Huzursuz metinler üzerine: ‘Bisturi’
Salih Aydemir, Metin Aydın'ın 'Bisturi'sini yazdı: Varoluşun gerçeklik karşısındaki sorunları ve onun sonucu olarak trajik yargıları yıkma çabasında
Görsel: Metin Aydın'ın Bisturi kitabının kapağı | Kaos Çocuk Parkı Yayınları
Salih AYDEMİR
Bir yazarın huzursuzluğu gözlemlemiş olduğu dünyaya arkeolojik kazılar yaparak gerçeği dillendirmesinden kaynaklanır. Çünkü dillendirmek istediği gerçekleri gözler önüne sererek yaşadığı toplumun insanlarını dürtmek, anlatmak ve yüzleştirmek ister. Kendi belleğine dalamayan ve dolayısıyla yüzleşemeyen insanların suskunluğu huzursuz eder ve bu huzursuzluk insanlık tarihi boyunca dönemsel olarak ve giderek daha karmaşık ve yoğun biçimlerde yinelenir. Kendini yitiren ve çevresinde olup bitenlere gömülüp batmış köklü bir ötekileşme karşısında kim huzursuz değildir ki?!
Düşünmek için yaşamıyoruz. İnsanın yazgısının her şeyden önce eylem olduğunu da biliyoruz. Kültürsüzlüğümüzün yazgısını dramatik bilinçle sürdürmemiz neredeyse mutluluk ya da haz sayılacak. Yazarın huzursuzluğu toplumsal yaşamda insanlara yansımıyorsa ve bundan etkilenmiyorsa huzursuzlukta bir trajediye çevrilebiliyor. Ve yaşatılan ötekileştirmenin en ileri biçimi olan hayret duygusu giderek aptallığa dönüştürebiliyor bizi. Bir yazarın huzursuzluğu giderek kendini yitirmeye giden insana müdahale etmenin dertlerinden birisidir. Bu huzursuzluk insanlık tarihi boyunca ne yeni ne de rastlantısaldır. Ama biz yazarların en büyük sorumluluğu da bunu her dönemde yansıtmak ve dillendirmektir.
VAROLUŞUN GERÇEKLİK KARŞISINDAKİ SORUNLARI
Metin Aydın yazdığı deneme ve incelemelerde bu kaygısını dile getirirken genelde varoluşun gerçeklik karşısındaki sorunları ve onun sonucu olarak trajik yargıları yıkma çabasındadır. Çabasındadır çünkü her yazar gibi Metin Aydın’da dayatılan ve yaşam haline getirilen gerçekleri yarıp, kanatıp yaranın kabuğunu değil kesip açtığı yaranın içini gösterme çabasındadır. İnsanın kapasite eksikliğinden ya da çekmiş olduğu beslenme bozukluğundan (kültürel) tutun iki yüzlüğüne kadar nasıl duyarsızlaştığını; geleneksel olanın kuyularından sapla samanı ayıramamanın esirliğini ve güçsüzlüğünü yansıtırken huzursuzluğu hissetmemek mümkün değil kitabında.
Metin Aydın “Bisturi” kitabında yaşadığı, gördüğü, hissettiği ve hesaplaştığı gerçekleri bugüne dair söylemiyor. Bugünle daraltmıyor. Klasik görme ve gözlemci modelinden sıyrılmış modern ve heterojen bir görme rejiminin gözlemcisi olarak karşımıza çıkıyor. Görmenin hayati koşullardaki sorumluluklarını bilerek hayati önkoşulları oluşturan olay ve güçlere dayanarak huzursuzluğunu okuyucusuna da taşımak istiyor. Taşıyor da… Kullandığı cümleler görsel imge sunmaktan çok “gerçek” olan ve optik olarak algılanan bir dünyada insanın bulunduğu yeri gösteriyor.
Aslında Metin Aydın “Bisturi” kitabında giderek azalan görselliğin soyut bir görselliğe dönüştüğünü ve bunun doğal sonucu olarak dilsel öğelerin küresel çapta buluştuğu ve tüketildiği, dolaşıma sokulup dayatıldığı, aynı zamanda değiş tokuş edildiği sibernetik bir alana yerleştirildiğinin vurgusunu yapıyor.
METİN AYDIN’DAN EFLATUN’A GÖNDERME
“Müsvedde” başlıklı yazısının bir bölümünde Eflatun’a gönderme yapar Metin Aydın: “Nerden estiyse, bir kaç yıl önce okuduğu bir kitap takıldı aklına: Eflatun’un Devlet’i. Devlet’inde, Eflatun: ‘Çocuklarımıza ayakları yerden kesik masallar dinlettirmeyeceğiz.’ demişti. Evet, aynen öyle. Hatta hızını alamayıp: ‘Bunu Homeros dahi yapsa reddedeceğiz, demiyor muydu?’ diyordu! ‘Öyleyse daha ne!’ diye kendi kendine söylenip, elindeki buruş buruş karalanmış müsveddeleri odanın içinde gelişigüzel savurdu. Böyle giderse müsveddeden bir ev olmaya namzetti zaten tek göz oda.”
Eflatun(Platon) devlet kitabında Homeros’a karşı çıkmasının sebebinde şairler yatar. Eflatun şairleri devletinden(ideal) kovar. Kovar çünkü kusursuz devletinde kusuru sanatçılara özellikle şairlere mal eder. Dolayısıyla buradaki asıl hedefi de Homeros’tur. Platon’a göre, gerçek varlık idea’lar dünyasıdır (kosmosneotos). Sanatın taklit ettiği nesneler, aslında gerçek varlıklar olan idea’ların gerçeklikten yoksun bulunan kopyalarıdır. Buna göre de sanatın ortaya koyduğu şeyler, kopyaların kopyaları olacaktır. O halde sanat, gerçeklik ile değil, kopyalarla ilgilidir.
YAŞADIĞIMIZ COĞRAFYANIN KIRILMALARINI YENİDEN YAPILANDIRIYOR
Sanat bize gerçekliği değil, bir görüntüyü, bir kopyayı gösterir, der B. Croce ve ekler: Sanatçı ile nesneler arasındaki ilgi, taklit(mimesis) ilgisidir. Sanatçı nesneleri, görünüşleri taklit eder, yani kosmosaisthetos’u (duyulur dünyayı). Platon, devlet adlı kitabında şöyle yazar: “Öyleyse diyebiliriz ki, şairler, Homeros başta olmak üzere, en yüksek değerleri anlatırken olsun, herhangi bir şeyi uydururken olsun, birer benzetmecidirler sadece; gerçeğin kendisine ulaşamazlar.”
Platon, sanatçıların/benzetmecilerin taşkın yönlerle kendini var ettiğini başka yerde şöyle ifade ediyor: “Hem benzetmeci şairin akıldan yana gitmeyeceği besbelli bir şey; sanatına da elvermez, halka da beğendiremez kendini bu yoldan. Onun işi, benzetmesi daha kolay olan taşkın, değişken yanımızı ortaya koymaktır.” Aslında kendisi de bir şair olan Eflatun, Sokrates’in öğrencisi olmak için şiirden uzaklaşır. Hatta Nietzsche’nin deyimiyle bütün şiirlerini yakar.
Evet, M. Aydın, hızını alamayıp ‘masal dinlettirmeyeceğiz’ diyen Eflatun devlet kitabında biz şairleri de almadı sitesine… Metin Aydın yazar/şair kimliği ile yaşadığımız coğrafyanın kırılmalarını yeniden yapılandırarak huzursuzluğumuzu dillendiriyor. Huzursuz okumalarla tarihsel süreci sorgulayan açık yaralarla buluşmak üzere…
BİSTURİ -
Huzursuz Metinler, Kaos Çocuk Parkı Yayınları, s. 115