Bir kavram: Yabancılaşma
Bir kavram: Yabancılaşma
Çizim: Nikolai Shukov
Umut Düzgün BULUT
Kapitalizm’in gelişimi, mülksüzleşme ve kapitalist üretimin kavramları
İnsanlığın türsel faaliyeti olan üretici faaliyeti için kullanması zorunlu olan aletlerin bir sınıfın elinde toplanması yabancılaşmış emeğin kaynağıdır.Kapitalist üretimin dünya üzerinde hakim olmasıyla beraber artık bu sınıfsal çelişkilerin görünümleri ve biçimleri de değişim gösterir. Kapitalist üretimin gelişmesi ile birlikte yeni bir sınıfın doğuşuna tanıklık ederiz: Proletarya.Bu sistem asıl olarak bir sömürü sistemi olarak karşımıza çıkıyor. Bu sömürü ise emek sürecinin içinde üretim anında ortaya çıkan artı-değer yaratımına el koyulması olarak kendini gösteriyor. Proleter, hayatta kalmak için kendi emek-gücünü satmak zorundadır ve öyle de yapar. Kapitalist ise emek gücünü satın alırken yani işçiyi işe alırken onun kendi değerinden fazlasını üreteceğinin farkında olarak alır ve onu kullanabileceği yere kadar kullanır. Emek sürecinde işçinin toplam ürettiği değerden, kendi emek-gücü için aldığı değer çıkarıldıktan sonra kalan değere artı-değer denir. Yani artı-değer için kabaca şöyle örnek verebiliriz: Bir tekstil işçisi günde 200 TL’lik bir pantolon üretiyorsa ve aldığı yevmiye 40 TL ise geriye kalan 160 TL artı-değerdir.
Marx Ve Yabancılaşmış Emek
Marx, 1844 El Yazmaları’nda yabancılaşma kavramının dört görünümü içinde ele alır. Bu görünümler orada sırasıyla insanın ürününe, üretici etkinliğine, türüne ve diğer insanlara olan yabancılaşmasıdır. Fakat Marx anlatımında bunları birbirinden ayrı şeylermiş gibi ele almamış ve bu görünümleri birbirinin içinde anlatmıştır. Bunlardan görünüm olarak bahsetmemin sebebi aslında bir bütünün ve bir şey’in farklı alanlarda yalnızca görüntüsünün değişiyor oluşudur. Dolayısıyla bu görünümlerin hangisinden başlayıp hangisini anlatmaya gittiğinizin bir önemi yoktur. Her biri diğeriyle ilişki içerisindedir ve bu herhangi bir sıralama yapmamıza olanak sağlar. Marx bunu ürün, etkinlik, tür ve diğer insanlara yabancılaşma olarak anlatır.
İnsanın Emek Süreci ile İlişkisi
Marx’a göre üretici etkinlik insanın türsel özelliğidir. Yani onu diğer hayvanlardan ayıran ve ona ait olan bir özellik. Fakat bu özellik ancak bu etkinliğin özgürce gerçekleştirilmesi ile “yerini” bulur.“Bilinçli hayat-etkinliği insanı hayvanca hayat-etkinliğinden ayırır. İnsan bu ayrışmayla bir tür varlığıdır, kendi hayatı insan için bir nesnedir. Yalnız bundan dolayı etkinliği özgür bir etkinliktir. Yabancılaşmış emek bu ilişkiyi tersine çevirir, öyle ki insan bilinçli bir varlık olduğu için kendi hayat-etkinliğini, özvarlığını, varoluşu için bir amaç yapar.”Marx, kapitalizmde üretici etkinliğin hayatın bir amacı haline geldiğini ve bu durumun bir çelişki yarattığını, yabancılaşma yarattığını söyler. Bu yabancılaşma ilk olarak üretici etkinlik ile bir yabancılaşmadır ki bu henüz etkinlik içerisinde diğer görünümlere de can verir. Peki bu emeğin yabancılaşmasını meydana getiren şey ne diye sorduğumuzda Marx, “Bir kere, çalışma işçinin dışındadır, yani onun özsel varlığına ait değildir. Onun için çalışırken kendini olumlamaz, yoksar (inkar eder), mutlu değil mutsuzdur, fiziksel ve zihni enerjisini serbestçe geliştirmez, bedenini harcar ve zihnini yok eder. Onun için işçi ancak çalışma dışında kendine gelir ve çalışırken kendisinin dışındadır. Çalışmadığı zaman kendindedir, çalışırken kendinde değildir. Onun için çalışması(…) bir gereksemenin doyurulması değildir; sadece, çalışmanın dışındaki bazı gereksemeleri doyurmak için bir araçtır.” diyor. Buradan da anlıyoruz ki yabancılaşmamış emek etkinliği, insanın ihtiyaç duyması ve bu ihtiyacı gidermesi için çalışması gereken bir şeydir. Fakat yabancılaşmış emek koşullarında insan hayatını çalışabilmenin bir sebebi olarak değil, çalışmayı hayatta kalmanın bir sebebi haline getirir.
İnsanın ürünüyle ilişkisi
Marx, yabancılaşmış emeğin ve üretici faaliyetin olduğu anda işçinin hem kendine yabancılaştığını hem de sürecin sonunda ürününe, nesnesine, yabancılaştığını söyler. Yabancılaşmış emek işçiyi sömüren ondan çalan ve onu esiri yapmış bir etkinliktir. Bu etkinliği ürünü ise işçi için kendi ürünü olarak görülmez. Bu ürün kendinden büyük güçlü ve zengin olana ait gibi görünür. İşçi ürettiği şeye ne kadar değer katarsa kendisi o kadar değersizleşir.
İnsanın ürünle ilişkisi kapitalizmde en başından itibaren çarpık gelişmektedir. İnsan henüz etkinliği bile sahiplenemiyor ve onu kendine yabancı görüyorken, üretimin sonu olan ürün, aslında insanın hayatından bir parça olmasına rağmen, onun değildir ve bu çarpıklığın bir başka yönüdür. Başkasına ait olan ama aslında kendisinin güç verdiği ürün şimdi onun karşısında ondan bağımsız olan bir dünyaya güç vermiştir. O, üretim araçlarına da sahip değildir ve bu araçlar aslında ona ondan bağımsız gibi -sanki bu araçlar başka insanların alın teriyle üretilmemişçesine- görünür. Tüm bunlar insanın dişinden tırnağından vererek kendisine yabancı olan bir şey yaratıyor oluşudur. Bu şey, insanın kendi ürünü olmasına karşın ondan tamamiyle bağımsız gibi davranır.
İnsanın Diğer İnsanlarla İlişkisi
“Yabancılaşmış emeği aracılığıyla insan sadece nesneyle ve üretim eylemiyle ilişkisini kendine düşman ve yabancı bir güç olarak kurmakla kalmaz; aynı zamanda diğer insanların kendi üretimi ve ürünü karşısındaki konumlarıyla ilişkisini ve de diğer insanlara karşı kendi konumuyla olan ilişkisini de oluşturur. Kendi ürününü bir kayıp, kendisine ait olmayan bir ürün olarak yarattığı gibi, üretmeyen birinin üretim ve ürün üzerindeki hakimiyetini de yaratır. Kendisini kendi etkinliğinden ayırdığı gibi, bir yabancıya, ona ait olmayan bir etkinliği bahşeder (…) çalışma yabancı ve onun dışında duran birine (…) kapitaliste ya da emeğin efendisini kim nasıl adlandırmayı seçiyorsa ona.” Her bir kapitalistin gücü ancak işçinin bu süreci tekrar tekrar yaratmasıyla var olabilir. İşçinin bu gücü yaratırken güçsüzleşmesi aynı zamanda bu gücü bahşettiği insanla arasına bir çelişki oluşmasına sebep olur. Öyle ki birinin çıkarı ile diğerinin çıkarı öylesine zıttır ki bu çıkarlar uzlaşması mümkün olmayan çelişkiler ve çözülmesi gereken sınıfsal kopuşlar yaratır. İşte Marx, yabancılaşmış emeğin bir insan ile diğer insan arasında yarattığı kopuşu ve bunu nasıl yaptığını ortaya koyuyor. Biri tüm hayatını bu etkinlik için harcarken diğeri buradan kazandığı vakitle eğlenceli zaman geçiriyor.
İnsanın Türüyle İlişkisi
Marx “insanın yabancılaşan emeği, onu türüne yabancı kılar” dediği zaman, bireyi insan olarak ayrıştıran ilişkilerin benzersiz biçimlenişinin, kapitalist emek tarafından oldukça farklı bir şeye dönüştürüldüğünü anlatıyor.
Etkinliğe yabancılaşma, ürününe yabancılaşma ve diğer insanlara yabancılaşma aslında insanın kendinde bir şey bırakmamış sadece organik varlığını sürdürmeye çalışan bir canlı kalmıştır. Ve bu canlı artık kendi türüne yabancı bir varlıktır. Üretme süreci artık işçi için hayvansal ihtiyaçlarını karşılamasının bir aracıdır. Oysa ki insanın üretici etkinliği tam tersi olmalıdır. Hayvani ihtiyaçları üretici etkinliğe devam edebilmenin aracı olmalıdır.Marx yabancılaşmanın komünist bir toplumda aşılacağını söyler. Çünkü komünizmde ne büyük toprak sahipleri ne kapitalistler ne de sokaklarda dilenen dilenciler vardır. Tüm insanlık kendi türsel özelliğine uygun bir biçimde üretime katılırlar ve üretim süreci en çok bu şekilde nitelikli hale gelir, insan ancak bu biçimde can verdiği nesne ile olumlu bir ilişki kurabilir. Kapitalizmde “herkesin kendisine dayatılan ve içinden çıkamayacağı belirli ve kesin bir faaliyet alanı vardır. Avcıdır, balıkçıdır, çobandır ya da eleştirel eleştirmendir; ve geçim araçlarını kaybetmek istemiyorsa eğer, öyle de kalmak zorundadır. Oysa hiç kimsenin kesin bir faaliyet alanına sahip olmadığı, dilediği her alanda kendini yetiştirebildiği komünist toplumda, genel üretimi toplum düzenler. Böylece de bana, dilediğimce, bugün bu işi, yarın bir başka işi yapabilme -avcı, balıkçı, çoban ya da eleştirmen olmamı gerektirmeden, sabah ava çıkıp öğleden sonra balığa gitme, akşamları hayvan yetiştirme, yemekten sonra da eleştiri yapma- olanağı sağlar.”