18 Aralık 2018 23:58

Yönetmen Ramin Matin: Herkeste fantezi bir şekilde kaçış isteği var

Yönetmen Ramin Matin Son Çıkış filmi ile İstanbul’dan kaçıp kurtulmaya çalışan Tahsin’in trajikomik hikayesini beyaz perdeye taşıdı.

Ramin Matin (Fotoğraf:Evrensel)

Paylaş

İsmail AFACAN
İstanbul

İstanbul’un ulaşımından, gökdelenlerinden ve iş temposundan bunalan insanlarda şehirden kaçıp Akdeniz sahillerinde yeni bir yaşam kurma hayali vardır. Bu hayalden yola çıkan Yönetmen Ramin Matin, İstanbul’dan kaçıp kurtulmaya çalışan Tahsin’in trajikomik hikayesini beyaz perdeye taşıdı.

Deniz Celiloğlu ve Ezgi Çelik’in başrollerini paylaştığı Son Çıkış’ta çarpık kentleşme, metrobüs çilesi ve yapaylaşan insan ilişkilerini bir kez daha gözler önüne seriyor ve izleyenlere şu soruyu yöneltiyor: Kentten uzaklaşıp komün yaşamı kurmak kapitalizm koşullarında ne kadar mümkün?

Yönetmen Ramin Matin’le Son Çıkış filminin hikayesini konuştuk. İstanbul’un film için doğal bir plato olduğunu dile getiren Matin, “Herkes kaçmaktan bahsediyor ama kaçmak nerelere varacak, oraya kaçtığımızda ne yapacağız gibi şeyleri kimse düşünmüyor. Sadece fantezi bir şekilde kaçış duygusu var. Biz de biraz onu irdelemek istedik” dedi.

İstanbul’daki kent yaşamını anlatma fikri nasıl ortaya çıktı?

Fikrin çıkış noktası aslında benim yüksek lisanstan mezun olmak için yazdığım senaryo üzerine kurulu. Konusu daha çok tarihi binaların ve dokunun yok olması üzerineydi. Ben mezun oldum ama senaryo kötüydü. Senaryodaki temalar kafamın bir yerinde kalmıştı, ilerleyen yıllarda da kentsel dönüşüm İstanbul’da çok önemli bir konu haline geldi. İkinci filmimin setindeyken N. Can Kantarcı’ya bunlardan bahsettim ve çalışmaya başladık.

İstanbul’daki muazzam trafik ve çarpık kentleşme sorunu, çekim sırasında işinizi kolaylaştırmıştır herhalde...

Evet, İstanbul bizim için doğal bir film platosuydu. Filmde durmadan hafriyat kamyonu geçiyor. Zannediyorlar ki biz onları oraya koyduk ama öyle değil, doğalında geçiyorlardı.

Kent yaşamının bireyde yarattığı tahribat ve tükenmişlik hissi hemen herkesin yaşadığı şeyler. Filminiz, kentli insanın yalnızlığını ve boğucu yaşamından kurtulma isteğini çok iyi veriyor. Bu psikolojiyi nasıl şekillendirdiniz?

Hepimiz o kadar içinde yaşadığımız için, yakından tanıdığımız bir şey zaten. Kaçmak dürtüsünü irdelemek daha ilginç geldi. Herkes kaçmaktan bahsediyor ama kaçmak nerelere varacak, oraya kaçtığımızda ne yapacağız gibi şeyleri kimse düşünmüyor. Sadece fantezi bir şekilde kaçış duygusu var. Biz de biraz onu irdelemek istedik.

Kentten kaçış isteği yoğun bir tempoda işleniyor. Filmin Başkahramanı Tahsin, metrobüs yolundan birden komün yaşamına geçiyor. Sert bir geçişti. Neden öyle bir geçiş yaptınız?

O sert geçişin nedeni şu: Aslında kendisi değişmediği için hiçbir şey de değişmiyor hayatında. Bakış açısını, kafa yapısını değiştirmediği için bir fantezi peşinde oraya gidiyor. Şehir nasıl bizden uzaklaşıyorsa, birdenbire ani şekilde o da bizden uzaklaşıyor. Aslında güneyde ama hiçbir şey değişmedi, aynı adam, aynı şekilde yürüyor...

Kentten çıkmaya çalışırken olağanüstü şeylerle karşılaşıyor. Biraz dağıttı beni...

Filmin iddiası onu başarabilmek. Tek tek baktığın zaman hiçbiri abartı değil, hepsi İstanbul’da var olan şeyler. Maksat onları filmin içerisine sıkıştırmaktı zaten. Üst üste gelmesi abartı ama bilinçli bir tercih.

Kaçış sürecinde kara mizah unsuru çok fazla kullanılıyor...

Evet. Çünkü bizim İstanbul’daki gündelik hayatımız bana kara mizah gibi geliyor. Dolayısıyla bunu mizahla anlatmak istedik, çünkü mizah çok güzel bir eleştiri yöntemi. Bazı şeyleri anlatmak için, karşıdakine geçirmek çok işlevsel bir araç.

Sömürüden kurtulup yeni bir yaşam kurmaya çalışıyorlar ama üretim ilişkileri bir şekilde yine kapitalizme bağlanıyor. Film, bu düzenden kaçarak kurtulmak mümkün mü sorusunu tartıştırıyor izleyiciye.

Evet, onu tartışmak istedik. Oraya gidince ister istemez bir noktadan sonra var olmak için bir düzen oluşmaya başlıyor. Çoğumuzun kaçalım demesi bir fanteziden ibaret oluyor. Senelik tatilimize gittiğimiz zaman keşke hep burada kalsam deriz, ama kalsak ne yapacağımızı bilemeyiz. Bu bir kentli psikolojisi ama temelsiz bir psikoloji. Filmde Tahsin de o düşünceyle gidiyor oraya. Orada da bir kapitalist düzen oluşuyor ister istemez.

Film havaalanında final yapıyor. Başka bir yere mi gidecek yoksa İstanbul’a mı dönecek? Kente geldiğinde ne yapacak? Kafasındaki soruları aştı mı? Bu soruların yanıtlarını izleyiciye bırakıyor aslında...

Maksat zaten izleyiciyi düşündürtmek. Bu konuda kafa yorsun, kendi yorumunu çıkartsın ki zaten farklı yorumlar geliyor. İstanbul’a geldiği yönünde emin bir kısım var, bir iş kurduğunu düşünüyorlar. Kimisi İstanbul’a gelmediğine emin. Herkes kendi yorumunu kesin olarak görüyor, benim de hoşuma gidiyor.

Başka projeler var mı?

Var ama para yok. Hakan Bıçakçı ile birlikte projemiz var. “Buhar” isimli garip bir film olacak. Konusunu daha sonra açıklayacağım ama film fantastik üyeleri olan bir kara komedi.

'İSTANBUL’A KAÇMAYI DÜŞÜNÜYORDUM, VAZGEÇTİM!'

Tokyo’da da gösterim yapıldı, orada nasıl tepkiler aldınız?

Çok ilgi vardı, güzel tepkiler aldık. Tokyo İstanbul’a göre daha düzenli bir şehir, ama Japonlar böyle algılamıyor. O yüzden kendilerini yakın hissettiler filme. İzleyicilerden biri bana “Filme geldim çünkü İstanbul’a kaçmayı düşünüyorum. Tatile gelmiştim, çok sevmiştim ama filme geldikten sonra vazgeçtim” dedi. Onların da kafasında kaçma düşüncesi var yani. 

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

CHP Adana Büyükşehir Belediye Başkan adayı Zeydan Karalar kimdir?

SONRAKİ HABER

İstanbul Tabip Odası: Cerrahpaşa'ya acil mali destek sağlansın

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa