Formasyona format atılır mı?
Yükseköğrenim gençliği formasyon eğitiminin değiştirileceği söylentilerine olduğu kadar formasyon hakkı için mücadele etmeye de oldukça alışkın.
Cansu CEYLAN
Boğaziçi Üniversitesi
2023 Eğitim Vizyonu’nun yayınlanmasıyla birlikte formasyon tartışması tekrar alevlendi. Vizyon belgesinde düzenlemenin ayrıntıları çok da fazla yer almasa da öğretmen olmak için temel bilimler öğrencilerinin alması gereken formasyon eğitiminin kurs olarak verilmesi yerine yüksek lisans eğitimi olarak verileceği söylentileri dolaşmaya başladı. Bütün bu tartışma devam ededursun, yükseköğrenim gençliği formasyon eğitiminin kaldırılacağı ya da değiştirileceği söylentilerine olduğu kadar formasyon hakkı için mücadele etmeye de oldukça alışkın. Bu noktada belki şunu söyleyebiliriz: Türkiye yükseköğrenim gençliği için formasyon tarihi, formasyon mücadeleleri tarihidir.
ÖĞRETMENLİK YARIŞINDA
Güncel olarak yapılan değişikliği tartışmadan önce formasyon eğitiminin neden biz üniversiteli gençliğin gündeminin merkezinde yer aldığını tartışmak önem taşıyor. Formasyon eğitimi, temel bilimlerden mezun olmuş öğrencilerin öğretmen olarak çalışmasına olanak sağlıyor. Öte yandan daha önce de belirttiğimiz gibi uzun süredir değişen aralıklarla formasyon düzenlemesi değiştiriliyor, değiştirilmesi tartışılıyor. Durum böyle olunca, tartışmanın merkezini temel bilimler öğrencilerine ve sıkıntılarına çekmek gerekiyor.
Şu veri, konunun çarpıcılığını gözler önüne seriyor: Devlet kurumlarına öğretmen olarak atanmak için girdiğimiz KPSS Öğretmen Alan Bilgisi Testi’ne 2017 yılında giren matematik öğretmenliği adaylarının %92’si, tarih öğretmenliği adaylarının %94.3’ü, Türk dili ve edebiyatı öğretmenliği adaylarının ise %95.9’u formasyon eğitimi almış Fen Edebiyat Fakültesi, yani temel bilim mezunu. Peki temel bilim öğrencileri neden böylesi artan oranlarda öğretmen olmak istiyor? Formasyon eğitimini, formasyonun biçimini ve içeriğini konuşmadan önce asıl bunu anlamamız gerekiyor.
İŞSİZLİKTEN PAYIMIZA DÜŞEN
Aslında biz, dergimize yazan, formasyon kurs ücretleri yüzünden mağdur olan, “Formasyon kaldırılacak, temel bilim mezunları öğretmen olamayacak.” açıklamalarına karşı ayaklanan birçok üniversiteli arkadaşımızın mektuplarından bunun nedenini biliyoruz. Bugün açısından temel bilim öğrencileri, yüksekokul veya fakülte mezunu işsizlerin büyük bir bölümünü oluşturuyor. TÜİK’in 2017 verilerine göre yüksekokul veya fakülte mezunlarının %12.7’si işsizken, beşeri bilimler mezunlarının %13.2’si, matematik ve istatistik bölümü mezunlarının %14’ü, sosyal bilimler ve davranış bilimleri mezunlarının %15.2’si, fiziki bilimler mezunlarının %15.7’si işsiz. Yani, temel bilimler mezunları arasındaki işsizlik oranları üniversiteli işsizliği ortalamasının üzerinde. İş alanı bulamayan temel bilim mezunlarının, neden formasyona yöneldiğini anlamak bu tabloda çok da zor olmasa gerek. Öte yandan temel bilim mezunlarının karşı karşıya kaldığı işsizlik nedeniyle senelerdir birçok temel bilim bölümünde kontenjanların dolmadığını, neredeyse her üniversitede kapasite yetersizliğine rağmen kontenjan arttıran YÖK’ün temel bilimler bölümlerinin kontenjanlarını azaltmak zorunda kaldığını da hatırlayalım.
BAĞIMLI KAPİTALİST ÜLKEDE BİLİM
Tablo böyle olunca tartışılması gereken başka bir nokta da temel bilimlerin iş alanının kısıtlılığı.“Bilgi çağı”, “inovasyon çağı”, “endüstri 4.0” kavramlarını ağızlarına pelesenk eden sermaye temsilcileri bu alanda da birçok girişimde bulunuyor. Uluslararası eğitim tartışmalarında şu anda güncel olarak tartışılan ve model olarak geliştirilen STEM (fen, teknoloji, mühendislik, matematik) eğitiminin en ateşli temsilcilerinden biri de TÜSİAD. TÜSİAD, hazırladığı “2023’e Doğru Türkiye’de STEM Gereksinimi”1 raporunda STEM alanlarının kritik rolünü uzun uzun anlatıyor. Bu örnek, sermaye ve sermaye birikimi ile bilim üretiminin bugün nasıl iç içe olduğunu anlatıyor2. Kâr amaçlı üretimin hükmünü sürdüğü kapitalist sistemde bilimin bağımsız olarak gelişimini sürdürebileceği, sermaye-emek çelişkisinin dışında yer alabileceğini iddia etmek bugünkü azılı liberallerin, pozitivistlerin bile altından kalkabileceği bir iddia değil.
Bugün hayatının her alanı gibi bilim üretimi de gelişimini ancak sermayenin kanatları altında sürdürebiliyor. Durum böyle olunca bu bahsettiğimiz meseleler dönüp dolaşıp kapitalist sistemin kucağına düşüyor. Tabii ki kapitalist ülkelerde ileri bilimsel gelişmelerden, bilim insanlarına iş alanı açılmasından bahsedebiliriz, sermayenin bilimsel bilgiye, fen alanında gelişmelere, sosyal bilimlerin ilerlemesine ihtiyacı vardır; buralarda da bilim hâlâ sermayenin çıkarına göre şekillendirilir. Merceği bizimki gibi bağımlı kapitalist bir ülkeye tuttuğumuzda işler biraz daha değişebilir, bilim yine sermayenin çıkarına uygun olarak fonlanırken bir yandan da uluslararası iş bölümünde bizimki gibi ülkelere düşen ucuz işgücü ihtiyacını karşılayacak nesiller yetiştirmektir. Bu nedenle bilimin niteliği, temel bilim öğrencilerinin potansiyeli, bilim eğitiminin durumu tali meseleler olarak politika yapıcılarının eline kalır.
SONUÇ YERİNE
Bütün çizdiğimiz bu tabloda eksik olan şey bugün devlete atanan öğretmenlerin çektiği sorunlar fakat bunları ayrı bir yazının konusu olarak bırakalım. Sonuç olarak ne bugünkü formasyon tartışmaları biz temel bilim öğrencileri için ne yeni tartışmalar ne de bizim sorunlarımız formasyona indirgenebilecek kadar dar. O zaman şu sorularla yazımızı bitirelim: Neredeyse her sene önümüze sürülen değişiklik tehditlerinin işsizlik oranları ve öğretmen adayları arasındaki Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarının oranı göz önüne alındığında gerçekliği var mıdır? Genelde ilim üretiminin sermayenin çıkarlarına göre şekillendiği kapitalist sistemde, özelde ülkemizin kapitalist dünya düzeninde konumlanışında biz temel bilim öğrencileri için bilim insanları olmamızın olanağı nedir? Bütün bu çerçeve içinde formasyon düzenlemelerini değiştirmek temel bilim öğrencilerinin sorunlarına deva olur mu, yoksa sadece “atanamayan öğretmen sayısı” istatistiklerinde hafif bir oynamaya mı hizmet eder?
1*2023 hedefi ve referansı diğer alanlarda olduğu gibi eğitim belgelerinin başlıklarında da gözden kaçmıyor. (bknz. 2023 Eğitim Vizyonu, MEB Öğretmen Strateji Belgesi 2017-2023, TÜSİAD 2023’e Doğru Türkiye’de STEM Gereksinimi raporu)
2*Başka çarpıcı bir örnek, 2015 yılında yapılan “Okul-Sanayi İşbirliği İstanbul Modeli”ydi. Protokolün imza töreninde dönemin Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, projeye işsizlik fonundan kaynak aktarılacağını belirtmişti.