Bir Meksika mahallesi: ROMA
Son zamanlarda sınıfsal sorunlarla ilgili filmlerin artışı ve oldukça toplumsal sınıf sorunlarına dayanan filmlere dönüşmesine ne demeli?
Fotoğraf: Netflix
Toygar Kaya
Diyarbakır
Farklılıktan mıdır bilinmez fakat Roma bize hem renksiz (ki bu renksizlik sizin nasıl bir soyut anlayışınız olduğuna bağlı) hem de müziksiz bir film olduğunu söylüyor. Tabii filmin bu şekilde olmasının büyük artıları var. Ama film için konuşulması gereken yerin burası olduğunu düşünmüyorum. Her yönetmenin kendine pay biçtiği “farklılık” kıstası benim filmi ölçmemde çizgi dışında kalıyor. Peki çizginin içinde ne mi var? Çizginin ötesine, olay ufkuna yaklaşmadan önce en ilkel tabiri ile filmi özetlemek gerekirse Roma, orta sınıflı bir ailenin yanında hizmetçilik yapan Cleo’nun ve çevresindeki insanların yaşadığı olayları konu alan bir film.
“AMA FAKİR OLDUĞUM İÇİN HİÇ Mİ HİÇ SEVMEYECEKSİN BENİ”*
Gelelim filmin başından sonuna kadar işlenen sınıf farklılığına. Hiyerarşiyi dibine kadar hissettiğimiz Roma’da bir hizmetçinin toplumdaki yerini anlamamıza yardımcı olmasını ve bu konuyu esas alırken izleyicinin duygularıyla oynamadan da bir film yapılabileceğini görüyoruz. Fakat daha derinden baktığımızda asıl anlamamız gereken çıkarımın sadece bu nokta olmadığı çok açık. Örneğin Cleo’nun baktığı çocukların ona hizmetçi gözüyle değil de toplumda var olması sıradan bir insan gözüyle bakması veya “evin hanımı” olan Sofia’nın da bir kadın olarak sorunlarının olması ve bu sorunların hizmetçisi Cleo’dan pek farklı olmaması gibi. Aslında bu da filmin neden siyah-beyaz olduğunu destekler nitelikte.
AYVA ÇİÇEK AÇMIŞ KIŞ MI BİTİYOR?
Son zamanlarda sınıfsal sorunlarla ilgili filmlerin artışı ve bu filmlerin zengin erkek, fakir kız edebiyatından çıkıp oldukça toplumsal sınıf sorunlarına dayanan filmlere dönüşmesine ne demeli? Hemen hemen 2015’ten bu yana distopik filmler ve bu filmlerde gözümüze sokulan sınıfsal ayrışma artıyor. Ama bunun en önemli çıkarımı seyircinin buna yüksek ilgi duyması. Sinemada bu tarz filmlerin sadece renk değişerek önümüze sunulması akıllara sinemada kış bitti mi dedirtiyor. Sınıf farklılıklarını işleyen filmlerin sadece bilimkurgu olmaması -aynen Roma filminde de gördüğümüz gibi- üzerine şunu fark edebiliriz ki toplumun ve sinemanın aynı şiddetle değişmesi, tazeliğini hiç yitirmeyen sınıf sorununa yeni pencereler açıyor.
NEDİR BU KADINLARIN FİLMLERDEN ÇEKTİĞİ!
Aslında anlatılması gereken birçok şeyin olduğu açık fakat ben hem Roma filminde ki kadına bakışı hem de Türkiye sinemasında ki kadının yerini konuşmaktan yanayım. Öncelikle belirtmeliyim ki kadının bir filmde işlenilmesi gayet normal ama anormal olan şey şudur ki kadının cansız birer varlıkmış gibi veya sadece liderlik edebileceği erkeklerin kanatlarının altına sığınmasını görmek ki hele de buna kendi sinemamızda sıkça rastlamak işin acı boyutu. Roma filminde neredeyse belirgin bir erkek karakterin olamaması ve kadınların kendi sorunlarını kendi başlarına da çözmeye çalıştığını görmek güzeldi. Başlarda hem Cleo hem de Sofia’nın terk edilmesi onları ne kadar yalpalatsa da sonuç olarak kendi başlarının çaresine de bakabildiklerini görmek yukarıda dediklerime Roma filminin yönetmeninden birer cevap olabilir.
ROMA FİLMİNİN DİĞER DETAYLARI
En temelde birkaç konuya dikkat çeken yönetmen filmde diğer irili ufaklı detayları da konuyla iyi bağladığını söyleyebiliriz. Mesela Meksika’daki üniversite öğrencilerinin yapmış olduğu protestolarla 60 kuşağından da bahsetmekten kaçınmayan yönetmen aslında bu iki dakikalık sahneyi bile filmin başından temellendirmesi gözlerden kaçmıyor. Bunun gibi küçükmüş gibi gözüken ama aslında filmi oluşturan sahnelerin olması bakımından gayet başarılıydı. Bu tarz filmlerin beyaz perdede çok az olması filmi nadir ve güzel kılıyor.
*Filmde Cleo karakterinin söylediği şarkının sözleri.