ücretlerdeki kayıplar karşılansın
■ Asgari ücret yıl sonu beklenmeden enflasyon ve büyüme oranı kadar arttırılsın
■ Emeklilerin aylık gelirleri enflasyon düzeyinde düzenlensin
■ Vergi adaletsizliği düzenlensin
■ KDV ve tüketim vergileri azaltılsın
■ Toplu işten çıkaramalar yasaklansın
Avukat Eylem Sarığoğlu ise “AKP Hükümeti uzun dönem kriz yok dedi ve krizin varlığını kanıtlamak isteyen tüm çevrelere karşı savaş ilan etti. Aslında hem hissedilen hem de emekçiler tarafından bilinen bu gerçeği ne kadar saklayabileceğinin mücadelesini yürüttü. İşçi ve emekçi çevreler seçim öncesinde de söylenmişti; seçimin erken yapılmasının tek nedeni krizin ilerleyen dönemlerde derinleşeceği ve geneli etkileyeceği kaygısıydı. Bugün krizin tek nedeni aslında AKP hükümetinin ekonomide izlediği yanlış politikalar değil bunların yanı sıra izlediği dış politikadaki hatalardı. Ortadoğu’da izlenen politika, Rusya’ya yakın tutum alma ve son dönemde ABD ile patlak veren Rahip Brunson kriziydi. Bizim ekonomimiz bir rahibin tutulmasına bağlı olarak dalgalanacak kadar dışa bağımlı mı sorusu ise burada tartışılması gereken noktaydı. Dış borç ile yönetilen bir ekonomi ortadayken bunun sonuçlarının yansıması da kriz oluyor. Peki krizin tek nedeni politika ve ekonomideki yanlış politikalar mıdır? Bu kriz aslında tüm bu nedenlerin yanı sıra dış ülkelerin oyunu değil kapitalizmin kendi krizidir. Kriz sadece Türkiye’de değil başka ülkelerde de yaygınlaşıp ilerleyecek bir krizdir. Ancak ekonomisi dışa bağımlı ülkelerde etkisi daha büyüktür. AKP hükümetinin buradaki rolü ise yerli sermayenin tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir parti olmaktır. Bu süreçte hükümet ‘Emperyalizme karşıyız’ diyerek işçi emekçi çevreler içerisinde bir kafa karışıklığı yarattı. Ama tüm bunların yanı sıra yabancı sermayeyi Türkiye’ye çağırdı. Kriz hep ‘Aynı gemideyiz’ söylemeleri ile bastırıldı. Bu gemi biz işçi emekçilerin gemisi mi yoksa kapitalist emperyalistlerin gemisi mi bunu belirlemek mücadelenin koşullarını belirlemek açısından önemlidir. Kriz tüm işçi sınıfı içinde yaygınlaştırıldı. İşçiler işten çıkarıldı, sigorta primleri yatırılmadı ve kayıtsız istihdam arttı. Mücadelenin dayanak noktasını antiemperyalist bir noktaya koymak önemlidir. Bunun yanı sıra yerli sermaye ve onun dayanak noktası AKP Hükümetine karşı da mücadele etmeliyiz. Çünkü mücadelenin seyri böyle olmadıkça krizin faturası işçi ve emekçilere kesilecektir” dedi.
Konuşmaların ardından panel soru ve cevaplarla devam etti. (Sivas/EVRENSEL)