ABD’nin Suriye’den çekilme kararının ardından
Hem çekilme kararının nedenleri hem sonuçları hem de ardından Türkiye’nin tavrının ne olacağı kafalarda soru işaretleri oluşturdu.
Fotoğraf: Kayhan Özer/AA
Cengiz Anıl BÖLÜKBAŞ
Antep
ABD askerlerinin Suriye’den çıkacağının açıklanmasından sonra bu konu birçok bakımdan gündeme oturdu. Hem çekilme kararının nedenleri hem sonuçları hem de ardından Türkiye’nin tavrının ne olacağı kafalarda soru işaretleri oluşturdu.
ABD, SURİYE’DEN NEDEN ÇIKTI?
Öncelikle belirtmek gerekir ki; Suriye’den çekilme kararı sadece Trump gibi “sıradışı” bir figürün kendi başına aldığı bir karar değil. Tam tersine Trump’ın temsil ettiği Amerikan sermayesinin önemli bir kısmının genel bir eğilimidir. Bu eğilimin ise temelde üç nedeni var. İlk neden Suriye’ye Esad’ı devirmek için giren ABD’nin Esadsız bir Suriye’nin mümkün olmadığını anlaması ve Esad’ı devirme hayallerinin boşa çıkmasıydı. Tabii bununla da birlikte Esad’ı devirmek için başta ABD’nin desteklediği grupların da bir süre sonra ABD’ye engel çıkarttığını belirtmek gerekir.
İkinci neden, Suriye’deki savaşın ardından ABD’nin özellikle Körfez ülkelerinden beklediği 4-5 milyar dolarlık maddi desteği alamayışı. Özellikle Trump’ın geçtiğimiz dönemde yaptığı “Amerikan askerlerinin Suriye’de kalmasını isteyen Suudi Arabistan’ın belki de bunun faturasını ödemesi gerektiği”ne ilişkin açıklamalardan da görüldüğü üzere Körfez ülkelerinden beklenen maddi destek bir türlü gelmedi. Üçüncü neden olarak da Ortadoğu’da kırılmak istenen İran nüfuzunun bir türlü kırılamaması söylenebilir.
AMERİKA’NIN BOŞLUĞUNU KİM DOLDURACAK?
ABD askerleri Suriye’den çıktıktan sonra oluşan boşluğun nasıl doldurulacağına ilişkin ise birçok şey söylemek mümkün. Çekilme kararının ardından –cılız kalmakla birlikte- Macron (Fransa) dışında herhangi bir açıklama gelmedi. Çünkü oradaki boşluğu ABD dışında başka herhangi bir batılı ülkenin doldurması mümkün değil. Bu şartlar altında boşluğu doldurmaya ilişkin iki durum söz konusu:
1-TSK-ÖSO’nun birlikte Suriye’ye girmesi. Trump’ın kararı açıklamasının ardından yaptığı “Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’de kalan IŞİD unsurlarının kökünü kazıyacağı konusunda beni detaylı şekilde bilgilendirdi. Erdoğan, söylediğini yapabilecek biri. Türkiye doğru komşu.” açıklaması bu olasılığı güçlendiriyor.
2-YPG ve Şam ordularının birlikte hareket etmesi. Özellikle Şam yönetiminin Suriye’de bir TSK-ÖSO birlikteliğini kabul etmeyeceği açık ki keza bu yazı yazılmadan bir süre önce Şam ordusunun Menbic’e girdiğine ilişkin haberler de yayımlandı.
PYD’NİN DURUMU
PYD, Amerika ile kurduğu ilişkinin çıkmazlarıyla beklediğinden daha önce karşılaştı. Çünkü Amerika açısından, bugün İsrail’in güvenliği de düşünüldüğünde orada bir NATO ülkesi olan Türkiye’nin bulunması daha da çıkarlı gözüküyor. Bu noktada Suriye’de Kürtlerin elinin en zayıf olduğu bir dönemin yaşandığını söyleyebiliriz. Bir “federasyon”dan ziyade artık “sınırlı bir özerkliği” bile kabul edebilir bir durumda. Rusya ve Şam da yalnız kalan Kürtlere kendi tekliflerini kabul ettirmeye çalışacaklarını söyleyebiliriz.
ABD VE TÜRKİYE İLİŞKİLERİ
Türkiye, tekrar ABD’nin bölgedeki gücü olmaya başladı. Yakın zamanlarda özellikle Vatan Partisi-Perinçek çizgisinin öne sürdüğü “Avrasyacı” blok hayalleri de tamamen suya düştü. Türkiye’nin “Ey Amerika” gibi çıkışlarının ise gerçek bir “antiemperyalizm” olmadığı ise yeniden görülmüş oldu. Özellikle Brunson davasının ardından Brunson’ın serbest bırakılması tekrardan ABD-Türkiye yakınlaşmasının bir işaretiydi. Bu yakınlaşmanın sebebi “Türkiye’nin ABD’yi kendi çizgisine zorlaması” ya da “Türkiye’nin dik duruşu” değil tam tersine Türkiye’nin yeniden ABD’nin bölgedeki gücü olmayı kabul etmesidir. Türkiye’nin karşıt olduğu ABD değil, Kürtlerdir. Erdoğan-AKP hükümeti içeride nasıl ki Kürt halkının özgürlük, adalet, barış talebini şiddet ve baskıyla çözmeye çalışıyorsa dışarıda da Kürt halkının en ufak kazanımına dahi tahammül edememekte dışarıda da bu sorunu şiddet ve baskıyla çözme taraftarıdır.
GERÇEK ANTİEMPERYALİST MÜCADELE
Özellikle yerel seçimlerin yaklaştığı bir dönemde AKP’nin içeride milliyetçi duyguları yine yükselterek bu operasyonu kullanacağını söyleyebiliriz. Türkiye’de daha da hissedilen ekonomik kriz ve buna karşı biriken tepkileri de düşündüğümüzde AKP açısından bu durum bir lütuf olabilir. Ancak belirtmek gerekir ki bu operasyon Afrin Operasyonu’nda olduğu gibi milliyetçi bir hava estiremeyebilir. Çünkü ekonomik krizle beraber ekonomi politikaları ve dış siyasetin iç içe konuşulduğu bir dönem olduğu söylenebilir.
Bir taraftan “antiemperyalizm” nidaları atıp bir taraftan Amerika ile yakınlaşıp Türkiye’yi Suriye’ye sokarak Türkiye gençliğini daha da bataklığa sürükleyen, öteki taraftan patronlara, tekellere, sermayeye her türlü imkan sağlayıp ekonomik krize karşı gençliği geleceğinden tasarruf etmeye çağıran Erdoğan-AKP hükümetinin Suriye’ye girmesinin Türkiye gençliğine hiçbir faydası yoktur. Bu operasyondan faydası olanlar Türkiye’nin göbekten bağlı olduğu ABD ve onun yerli işbirlikçileridir. Bu sebeple Türkiye gençliğinin geleceğine sahip çıkmasının yolu; savaşa bütçe ayırıp gençliğin eğitiminden tasarruf eden, ekonomik krizin faturasını işçilere ve onun gençliğine kesmeye çalışan Erdoğan-AKP’ye karşı mücadele etmekten, savaşa karşı çıkmaktan ve sahte “antiemperyalizm”e karşı gerçek bir antiemperyalizm mücadelesi vermekten geçiyor.