Tavizlerle yetinmeyenlerin hikayesi
Dünya'nın dört bir yanındaki protestolar neyi amaçlıyor? Genç ve emekçi yığınlar hangi sorun ve taleplerle sokakta? Bu hareketlilik biz Türkiye gençl

Fotoğraf: Elyxandro Cegarra / AA
Ender Şiar ARGIN
Yıldız Teknik Üniversitesi
Son günlerde başta Fransa ve Belçika olmak üzere Avustralya, Arnavutluk, Hollanda gibi ülkelerde iklim değişikliği, akaryakıt zammı, vergi artırımı ve eğitim politikaları gibi gündemlerle kitlesel eylemler düzenleniyor, yüzbinlerce öğrenci ve emekçi meydanlara çıkıyor. Peki, bu protesto eylemleri neyi amaçlıyor? Genç ve emekçi yığınlar hangi sorun ve taleplerle sokakta? Bu hareketlilik biz Türkiye gençliği açısından neyi ifade ediyor? Fransa’daki sürece kabaca bakarak dünyadaki hareketliliğe dair sonuçlar çıkarmaya çalışalım.
17 Kasım’da Fransa’da akaryakıta gelen %23’lük zammı protesto etmek üzere Facebook gruplarından araçların camına taşınması zorunlu sarı yelekler koymayla başlayan protestolar büyük bir sokak hareketine dönüştü, giderek Fransa’yı ve Avrupa’yı saran bir kitlesellikle gündemimize girdi. Taşralı emekçilerin öncülük ettiği, çoğunluğunu “Aşağı Fransa” halkının oluşturduğu Sarı Yelekliler Paris sokaklarında haftalardır sürekli kitleselleşen eylemler organize ediyor, yapılan anketlerde %75’e varan halk desteğiyle giderek bütün Fransa’nın taleplerini dillendiren bir hükümet karşıtı harekete dönüşüyor. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un son açıklaması da Fransa halkını tatmin etmedi ve “eylemlere devam” kararı alındı.
Akaryakıt zamlarının ve vergi arttırma kararının askıya alındığını açıklamasına rağmen hareketin büyümesine engel olamayan Macron, bütün gerginliğiyle düzenlediği son basın toplantısında asgari ücretlere 100 Euro zam yapılacağını, fazla mesai ücretlerinin ve ikramiyelerin vergiden muaf tutulacağını, emeklilere getirilen vergi düzenlemesinin kapsamını indirdiğini açıklamasına ve “kırdığı bütün Fransızlardan” özür dilemesine rağmen Fransız halkını ikna edemedi.
EMPERYALİST KÜRESELLEŞMENİN MAKASI
Macron, bundan iki yıl önce ilk turda halkın yalnızca %18’lik desteğine rağmen faşist Le Pen’in tek alternatifi olduğu için cumhurbaşkanlığını kazanmıştı. Fransa’da 2008 krizinden sonra 2016’ya kadar uygulanan ekonomi politikaları aile başına 500 Euro’luk alım gücü kaybına neden olmuş ve Macron da bu denklemde bir alternatif değil, yoksulu daha da yoksullaştıran aynı politikaların daha genç ve karizmatik uygulayıcısı, “en zenginlerin başkanı” olmuştu. Kendisini antikapitalist bir eksende tanımlamasa da Sarı Yelekliler’in tatminsizliği de işte tam da bu ekonomi politikaları ve bağlandığı kapitalist modeldi: “neoliberalizm ve küreselleşme”
90’lardan itibaren liberal iktisatçıların “gelir eşitsizliğini ortadan kaldırma” yalanıyla tartışılan küreselleşme modeli, neoliberal iktisat programlarını temel almış: özelleştirme ve kamu harcamalarını kısma, sosyal hak ve güvenceleri geriletme, sendikasızlaştırma ve kuralsız-esnek çalışmayı yaygınlaştırma gibi devasa dönüşümlerin kapısını aralamış, dünyanın en ücra köşelerinde kapitalizmin üretim ilişkilerinin ve sömürü düzeninin yaygınlaştırılmasının yolu olmuştu. Ancak bu ütopyanın bugün geldiği aşama, propaganda edilenin aksine savaşsız bir dünyayı, sorunsuz sosyal devletçiliği, tarihin sonunu getirmemiş, zenginliğin “en aşağıdan yukarıya doğru paylaştırılması” yalanı en çıplak biçimiyle görülmüştü. Gelinen noktada “küreselleşme” yoksul sınıflara, zenginler ile arasındaki makasın açısının giderek büyümesinden başka bir şey getirmemiştir.
EN ZENGİN %1 TOPLAM SERVETİN %82’SİNE SAHİP
Dünyanın en büyük kapitalist ülkelerinden “ihracat şampiyonu” Almanya, yoksullaşma riski en yüksek olan ülkelerin başında geliyor. “Süper ekonomik güç” ABD’de nüfusun %15’inden fazlasını yoksulluk sınırının altında olanlar ve evsizler oluşturuyor. “Refah ülkesi” ve kapitalizmin gözbebeği İsveç son 30 yılın en derin gelir seviyesi eşitsizliğini yaşıyor, %20’lere dayanan göçmen nüfusunun sosyal hak ve statü talebi yakıcı hale geliyor. Avrupa Birliği ortalaması olarak son 10 yılda %7’lik dev “kötüleşme” rakamları ortaya koyuluyor, dünyanın en zengin %1’i toplam küresel servetteki payını %82’ye kadar büyütüyor. Ütopya gerçeğe dönüşmüyor, kapitalizm; gerçekliğini her türlü siyasal rejim maskesiyle kapatma girişiminde yenik düşüyor, foyası ortaya çıktıkça karşısında mülksüzleşen ve hesap soran milyonları buluyor.
2011’de ABD’yi sallayan Occupy Wall Street eylemcileri %99 adına en zengin %1’i hedefine koyuyor, 2013’te İtalya’daki ekonomik krizi ve “soyguncu” ekonomi programını protesto eden binlerce işçi-öğrenci-çiftçi Forconi eylemleriyle Roma sokaklarını inletiyor, 2011’de Arap Baharı olarak anılan halk isyanlarında neoliberalizm ve küreselleşme kurbanı yüzbinlerin dev grev ve mitingleri iktidarları deviriyor, 2017’de Almanya’nın göbeği Hamburg’da yüzbinlerce küreselleşme karşıtı eylemci en zengin 20 ülkenin toplantısında G20 liderlerine korku salıyordu. Bugünlerde ise esnek çalışmanın kurbanı Fransız taşra emekçileri en zenginlerin başkanı Macron’a olan sınıf kininin tavizlerle yatışmasına izin vermiyor, piyasacı eğitim politikalarına isyan eden binlerce liseli yüzlerce lisede eylem yapıyor, Belçika’da hükümetin faturayı yoksullara kesen iklim değişikliği politikaları kitlesel yürüyüşlerle protesto ediliyor, okullarda “daha çok eğitim daha az aktivizm” hayali kuran Avustralya hükümeti karşısında binlerce öğrenciyi “yenilenebilir enerjiye geçiş” talepleriyle buluyor, Arnavutluk’ta yüksek harç ücretlerini kabul etmeyen üniversiteliler Tiran meydanından boykot çağrıları yapıyor.
“KURALLI” ÜLKELERİN KARANLIK YÜZÜ
Dünya kapitalizmi ve neoliberal ekonomi programı giderek derinleşen krizleri hazırlıyor, dünya çapında işsizliğin ve yoksulluğun artışını engelleyemiyor. Kapitalizm, varlığının zorunlu koşulu toplumun büyük çoğunluğunun mülksüzlüğünü garanti altına alıyor, neoliberal ekonomi politikaları da bu mülksüzleşme sürecini başka bir boyuta taşıyor. Sadece en yoksul sınıflar değil “orta sınıf” denilen ara tabakalar da giderek bu mülksüzleşme sürecinden payını alıyor, esnek ve kuralsız çalışma en “kurallı” ülkelerin görünmeyen yüzü oluyor. Küreselleşme kapitalizme ve derinleşen yapısal krizlerine çare olmuyor. Dünya genelinde de giderek daha da mülksüzleşen kesimler kapitalizmin çelişkilerini derinden hissediyor, sınıfsal talepler içeren büyük gösteriler düzenliyor. Öğrenciler ekonomi politikalarının eğitim politikalarına yansımasına karşı çıkıyor, piyasacı eğitim modeline karşı “parasız eğitim” talebi giderek daha yakıcı hale geliyor. Dünyanın hemen her ülkesinde gençler “mutsuz nesiller” olarak yetişiyor, mevcut gerçekliğe karşı “başka” bir alternatif için her geçen gün daha fazla genç yan yana geliyor, harekete geçiyor.
Marx Kapital’in 3. Cildinde şunu söylüyor: “Toplumun daha yüksek bir iktisadi biçimi açısından bakılınca, yerkürenin tek tek bireylerin özel mülkiyetinde olması neredeyse bir insanın başka bir insanın özel mülkiyetinde olması kadar saçma görülecektir.” Marx kapitalizmin çelişkilerini incelemek ve tarihin gelişim yasalarını kavramak üzerine çalışırken kapitalizmin başarısızlığını net bir şekilde ortaya koyar. İnsanın doğal ve biyolojik yapısına dair en evrensel gereksinimler olan gıda, barınma ihtiyacı ve çalışma(üretici) etkinliği dahi emperyalist kapitalizmin gelinen aşamasında milyarlarca insan için karşılanan durumda değildir. “Kapitalizm insan doğasına en uygun sistemdir” diyenler görsün ya da görmesin insan nüfusunun büyük bir kısmı açlık, evsizlik, işsizlik gibi sorunlarla boğuşuyor ve bu sorunlar kapitalizmin şu ya da bu aşamasıyla çözülebilecek durumda değildir.
BU BİZİM HİKAYEMİZ
Sonuç çıkaracak olursak, bugün açısından ihtiyacımız olan yerkürenin her noktasına yayılan emperyalist kapitalist sisteme, sömürü düzenine ve yıkıcı hegemonyasına karşı üretim araçları ve toplumsal zenginlik üzerindeki özel mülkiyetin kaldırıldığı, insani ihtiyaçların karşılanabildiği, gereksinimlerimizin ve becerilerimizin özgürce gelişebildiği, savaşsız sömürüsüz bir dünya düzeni kurmak için mücadele etmektir. Türkiye gençliği olarak önümüzdeki en acil görev ise tek adam rejimiyle giderek derinleşen ekonomik krize ve Türkiye tekelci sermaye güçlerinin faturayı halka kesme girişimine karşı mücadeleyi büyütmek, iktidarın ekonomik-siyasal önlemlerine, piyasacı eğitim politikalarına karşı taleplerimize sahip çıkmaktır. Fransa’da Macron’un kahraman polisinin bütün bastırma çabasına ve zor kullanımına rağmen sokakları terk etmeyen öğrencileri tanıyoruz çünkü anlatılan bizim hikayemizdir ve kapitalizmin egemen olduğu bütün ülkelerin işçi-işsiz-öğrenci gençliğiyle aynıdır.
Evrensel'i Takip Et