Önderoğlu: Bir haber nelere yol açar biliyorlar, bu baskı o yüzden
Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ile 2018’in gazeteciler açısından nasıl geçtiğini konuştuk.
Erol Önderoğlu | Fotoğraf: Meltem Akyol/Evrensel
Meltem AKYOL
Cemre GÖNÜLLÜ
İstanbul
2018’i geride bırakmamıza günler kaldı. RSF’nin Basın Özgürlüğü Yıllık Bilançosu’na göre dünya genelinde 2018’de basın ve ifade özgürlüğü üzerinde baskılar arttı. 2018 yılında dünya genelinde en az 80 basın çalışanı ve gazeteci öldürüldü, Dünya genelinde çok sayıda gazeteci hapsedilirken, gazetecilere yönelik şiddette cezasızlığa dikkat çekti.
RSF’nin raporuna göre Türkiye; Çin ve Mısır’ın ardından en çok tutuklu gazetecinin bulunduğu üçüncü ülke. Baskıların arttığı 2018 aynı zamanda dayanışmanın ulusal sınırları açtığı bir yıl oldu. 2018 biterken, Türkiye ve dünyada gazeteciler yaşadıklarını, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ile konuştuk. 2018’de Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü üzerinde baskıların arttığına dikkat çekerek, gazetecilik mesleğinin suç haline getirildiğini söyledi.
Geride bıraktığımız yılda 53 gazetecinin ‘cumhurbaşkanına hakaret’ iddiasıyla hapsedildiğini hatırlatan Önderoğlu, pek çok gazetecinin de cezalarının onaylandığını söyledi. Önderoğlu 2019’da Murat Aksoy örneğinde olduğu gibi pek çok gazetecinin de hapse girme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu belirtti.
İktidarın medyanın neredeyse yüzde 95’ini denetim altına almasına karşın baskılarını sürdürdüğüne dikkat çeken Önderoğlu, “Sınır Tanımayan Gazetecilerin birçok ülkede gördüğü şu: Medya ne kadar tekelde toplanırsa toplansın, bir tane kaçak varsa, o kaçağın yol açtığı haberler bütün kitlelerin iktidar bakış açısını değiştirebilir” dedi.
GAZETECİLİK YAPMAK DÜPEDÜZ SUÇ OLDU
Türkiye’de gazeteciler geride bıraktığımız yılda neler yaşadı? Nasıl bir yıl oldu 2018?
Türkiye’de 2018 aslında barış sürecine son verilmesi ve 1 yıl sonrasında yaşanan darbe girişiminin ardından tutuklanan gazetecilerin yavaş yavaş kitleler halinde mahkum edildiği bir yıl oldu. O sürece girdik ve bu 2019 yılında da devam edeceğe benziyor. Cezaların verilmesinden ve bir kısmının onaylanmasından bahsediyorum. Sonuçlanan davalar da var, hâlâ devam eden davalarda var. Dolayısıyla 2018’de birçok gazeteci hükümlü olarak tekrardan cezaevine dönmeye başladı. Bu yıl Terörle Mücadele Kanunu kadar, Türk Ceza Kanunu da, işte “örgüt üyeliği” veya “örgüte yardım” gibi maddeler eleştirel medya alanının sindirilmesi için, gelişigüzel, politik amaçlarla, kullanıldığını da tanık olduk.
Onun dışında toplumsal kitlesel eylemleri izleyen foto muhabirlerinin ve gazetecilerin bu eylemleri izleme cesareti gösterdikleri için saldırılara uğradıkları bir yıl oldu. Cumartesi Anneleri eylemini izleyen foto muhabirlerini ve uluslararası medya temsilcilerini falan keyfi şekilde o alandan uzaklaştırmaya çalıştılar.
Gazeteci olmak vasfının artık güvenlik kuvvetleri nezdinde herhangi bir ifadesinin olmadığını, öneminin olmadığını gösteren vakalar yaşadık.
Bu yıl, ne kadar inkar edilse de, hükümet ve hükümete yakın medyanın gazetecileri itibarsızlaştırma, hiçe sayma ve mümkünse de yargı eline teslim etme gibi bir misyon çizdiğini görüyoruz. Türkiye’de 2018 meşru gazetecilik işi, düpedüz suç işleyen mesleklerin yanında sayıldığı bir yıl oldu. Türkiye’de gazetecilik tamamen keyfi otoriter, güvenlik eksenli yaptırıma tabii tutuldu. Gazetecilik, üzerine toprak serilmek istenen meslek haline getirilmek isteniyor.
53 GAZETECİ ERDOĞAN’A HAKARET İDDİASIYLA MAHKUM OLDU
Burada ‘cumhurbaşkanına hakaret’ davalarına özel bir başlık açmak gerekiyor sanırım...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, cumhurbaşkanı seçildiği ağustos ayından bu yana 53 gazetecinin mahkum edilmesine neden oldu. TCK-299 kapsamında, yani cumhurbaşkanına hakaretten yürütülen dosyalardan bahsediyorum. Yani 3 ayda bir 20’nin üzeri gazetecinin yargılanmasını takip ediyorum. 20 tanesi yargılanıyor 5-7 tanesi mahkum ediliyor. Yani seçimlerdeki ‘Şikayetlerimi geri çektim’ söylemi artık geçerli değil, sürekli bu davalara yenileri ekleniyor.
Onun dışında 2018’de 80’e yakın gazeteci TMK ve TCK kapsamında mahkum edildi. Mahkumiyetlerin bir kısmı ertelenmiş hapis cezası olsa da ertelemesiz hapis cezası, para cezası ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması türünden verilen cezalar da var. Bu 80 gazetecinin bir kısmı eğer dosyaları, istinaf mahkemelerinde ya da Yargıtayda onanırsa, tekrardan 2019’da cezaevine girebilir. Ki bunun örneğini Murat Aksoy davasında gördük. Ve önümüzdeki günlerde endişemiz odur ki Ayşe Düzkan’da da bu durum sürecek...
2015 Türkiye’de basın özgürlüğü açısından kritik bir eşikti. Tutuklu gazeteci sayısında çok hızlı bir artış yaşandı, sonrasında gelen darbe girişimi ile baskılar had safhaya ulaştı. . Bugün, 2018 itibariyle RSF’nin verilerine göre kaç gazeteci hapis... Verileri bizimle paylaşır mısın?
Sınır Tanımayan Gazeteciler, Türkiye’de tutuklu 100’ün üzerinde ki gazetecinin durumunu takip ediyor. Bunlardan 40’ı için kesinlikle gazetecilik faaliyetleri kapsamında cezaevinde tutuldukları tespitini koyuyor. 2018’de her 3 ayda bir 308 gazetecinin durumlarını, yargılandığı davayı takip ettik. Bunların yarıdan fazlası, yüzde 60’ı İstanbul’da yaşandığı için bizzat katılma olanağım oldu. Dünya’da da durum parlak değil. 2018 yılında dünya genelinde en az 80 basın çalışanı ve gazeteci öldürüldü. Türkiye; Çin ve Mısır’ın ardından en çok tutuklu gazetecinin bulunduğu ülke.
BASKILAR BİTMİYOR: PORTAKAL, TOKER, EVRENSEL...
Doğan Medya’nın iktidara yakın Demirören Grubuna satıldığına tanıklık etti bu yıl. Bu satışla, çeşitli tartışmalar yapılsa da, medyanın yüzde 95 oranında iktidar denetimine girmiş oldu. Ama buna rağmen iktidar kalan sınırlı sayıdaki basın kurumuna baskıyı gittikçe arttırıyor, bunun nedenini nasıl açıklıyorsun?
Türkiye’de barışçıl gösteri hakkının kullanılmadığı söyleyen Fox TV Sunucusu Fatih Portakal’ın doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından hedef alındığını, hükümete yakın medya ve sosyal medya kullanıcıları tarafından linç edilmeye çalışıldığını gördük. Fox TV, belki Türkiye’de yüzde 3’lük yüzde 5’lik dilime tekabül ediyor. Yüzde 95’lik kısım ya iktidarın ideolojik denetimi altında, ya da finansal çıkarlar karşılığında iktidar yörüngesinde duran medya sahipleri var. Fox TV’nin sokaktan ekonomik kriz röportajları yapması, her gün gördüğümüz göstergelerin aslında sokakta ne anlama geldiğine dair haber sunması resmen bir linç kampanyasına neden oldu. İkinci örnek Cumhuriyet Gazetesi Eski Köşe Yazarı Çiğdem Toker. Yani Çiğdem Toker’e ayrıcalıklı kılınan finans çevrelerine tanınan imkanları ve nasıl prosedürlerin yok sayılarak bu ayrımcılığın yapıldığını gösteren iki köşe yazısı nedeniyle 2 ayrı tazminat davası açıldı, her biri 1.5 milyonluk. Aynı grup tarafından açılan davalardan biri reddedildi geçtiğimiz hafta, fakat diğer dava devam ediyor. Sözcü’ye ‘FETÖ’ davası açılabiliyor. Evrensel gibi gazetelerin büyük sermaye gruplarında nasıl usulsüzlük yaşandığını, Cennet Belgelerinde Türkiye’de hangi ayrıcalıklı grupların adının geçtiğini veya Cumhurbaşkanının şeffaf olmayan bir ortamda bütçeyi nasıl yaptığını haber yapması suç sayılıyor, gazetenizin muazzam bir baskıyla karşılaşmasına neden oluyor. Nasıl oluyor da 10 bin satan Evrensel üzerine bu kadar çullanılmış olunuyor?
Medyanın bu denli baskı altında tutulmasına ilişkin Sınır Tanımayan Gazetecilerin birçok ülkede gördüğü şu: Medya ne kadar tekelde toplanırsa toplansın, bir tane kaçak varsa, o kaçağın yol açtığı haberler bütün kitlelerin iktidar bakış açısını değiştirebilir, insanların gözünü açabilir. İktidarların deyimiyle zehirleyebilir.
SULH CEZA MAHKEMELERİ İKTİDARA YAKIN PATRONLARI KORUMANIN ARACI OLUYOR
Bir de internet yanı var tabii. Erişim engelleri, sansür... Orada durum nasıl?
Gazetecilerin üzerindeki keyfi muamelelere sulh ceza hakimi üzerinden internet sansürünü de eklemek gerekiyor. Yüzlerce internet haberine sulh ceza hakimlikleri tarafından, hükümete yakın olsun veya onun karşısında duran olsun, büyün medya kuruluşlarının sitelerinde yayımlanan haberlere “kişilik hakları” veya “kişisel itibar, unutulma hakkı” gibi gerekçelerle sulh ceza hakimlerinin sansür kararı verdiklerini görüyoruz. Dolayısıyla siz bile fark etmeden 3-5 yıl öncesinde kendi internet sitenizde yayımlanmış haberlerin internet ortamından çıkarılmış olduğunu görebilirsiniz.
Özellikle finans şirketleri, geçmişte adları belirli bir sendikasızlaştırma, emek sömürüsü, yolsuzluk ve kayırmacılık gibi faaliyetlerle geçmişse bunu rahatlıkla sulh ceza hakimliğine gidip haberlere erişimi engellettiklerini görüyoruz.
Bunu biraz açar mısınız?
Sulh ceza hakimlikleri, iktidar çevrelerinin finans gücünü oluşturanların dokunulmaz kılınması için ve yine iktidara yakın dini-politik finansal şahsiyetlerin sorgulanamazlıklarını sağlamak için görev yapan yargı mekanizması olarak çalışıyor. Tamamıyla iktidarı dokunulmaz, sorgulanmaz ve konforlu tutmak için çalışan arka güçler olarak konumlanıyorlar maalesef. Eğer öyle olmasaydı her birimiz hakkımızı ararken, haberimizi yayına sokmak için hakimliğe başvururken en azından elimizde bir tane olumlu örnek olurdu. Benim elimde 3. havalimanı inşaatı dahil olmak üzere makro projelerde yer alan büyük şirketlerin mahkemelere gittikleri zaman sistematik bir şekilde yüzlerce haberle alınmış birçok sulh ceza mahkemesi kararı var. Bir kararın atında 200-250 haberin linki oluyor. Bu muazzam bir köreltme operasyonu aslında.
İnternet yayınlarına bir de yayın zorunluluğu geldi...
Evet. İnternet platformlarında görsel, işitsel yani video, sesli röportaj yayımlayacak mecralara getirilen yeni lisans zorunluluğu, bu lisansın paralı olması ve verilebilmesi içinse MİT onayının gerektirilmesi. Sokaktaki yurttaş her şeyi biliyor, bu gerçeklerle ilk elden yüzleşen kişi, fakat biz gazetecilerin onlara nasıl bir sosyal dokuda yaşadıklarını anlatmamız engelleniyor ve elimizdeki güçler tamamen alınmak üzere.
2019’DA DAHA FAZLA DAYANIŞMA GEREKİR
Bu fotoğrafa bakarsak 2019 nasıl olacak gazeteciler açısından, ne beklemeliyiz...
2018 bitiyor, gazeteciler açısından saydığımız veya sayamadığımız pek çok olumsuzluk yaşandı. Türkiye’nin gazetecilere bakışındaki düşmansı havayı yaygınlaştırması, mahkemeler eliyle gazetecilere cezalar verilmesi, tazminat davaları ile gazetecilerin susturulma noktasına getirilmiş olması, fiziki tehditlere maruz kalmış olmasının yanı sıra uluslararası çapta bu zamana kadar biraz demokrasinin temsilcileri veyahut işte gözeten güçlerin uluslararası çaptaki suskunlukları 2019’un da çok kolay geçmeyeceğini gösteriyor.
Bu Macaristan’da da böyle, Türkiye’de de böyle ekonomik kriz yaşayan dünya Avrupa ülkelerinde de böyle. Endişe mesajları vermekten öteye gitmeyen Avrupa Birliği açısından da öyle Trump’ın ABD’si de öyle. İnsanların yüzyıllarca boyunca mücadele verdiği, uğruna kan akıttığı insan hakları değerlerinin artık diplomatik ya da küresel ilişkilerde esamesi okunmuyor.
31 Mart’ta Türkiye’de yerel seçimler var. Mayısta Avrupa Parlamentosu seçimleri var ve sağ partilerin Türkiye karşıtı siyasetinin ağırlık kazanmasını ihtimal dahilinde.
Evet durum zor ama dayanışma 2019’da çok önemli olacak. 2018’de Türkiye’de gazeteciliği ulusal sınırlar içinde hapsetmek, baskı altında tutmak yönelimine ters olarak medya özgürlüğü ihlallerine karşı ulusal ve uluslararası dayanışma etkinlikleri yapıldı. Bunun artarak devam etmesi önemli.