30 Aralık 2018 00:34

Gerçeğin çölüne hoş geldiniz!

Şenay Aydemir yazdı: Krizin yükü ağırlaştıkça kültürel bir çölleşmenin kapılarını açacağını öngörmek kâhinlik olmasa gerek.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Şenay AYDEMİR

Cumhurbaşkanı Erdoğan her yıl Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri töreninde iktidarları öncesinin kültür sanat dünyasını -ideolojik köklerine referans verdikleri birkaç isim hariç- Batıcı, halkın değerlerine uzak, taklitçi ve yaratıcılıktan uzak olmakla itham etmeyi bir gelenek haline getirdi. Bu yıl da 18 Aralık’taki törende sarf ettiği “Ülkemizin en büyük sorunu kendi toplumunu, ülkesini küçümseyen bir grubun uzunca bir süre kültür sanat dünyamızı adeta esir almasıdır. Hamdolsun bu esaret yavaş yavaş ortadan kalkıyor” sözleriyle bu alandaki tutarlılığını sürdürdü.

Bu konuşmanın yapıldığı gün ve altı gün sonrasında yaşanan iki gelişme ise bu tutarlılığın pratik olarak da hayata geçirildiğinin işaretleri olarak kayıtlara geçecekti. Ödül töreninin yapıldığı günün sabahında bir Cumhurbaşkanlığı kararı ile “e-kitapta yüzde 8, e-gazete ve e-dergide yüzde 1 olan KDV oranı, yüzde 18’e çıkarıldı.” Yayın dünyası basılı matbuattaki KDV oranının düşürülüp sektörün biraz rahatlaması için bir hamle beklerken böylesi bir karşı hamle ile ekonomik olarak çok daha zor bir duruma itildi.

İkinci gelişme ise Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’in katıldıkları bir televizyon programında iktidara yönelik eleştirilerinden dolayı önce Cumhurbaşkanı tarafından hedef gösterilmesi, ardından da bunu emir telakki eden savcının harekete geçmesiyle gözaltına alınmaları oldu. Böylece “Hamdolsun bu esaret yavaş yavaş ortadan kalkıyor” sözlerinin ne anlama geldiği de iyice netleşmiş oldu.

Yıl içerisinde kültür sanat insanlarına ve ürünlerine yönelik tehdit, gözaltı, ceza, yasaklama ve sansür gibi uygulamalar bir biçimde gündem haline gelebiliyor. Bu sanatçılara yönelik bir baskı; eserleri sergileyen, gösteren, sahneleyen mekânlara da gözdağı aynı zamanda. Öte yandan yukarıda bahsettiğimiz KDV düzenlemesi gibi kimi uygulamalar, göz yummalar ve ayrımcı tavırlarla bu alana yönelik ciddi bir ekonomik tazyik de söz konusu.

Yaz aylarındaki kur dalgalanmaları sırasında açık biçimde görünür hale gelen ekonomik krizin özellikle de ülkenin ana sektörlerinde yarattığı olumsuz sonuçlar konunun ilgilileri tarafından aylardır tartışılıyor. Kültür sanat alanı ise daha çok muhataplarının cılız kalan tepkileri ile gündeme geldi. Öncelikli olarak kâğıt fiyatlarındaki fahiş artışın ardından yayınevleri ve dergilerin yaşadığı sıkıntılar öne çıktı. Büyük yayınevleri kitap adetlerini ve baskı sayılarını düşürürken, daha mütevazı olanlar bir süre kitap basmama kararı aldı. Birçok dergi yayın hayatına son verirken, sayfa azaltmaktan zam yapmaya kadar uzanan tedbirlerle hayatta kalmaya çalışan ama bunda oldukça zorlanan birçok yayın var. Kur dalgalanmasının hareketli günler yaşadığı ağustos ayında Gazete Duvar’da iki yazı(1) ile ekonomik krizin kültür-sanat alanı üzerindeki olası sonuçlarına değinmiştik. İlk yazıda krizin başta basılı yayın ve sinema üzerinde nasıl sonuçlar doğuracağına dair öngörülerde bulunurken, ikinci yazıda ekonomik krizin iktidar tarafından bir tasfiye aracına dönüştürülme olasılığını dile getirmiştik. Aradan geçen zamanda başta konunun muhatabı olan Kültür Bakanlığı olmak üzere bu alana dair sektörü rahatlatacak bir düzenleme yapılmadığı gibi, yukarıda bahsettiğimiz ek vergi yükleri getirildi.

Kur krizinin birkaç ay öncesinde ise Kültür Bakanlığı desteklerinde hayata geçirilen bir uygulama sinemacıları ekonomik olarak zor durumda bıraktı. Bakanlık, yönetmelikte yazılı olan ancak uygulanmayan bir maddeyi hatırlayıverdi birden. Zaten akademisyenlerin barış bildirisine destek metnini imzalayan yüzlerce sinemacı bu destekten gayri hukuki bir şekilde yararlandırılmıyordu. Yeni uygulama, sinemacılara ciddi bir maliyet de yüklüyor. Önceki uygulamada desteğe hak kazananlar kefil göstererek paralarını alabiliyordu. Ancak bakanlık bu tavrını değiştirerek sinemacılardan para karşılığında banka teminatı ya da bir taşınmaz gösterilmesini talep etmeye başladı. Bu uygulamanın bakanlık desteklerini birçok sinemacı için cazip olmaktan çıkaracağı kesin. Üstelik bu desteklerin ‘kamu fonu’ olma özelliğini de bozuyor. Desteklerin yarattığı kamu yararından ziyade işlemi basit bir ticari faaliyete indirgiyor. Bu uygulamanın yalnızca teminat gösterebilen büyük yapımcıların desteklerden faydalanması gibi bir sonuç doğurma ihtimali de cabası.

Ekonomik krizin daha başında olduğumuzun yazılıp çizildiği bir dönemde kültür-sanat dünyasında zor durumda olanların hayatta kalabilmesi de giderek zorlaşacak gibi görülüyor. Üstelik kolluk ve hukuk gücü kullanmadan ‘piyasanın gizli eli’ sayesinde yaşanacak böyle bir tasfiyenin iktidarı fazlasıyla memnun edeceği de ortada. Biliyoruz ki, sektörde batması istenmeyenler için ‘doğrudan destek’ mekanizmaları zaten işletilecek. Ama krizin yükü ağırlaştıkça başta yayın dünyası olmak üzere birçok alanda üretimin giderek zorlaşacağını, bunun da kültürel bir çölleşmenin kapılarını açacağını öngörmek kâhinlik olmasa gerek.

(1)https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/08/17/ekonomik-kriz-kulturu-nasil-vuracak/

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/09/02/kulturu-tasfiye-araci-olarak-ekonomik-kriz/

 

ÖNCEKİ HABER

AKP’li vekil Karadeniz yolu diye Hindistan’dan fotoğraf paylaştı

SONRAKİ HABER

‘Yakarsa dünyayı mültecilerin ahı yakar’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa