Dalgalar İzmir kıyılarını sarsarken
Yaklaşan kriz gençliğin gelecek sorununu derinleştirmekte, iğneden ipliğe her şeyi zamlandırarak bugün dahi yaşamasını imkansızlaştırmaktadır.
Fotoğraf: Metehan Ud/EVRENSEL
Yusuf METİN
İzmir
Fakat gün ışıdı her şeye rağmen…
Ve ‘Karanlığın kenarından onlar ağır ellerini toprağa basıp doğruldular’ yarı yarıya…
Hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel diyebilmek için daha çok erken fakat İzmirli emekçilerin yaklaşan krizin yükünü reddetme konusunda önemli adımlar attığı bir gerçek. 3 Ekim’de Genel-İş üyesi emekçilerin açtığı bu yolda 8 Kasım’da Tariş işçileri yürüdü. Tariş yönetim kurulunun işçilerin örgütlenmesine izin vermeyen tutumuna karşı işçilerin direniş fabrika önünde devam etmekte. KESK, Genel-İş 7 No’lu şube ve İZBAN emekçileri ise yaklaşan krize karşı ücretlerin yükseltilmesi, zamların geri çekilmesi, iş güvencesinin sağlanması talebiyle grevler ve kitlesel mitingler düzenledi. Belki de 20 Haziran’dan beri sendika hakkı için fabrika önünde eylemde olan Süperpak işçileri kıyıya vuran ilk dalgayı oluşturuyordu.
EMEK DÜŞMANLIĞI VE KRİZ
İşçi sınıfı, örgütlü olduğu Tüpraş ve Petkim işyerlerinde patronların krizi işçilerin üzerine yıkma yönlü uğraşlarını üretimden gelen güçlerini kullanarak 2-3 saatte boşa çıkardı. TARİŞ ise burjuvazinin hükümetinin havalimanı işçilerine gösterdiği düşmanlık ve zorun İzmir’deki yansımasıydı. Sendikayı örgütleyen 7 işçinin işten atıldığı gün fabrika önüne çıkan 65 işçi ve sendikacı gözaltına alındı. Halkçılığı ile ünlü sosyal demokratlarımız ise İZBAN işçilerine enflasyon altı zammın (%22) değerini bilmelerini nasihat eyledi. İZBAN işçilerinin %28’lik talebini %65 olarak gösterip İzmirli emekçilere “Siz bu kadar kazanabiliyor musunuz?” diyerek adeta dalga geçen İzmir Belediyesi emekçileri birbirine düşürmekte, işçilerin İzmir halkını mağdur ettiğini ve hükümet medyasına güvendiğini propaganda ederek işçi düşmanlığını sergilemektedir.
Kriz dönemleri sadece üretici güçlerin tahrip olduğu, açlığın sokaklarda kol gezdiği dönemler değildir. Burjuvazinin dünya görüşünün de tahrip olduğu dönemlerdir. Aynı gemide olmanın maddi zeminin yok olduğu, sosyalden radikale “demokrasi”ciliklerin riyakarlığını ortaya çıktığı , “sol değerler ve iyiliğin” çürüdüğü, yerli ve milli olmanın hangi sınıfın politikasına alet olmakla alakalı olduğunun ortaya çıktığı, işçi sınıfı arasındaki etnisite, inanç, düşünce farklılıklarına dayanan ayrımların yapay olduğunun farkına varıldığı dönemlerdir. İşte böyle dönemlerde işçi sınıfı ve gençlik iş yerlerinden ve sınıflarından başlayarak talepleri etrafında ördüğü mücadele tek adam ve tek parti rejiminin duvarına yerle bir edecek dalga olacaktır.
GENÇLERİN GELECEĞİ
Bugün gençlik kitlelerinin önündeki en büyük sorun gelecek sorunu. İşsizlik, vasıfsızlık, esnek ve kötü çalışma koşulları, güvencesizlik bütün meslekleri sarmış durumdadır. Buna paralel olarak lise eğitiminin ve üniversite programlarının içi boşaltılmış, nitelikli akademisyenler ve demokratik üniversite ortamı tasfiye edilmiştir. Hükümetin gençliğe biçtiği gelecek o kadar rezildir ki işsizliğin %11,1 olduğu ülkemizde lisans mezunu işsizlik %25 seviyelerindedir. Emeğin örgütsüzleştirildiği iş barışının patronlar tarafında ihlal edildiği baskı ve antidemokratik uygulamaların alenileştiği özellikle son 40 yılda işçi sınıfının haklarını kaybedişi gençliğin geleceğini de güvencesizleştirmiştir.
Yaklaşan kriz gençliğin gelecek sorununu derinleştirmekte, iğneden ipliğe her şeyi zamlandırarak bugün dahi yaşamasını imkansızlaştırmaktadır. Lise gençliği beslenme, ulaşım, yayın giderleri altında ezilmekte, eğitim gençlik için bir lüks haline gelmektedir. Üniversitede de durum farklı değildir: Gençlik aldığı kredi-burs ile geçinme imkanı olmaması bir yana mezun olunca nasıl ödeyeceği de karamboldedir. Her gün daha fazla genç iş aramakta ve güvencesiz ve esnek bir şekilde istihdam edilmektedir. Yurtlarda insanın yaşaması olanaksız koşullarda barınmaktadır. Gençlik burjuvazi tarafından dinsel gericiliğin kollarına atılmakta en küçük talebi dahi baskı ve zorla sonlandırılmaya çabalanmaktadır.
İşte bu koşulda Türkiye gençliğinin tek kurtuluş yolu işçi sınıfının mücadelesinden öğrenmek işçi sınıfı ile birlikte mücadeleyi örmektir. Sınıfından, atölyesine talepleri etrafında mücadelesini bağımsızlık demokrasi ve sosyalizm mücadelesine bağlamalıdır. Bütün pisliği temizleyecek gençliğin isçi sınıfı ile beraber mücadelesi olacaktır.